FADİME ÖZKAN
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 2019 öncesi ve sonrası için hayli cesur ve cömert bir destek verdi AK Parti’ye. Cumhur ittifakı önerisi aynen kabul gördü mü?
Öncelikle bu ittifakın niteliğini iyi görmek lazım. Esasında 2016'da yaşanan darbe teşebbüsünden sonra Türkiye bir yol ayırımına geldi. Dikkat ederseniz darbe teşebbüsün hemen arkasından hükümet sistemi değişikliği gündeme geldi. Bu değişikliğin pek çok gerekçeleri var ama en önemli gerekçelerinden birisi Türkiye'nin birliği, beraberliği, bölünmez bütünlüğü, bekası, istiklali ve istikbalidir. Çünkü Türkiye üzerine çok hesap yapılıyor. Bu hesapları biz ancak birlikte bozabiliriz. Bugüne kadar da hep birlikte bozduk. Türkiye'de siyaset alanında bulunan kişilerin Türkiye'yi daha fazla ayrıştırmasının da önüne geçmek lazım. Şimdi hükümet kurmak artık yüzde 50 +1'in oyuyla mümkün olabilecek. Bu ne demektir? Türkiye'de bölücülük yapanlar iktidar olamazlar. Bu ne demektir? Türkiye'de ayrımcılık yapanlar iktidar olamaz demektir. Türkiye'de ötekileştirme dilini kullananlar iktidar olamaz, ırkçılar iktidar olamaz, terör örgütlerine destek verenler iktidar olamaz. İktidar olmak için mutlaka toplumun büyük bir çoğunluğun beğenisini kazanacak bir üsluba, bir projeye, bir programa ihtiyaç var. Bu sistemin sağlıklı inşası ancak bu sisteme inananlar tarafından yapılabilir.
2019'a giderken Sayın Bahçeli'nin daha yaklaşık 2 yıllık bir süre varken böyle bir açıklama yapmasını önemsiyorum. Konjonktüre göre, günübirlik politikalara göre değil ülkenin birliği, beraberliği, bekası, istiklal ve istikbal konusuna uzun vadede bakarak şimdiden duruşunu açıkladı. Birlik ve dirliğin sigortası olan, yeni sistemin inşasının da bu sigortaya inananlar tarafından yapılması bakımından çok önemsiyorum.
MİLLİ MUTABAKAT OLUŞTU
2019 seçimleri bu anlamda Türkiye'de iki ayrı grubun seçime girmesi gibi ortaya çıkıyor. Bir grup yerli ve milli duruşu olan, milletin yanında saf tutan, milletle ittifak eden, milli mutabakat diyebileceğimiz büyük bir mutabakatın içinde olan, onunla beraber hareket eden bir duruş. Yerli, milli olan bir milli mutabakat. Cumhurbaşkanımızın deyişiyle “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” diyen ve ana eksenler üzerinde ittifak eden bir yapı var. Bir milli mutabakat olarak görüyorum ben bunu.
Diğeri ise bu milli mutabakatın oluşmasından rahatsız olan, yeni sistemin Türkiye’de hayata geçmesinden rahatsız olan ve yerli ve milli duruş konusunda pek çok soru işaretleri taşıyan bir başka yapı var. Bu grubun başında CHP var. HDP var. Terör örgütleri PKK ve FETÖ var. Bazı istihbaratlar örgütleri uluslararası güçler var. Bu grubu oluşturanların özelliği hedeflerinin farklılığı fikirlerin farklığı yanında “Türkiye’nin yönetiminden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti gitsin de kim gelirse gelsin” deyip Tayyip Erdoğan karşıtlığını birleşmeleridir. Esasında bu grubun adı “Tayyip Bey gitsin de kim gelirse gelsin” diyenlerin oluşturduğu gruptur.Bazı küresel güçler ve istihbarat örgütleri de başta olmak üzere “Tayyip bey gitsin ne gelen kim olursa olsun biz onu nasıl olsa güderiz” diyen bu grubun destekçileri vardır. O yüzden bu grup yerli ve milli olarak nitelendirilemez.
TAKDİR MİLLETİMİZİN
Bu blok ilk kez 16 Nisan’a giderken net olarak yan yana görülmüştü. Siz tabii bunu partiler düzleminde yapıyorsunuz bu nitelemeyi ama o partilere oy veren tabanda “ne yani biz milli ve yerli değil miyiz” itirazları var?
Vatandaşlara dönük bir değerlendirme değil, siyasete dönük bir değerlendirme yoksa seçmenlerin hepsi tamamı Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşıdır, hepsi birbirine eşittir, hepsi birbirinden değerlidir. Biz bunu söylerken vatandaşlar arasında bir ayırım yapmıyoruz. Seçimlerde oy kullanacak vatandaşlarımız aydınlatma görevimizi yerine getiriyoruz. Kimlerin kimlerle yol yürüdüğü konusunda vatandaşlarımızı bilgilendiriyoruz ve bu konudaki takdiri milletimize bırakıyoruz. Oy veren vatandaşlarımız hakkında kesinlikle bir değerlendirme yapmıyoruz aksine vatandaştan oy talep edenler hakkında bir değerlendirme yapıyoruz. Sonuçta vatandaşların oy verenler konusunda doğru bilgilenmesi doğru karar vermelerine yardımcı olacaktır kesinlikle vatandaşlarımız arasında ayrım yapmıyoruz.
CHP YOLDAŞLARINA BAKSIN
Yol önemlidir, yoldaş da önemlidir yol kadar. Siz bir yol yürürken kolunuza kimlerin girdiğine bakmanız lazım. Bakın Irak'ta yaşananlar var, Suriye'de yaşananlar var, İran'da olan bitenler var. Türkiye'ye karşı Batı'da, ABD'de, başka yerde olup bitenler var. Şimdi buradaki duruş da çok önemli. Türkiye'nin bu kadar problemi var, ülkenin muhalefet partisi hep Türkiye karşısında olanlarla aynı yerde durursa biz ona ne diyeceğiz, milli mi diyeceğiz? Diyelim Suriye'de bir politikamız var, o Esad gibi düşünüyor. Diyelim Irak'ta bir politikamız var, o başka düşünüyor. Rusya ile aramızda problem var, başka düşünüyor. Hep Türkiye'nin karşısında pozisyon kim alıyorsa onu haklı, Türkiye'yi haksız gören ve eleştiren bir anlayışı var. O zaman biz bunu sormamız lazım değil mi sen kimden yanasın? Türkiye'nin ana muhalefeti misin yoksa başka ülkenin iktidarı mısın, Türkiye'ye karşı böyle bir tavır takınıyorsun. Biz bunu kastederken bunu söylüyoruz. Vatandaşımızın da olup bitenler karşısında tavrını belirlerken bunları terazinin kefesine koyarak değerlendirmesini istiyoruz. Bir şey daha söyleyeyim bakın! Yerli ve milli olmaktan vatandaşlarımızın hiçbirisi rahatsız olmaz, niye olmaz? Çünkü herkes bu vatan için, bu devlet için, bu bayrak için, bu millet için mücadele ediyor ve bunların onurunu, itibarını koruyan ve daha yükseklere taşıyan herkesi bu Millet, sever. İşte 15 Temmuz esasında yerli ve milli duruşun ne olduğunu dosta düşmana göstermiştir.
ATATÜRK, ERDOĞAN VE BU MİLLET
7 Ağustos’a atıf yaptı ve “Yenikapı Ruhu”na yaslanan bir ittifaktan bahsetti Bahçeli. Halbuki Yenikapı’da CHP de vardı. O ruha ne oldu?
Yenikapı’da ayrıca Saadet vardı, BBP vardı, HDP yoktu. Yenikapı ruhu dediğimiz şey esasında devletine, milletine, vatanına, bayrağına, demokrasisine, iradesine, anayasasına, seçilmişlerine ölümüne sahip çıkmak, istiklal ve istikbaline ölümüne sahip çıkmak ruhudur. O gün millet Türkiye'deki iktidarı değiştirmek isteyen dış güçler ki onları herkes biliyor, kendileri de ortada ve onların kullandığı taşeronlara karşı bu milletin asil duruşudur. Kurtuluş Savaşı yıllarında da aynısı oldu. Atatürk'ün arkasında bu millet saf tuttu ve Anadolu'yu düşmandan temizledi. Şimdi aradan geçen yaklaşık yüzyıl sonra Türk milleti bu sefer Recep Tayyip Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanımızın arkasında saf tuttu vatanına, milletine, devletine, bayrağına, istiklaline, istikbaline, iradesine sahip çıktı ve ülkesine dönük kirli emellerin gerçekleşmesine canı pahasına engel oldu. O yüzden bu ruh önemlidir.
FETÖ BAŞARSAYDI CHP SEVİNECEKTİ
Peki, CHP’ye ne oldu?
CHP bu ruhtan niye rahatsız oldu, niye ayrıldı, esasında bu sorunun cevabını onların vermesi gerekir. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonraki süreçte baktığınızda CHP'nin kullandığı argümanların neredeyse tamamı FETÖ'nün argümanları ve Türkiye'de iktidarın meşru, gayri meşru ayrım yapmadan değişmesi, değiştirilmesini isteyenlerin kullandığı argüman. Ben şuna yürekten inanıyorum. CHP’nin darbenin başarısızlığına fazlaca bir sevinç duyduğuna inananlardan değilim. Yani “CHP, darbe başarılsaydı mutlu mu olurdu yoksa üzülür müydü?” denilirse benim görüşüm darbeden sonra ortaya çıkan fotoğrafa baktığınız zaman darbenin başarılı olması onları daha çok sevindirirdi. TBMM'de beraber olduğumuz CHP'liler var, onları ben tenzih ediyorum ama o zihniyeti taşıyanlar darbenin başarılı olması onları daha çok mutlu ederdi. Çünkü şu anda Cumhurbaşkanımızın 2019'da kaybetmesi için bir araya gelenlere baktığınızda bunlar çok net gözüküyor. Türkiye'nin onurlu dış politikasından, Türkiye'nin mazluma mağdura sahip çıkmasından, hakkı hukuku ayakta tutmasından ve attığı adımlardan rahatsız olan bütün çevreler Cumhurbaşkanımızı yemek için uğraşıyor. Peki, onlarla beraber kim hareket ediyor? CHP hareket ediyor. O zaman CHP burada duruşunu netleştirmesi lazım, netleştirmedi.
FETÖ SÖYLÜYOR, CHP TEKRARLIYOR
Duruşunu netleştirmeli derken neyi kastediyorsunuz?
Kontrollü darbe iftirası FETÖ’ün iftirasıdır, CHP bunu dilendirdi. Adil Öksüz’ün MİT ajanı olduğu iddiası FETÖ iftirasıdır CHP Bunu dillendirdi. Adalet yürüyüşü keza kimler için yürüdüğü, sağında solunda kimlerin olduğu belli, aynı projenin bir başka yansıması, cezaevlerinde işkence, kötü muamele iftiralarını dile getirmek aynı o da onların iftiralarıdır.
Mağdur edebiyatı da FETÖ’nün iftirası, CHP bunu dilendirdi. Yani şunu demiyor “bunlar FETÖ'nün mağdur ettikleri” demiyor. KHK'lar mağdur etti. Bu insanlar bu noktaya niye geldiler, kimin yüzünden geldiler, KHK yüzünden gelmediler. Bu memleketin başına KHK bomba yağdırmadı FETÖ terör örgütü yağdırdı ve devlet OHAL ile bu terör örgütünden ve bunun uzantılarından kurtulmak için tedbir alıyor. Milleti, devleti koruma tedbiridir. FETÖ’ye bir tane laf yok ama hükümete gelince her türlü suçlamayı yapıyorlar işte Man Adası iftiraları kimin iftiraları? Aylar öncesinden bir başka FETÖ'cünün iftirası arkasından geliyor işte Zarrab iftirası FETÖ'nün organizasyonu...
CHP FETÖ’NÜN DESTEĞİNE Mİ MUHTAÇ?
Bunu neden yapıyor olabilir CHP? FETÖ’nün desteğine mi ihtiyaç duyuyor, diyet mi ödüyor, meşru bir parti lanetlenmiş bir terör örgütüne neden nasıl aldanıyor?
Bunu ben de anlamıyorum, bunu anlamakta zorlanıyorum. AK Parti’ye kim düşmanlık yaparsa onunla gönüllü bir dayanışma içerisine çok rahat girebiliyor. Şimdi mesela Batı'da da aynı şey var. Türkiye'nin aleyhine kim bir şey söylüyorsa hemen onu pozitif değerlendiren, ona iltifat eden bir yaklaşım var. Aynı hastalık CHP de var. Kim AK Parti’ye, Cumhurbaşkanımıza saygısızlık yapıyorsa, terbiyesizlik yapıyorsa, düşmanlık yapıyorsa, kin ve nefret kusuyorsa itibarlı kişi muamelesi görüyor ve onunla beraber oluyor.
Kendince bir kurnazlık yapıyor ama şunu bilmesi lazım. FETÖ 2014 mahalli seçimlerde seçimlerinde AK Parti’ye bir tane oy vermedi, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti’ye bir tane oy vermedi, 7 Haziran seçiminde AK Parti’ye bir tane oy vermedi. 2015'in Kasım seçiminde de AK Parti’ye bir tane oy vermedi. Şimdi 2016'nın halk oylamasında da AK Parti’ye aynı yönde oy kullanmadı. Hep CHP ve CHP ile beraber aynı istikamette oy verdiler. Eğer FETÖ, bu CHP'nin içindekiler veya başka bu örgüte yatırım yapan kişilerin hesap ettiği gibi bir güç, kudret sahibi olsalardı bu seçimlerin hiçbirisinde AK Parti birinci parti olamazdı. Arkasından halk oylaması, bizim içimizden de bazı kişiler “hayır” dedi. Buna rağmen FETÖ canla başla her yerde çalıştı netice alamadılar. Onun için FETÖ'ye bakarak bir yatırım yapmak istiyorsa aldanıyor. Yani şu anda FETÖ'nün AK Parti’ye verebileceği bir zarar yok, FETÖ'nün CHP'ye sağlayacağı bir fayda da yok ama onlar AK Parti’ye zarar verme ihtimalini seviyorlar o ihtimallere yatırım yapıyorlar ve destek oluyorlar.
BAHÇELİ’NİN DEVLET DURUŞU
2019 seçimlerine bir buçuk yıl var, bir de “sistem oturana dek 7 yıl daha destekleyeceğiz” de Bahçeli. Siyasette bir gün bile bir uzun süre iken, bu kadar geniş bir zamanda kendini partisini nasıl bağladı Bahçeli?
Millet ve devlet, beka konusu olduğunda Bahçeli'nin bir duruşu var. Cumhurbaşkanlığı 2007 seçiminde Bahçeli parlamentoya girdi ve orada bir duruş ortaya koydu. FETÖ hadisesi ortaya çıktıktan sonra Bahçeli bir duruş ortaya koydu. FETÖ terör örgütüne karşı mücadelede hep yanımızda yer aldı. Arkasından 15 Temmuz'da Bahçeli yine bir duruş ortaya koydu ve hükümet sisteminde de aynı duruşu ortaya koydu. Söylenildiği gibi Sayın Bahçeli'nin baraj tartışması ve endişesiyle hareket ettiğine inanmıyorum. Sayın Bahçeli tamamen ülkemizin istikbal, istiklal ve bekasıyla ilgili kaygıların bu noktaya getirdiğini düşünüyorum. Ayrıca bölgedeki pek çok emperyalist projeler, hem Türkiye’nin içine dönük hem de etrafımızdaki kuşatmalara yönelik Türkiye’nin güçlü bir irade ile yoluna devam etmesi zaruretlerin Sayın Bahçeli’yi bu noktaya getirdiğine inanıyorum.
15 TEMMUZ’DA MİLLET NASIL BİR OLDUYSA SİYASETE DÜŞEN DE ODUR
15 yıllık iktidarında AK Parti’ye en sert eleştiriyi yapan parti lideriydi aslında Bahçeli?
Siyasi eleştiri ayrı, ülkenin milletin geleceği, istikbali söz konusu olduğunda omuz omuza vermek ayrı şeydir. Şimdi bazıları şunu yapıyor. “İşte ben dün sana bazı laflar söyledim, sen de dün bana bunları söyledin”. Ortada büyük bir yangın varken, geçmişte sen bana bu lafları söyledin diye ben yangını söndürmeye koşmayacak mıyım? Koşacağım. Siyasi rekabete söylenen sözlerle ülkenin, milletin, devletin bekası söz konusu olduğu zaman bizim duracağımız yeri eğer biz birbirinden ayıramıyorsak o zaman zaten olgun bir siyasetçi olamamışız demektir. 15 Temmuz'da nasıl bir araya geldi bu millet bütün farklılıkları bir tarafa bırakarak? Devletin, milletin bekası söz konusu olduğunda her şeyi bir tarafa bırakıyor, o ayrılıkları teferruat gibi görüyor. Ana eksende bir araya geliyoruz, gelmeliyiz de zaten. O yüzden de buradaki bir araya gelme dün söylenen siyasal eleştirilere hak verme anlamına değil, ülkemizin geleceği bakımından birlikte hareket etme zaruretinin ülkemize, milletimize, siyasetimize, herkese çok şey kazandıracağına olan inançtan kaynaklanmaktadır.
MHP’NİN ÖZGÜR İRADESİ
15 Temmuz’dan sonra güçlü bir destek veren Sayın Bahçeli 16 Nisan’dan iki gün önce, bazı Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarının şahsi yorumlarını görünür şekilde eleştirdi. Arka planda AK Parti yetkililerini uyarıp düzeltme istemek yerine kamuoyunun önünde yaptı. Tabanı açısından zorlayıcı olabilir, MHP karakterini koruduğunu göstermek istemiş olabilir ama neticede referandumda evet oylarında iki puanlık bir düşüş gözlendi. Bu açıdan zor bir partnerlik olabilir mi?
Sayın Bahçeli yaptığı açıklamada şunun altını özellikle çizdi. “Biz hiç bir talepte de bulunmuyoruz. Bir koalisyon görüntüsü içinde de bir talepte bulunmayı da ahlaksızlık olarak kabul ediyoruz” dedi. Gelinen nokta pazarlıkla gelinmiş bir nokta değil, al gülüm ver gülüm meselesi hiç değil. Hükümet sistemi değişikliği de öyledir, bu da öyledir. Yani oturulup, konuşulup ona göre planlanıp ortaya konmuş bir şey gibi değil! O yüzden Sayın Bahçeli bunu kendi özgür iradesiyle kendi parti kararı olarak açıkladı. Biz 15 Temmuz'dan sonraki süreçte pek çok konuda beraber yürüdük. Yaklaşık iki yıl oldu. Şimdi önümüzde iki yıla yakın bir süre var Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar. Ama biz şunu görüyoruz yani tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ana ekseni konusunda AK Parti tabanı ile MHP tabanı arasında bir fark yok. Şimdi ülkenin manevi değerlerine, kültürüne, milli değerlerine sahip çıkma ve bunlara saygı duyma noktasında da büyük bir fark yok. Bazı kavramlara verdiğimiz anlamlarda farklılıklar olabilir. Partilerimizin programları örtüşmeyebilir, hedeflerimiz her konuda aynı olmayabilir. Zaten öyle olsa tek parti olur, ayrı parti olmamızın nedeni de budur.
İKİ PARTİ DE KİMLİĞİNİ KORUR
Bundan sonraki yürüyüş de, MHP'nin kendi kimliğinden feragat etmesini AK Parti'nin de kendi kimliğinden feragat etmesini gerektirmiyor. Herkes kendi kimliğini koruyarak ve kendi özelliklerini, kendi ideallerini koruyarak ülkeye hizmet etme konusunda adım atıyor. Her iki parti de kendi tüzel kişiliğini koruyacak, kendi fikri yapısını, fikri takibini sürdürecek ve kendi yolunda gidecek. Milli takım gibi düşünün, herkes ayrı takımın futbolcusu ama sonuçta milli takım olunca aynı forma için ter döküyor. Bu partiler ayrı, milli takımdaki oyuncuların ayrı takımdan olması gibi ama aynı hedefe ülkenin refahı, huzuru, barışı, geleceği, istikrarı, bekası için koşmak, birlikte ter dökmektir. Ülkeye hizmet konusunda birlikte çalışma, birlikte ter dökmektir yoksa kimliklerimizi bir arada eritme, tekleştirme değildir.
FARKLILIKLARI KORUYARAK BİR OLACAĞIZ
7 Haziran sonrası birileri CHP-MHP-HDP koalisyonunu zorlarken, Bahçeli plan bozdu. AK Parti’ye anayasa değişikliği önerinizi getirin derken, 16 Nisan’a giderken, cumhur ittifakını önerirken de öyle. Kritik evrelerde müdahil oldu ön açtı. Lakin uzun vadeli bir birliktelikte bu durum yüzde 49’un yüzde 1’e mecbur olması manası da gelir mi?
Böyle düşünmek esasında yanlış! Bahçeli’nin 2007 Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde parlamentoya gelmesi, 15 Temmuz'da duruşu, Yenikapı ruhuna sahip çıkması, hükümet sistemi değişikliğinde birlikte hareket edilmesi bunlar pozitif yaklaşımlardır. Pozitif olaylar ve adımlar büyük Türkiye için değişimlere kapı aralandı. Olumsuz örneklerden hareketle olumlu bir geleceğe yürüyemezsiniz, o nedenle olumlu örneklere de bakmak lazım. Biz olumlu örneklere bakıyoruz ve olumsuz örnekler Türkiye'nin değişmesine, gelişmesine mani olmadı ama olumlu örnekler Türkiye'nin olumlu anlamda değişmesine ve gelişmesine çok büyük katkı sağladı. Partiler niçin siyaset yapıyor? Milletine, devletine daha büyük eserler kazandırmak için siyaset yapıyor ve iktidara gelmek istiyor. Bunun yolu da herkesten oy almaktır. Başka partilerle yakınlaşma, başka partilerle ortak planlar ve birlikte çalışma kültürünü geliştirme de partilerin bir görevidir. Yani farklılıklarımızla biz bir arada yaşama ve farklılıklarımızı koruyarak pek çok başarılara imza atma örnekleri de ortaya koyabiliriz.
BU BİR MECBURİYET İLİŞKİSİ DEĞİL
Birbirine bir mecburiyet değil. Yüzde 50 +1 oy bu sistemin ve anayasanın emrettiği bir gerekliliktir. O yüzden de iktidara talip olanlar elbette bütün vatandaşların oyuna talip olacak. Biz AK Parti olarak sadece MHP'li kardeşlerimizden Cumhurbaşkanımıza oy istemeyeceğiz. Aynı zamanda CHP'li seçmenden de isteyeceğiz, Saadet Partili, BBP'li seçmenden de, HDP'li seçmenden de oy isteyeceğiz. Bütün partilere mensup olan vatandaşlarımızdan da oy isteyeceğiz. Diğer partiler de başka partilerden oy isteyebilir. Yani “sen niye bu partiden istiyorsun” dediğinde o zaman siyaset yapmayacaksın. Herkesin oy stoku belli, yukarı çıkma yok, aşağı inme yok o zaman siyasetin bir anlamı kalır mı? Kalmaz, bir mecburiyet değil işin gereği bu.
PEŞİNDEN GİTTİĞİNİZ KİŞİ YOLDAN ÖNEMLİDİR
Sayın Bahçeli çizerek anlattı cumhur ittifakını. Daha önce de çatı aday formülünü böyle çizmişti. Ama o çatı, altında toplananlara pek hayır getirmedi, bir daha toplaşamadılar. Son çizimin akıbeti de şüphelendirir mi sizi?
Siz bir yola çıkarken peşinden gittiğiniz kişi gittiğiniz yoldan daha önemlidir. Eğer peşinden iyi birinin peşinden giderseniz o sizi menzile götürür. Tayyip Bey’in millet nezdinde oluşturduğu sevgi, saygı, itibar, lider olarak vasıfları, pek çok özelliği baktığınız zaman vatandaş notunu verir. Başkaları kıyas yapıp kendi adayını uçursa bile vatandaş bunu yutmaz. Çünkü vatandaşın basireti ve vicdan terazisi daima doğru sonucu ortaya koyar. Doğru tarttı dolayısıyla öyle geldi. O yüzden o başarısızlık peşinden sadece koşanlardan değil. O başarısızlığı doğuran sebeplerden biri Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan gibi milletiyle sevgi saygı konusunda çok güçlü bağ kurmuş ve milletine büyük eserler kazandırmış, büyük hizmet yapmış karizmatik bir liderle yarışa girmekten kaynaklıdır. Sayın Erdoğan, o güne göre şimdi daha güçlüdür. Çünkü sadece Türk milletinin değil, dünyadaki bütün Müslüman halkların hatta başka dinlere mensup, ülkelere mensup vicdan sahibi insanların ve mazlumların desteğini almış durumdadır. Dolayısıyla bu koşuda bir sıkıntı olmaz.
YÜZDE 50 + 1 EN DOĞRU KARAR
Yüzde 50 + 1 çıtasını AK Parti kendisi koydu, halkın iktidarı güçlü olsun, vesayet odakları sızamasın diye koydu. Lakin yüzde 50 + 1 de zor bir oran. AK Parti için bile zor. Neden “çoğunluğu alan” denmedi?
Bu doğru bir karardır. Bu esasında ülkemizin birliği, dirliği, bölünmez bütünlüğünün millet iradesiyle sigortalanmasıdır. Şimdi zaman zaman Türkiye'de konjonktüre göre değişimler olurdu. 28 Şubat sürecini yaşadık, başörtülüleri kapıda ağlatan, ikna odalara koyan zihniyetleri hep beraber gördük. Bu sistem sadece ülkemizin birliğini, dirliğini ve bölünmez bütünlüğünü değil farklı fikri yapıları, yaşam tarzları, ideolojilerin tamamını halkın sigortasıyla teminat altına alıyor.
Düşünün CHP yüzde 25. İktidar olması için 25+’ya ihtiyacı var. CHP'nin bu oyu yok! Kimden alacak bu oyu? Diğer partilerden alacak bu oyu. Yatıp kalkıp AK Parti tabanının sahip olduğu değerlere küfür ederse bu oyu alabilir mi? Alamaz! Yatıp kalkıp Cumhurbaşkanımıza küfür ederse bu oyu alabilir mi? Alamaz! Şimdi hem çalışacak hem de başka insanların düşüncelerine, inançlarına, kültürlerine, geleneklerine, değerlerine saygı duyacak, saygısızlığı diline, programına ve parti çalışmalarına asla bulaştırmayacak. Bu bir nevi Türkiye'deki bütün insan hak ve hürriyetlerini millet iradesiyle de teminat altına alan bir sonuç çıkardı. Bundan sonra hiç bir iktidar Türkiye'de kişilerin kılığına kıyafetine müdahale edemez. Niye edemez, ederse bir daha ki seçimde bir oy iktidarı değiştirebilir. Bir oy, iktidara getirmeye de yetebilir, iktidardan götürmeye de yetebilir. Ben Türkiye'de siyasetin yerine oturması, konjonktüre göre dalgalanmaların sona ermesi ve ideolojik ayrışmaların ortadan kalkması, ortak aklın Türkiye'nin ortak iktidarına dönüşmesi bakımından son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
TAYYİP BEYDEN SONRASI İÇİN
Biz bunu kendimiz için düşünseydik dediğiniz gibi yapardık ama biz bunu AK Parti için veya Cumhurbaşkanımız için düşünmedik, bunu biz milletimiz ve devletimiz için düşündük. Tayyip Bey için de düşünmedik, tam da Tayyip Beyden sonrası için düşündük. Çünkü ondan sonra bizim esas buna ihtiyacımız var. Milletimiz zaten Sayın Cumhurbaşkanımıza Cumhurbaşkanlığı seçiminde verdi yüzde 52 oy verdi. Cumhurbaşkanımız herhangi bir ittifak olmadan da gitse ben çok rahat birinci turda seçileceğine yürekten inanıyorum hiç bir sıkıntısı yok millet nazarında ama bunu niçin istiyoruz? Milletimizin geleceği için. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir diğer özelliği güçlü liderleri ortaya çıkarma özelliğidir. Bütün partiler hangi adayla yüzde 50 artı 1’in oyunu alabileceğini hesabını yapacak. Hangi taraf aday çıkarırsa çıkarsın en güçlüsünü aday gösterecek? Sonuçta kim kazanırsa kazansın Türkiye kazanacaktır. Yani bu açıdan da son derece önemli, AK Parti veya Cumhurbaşkanımız için düşünseydik çoğunluk derdik ama biz milletimiz ve devletimizi öne alan bir düşünceyle hareket ettiğimiz için onu yüzde 50 +1 dedik.
KÜRT VATANDAŞLARIMIZ BÜYÜK DESTEK VERECEKTİR
AK Parti’ye oy veren Kürtler MHP ile ittifaktan dolayı AK Parti’den kaçar yorumları var?
Böyle bir yorumu yapanlar, oylarda kaçış olsun diye bu yorumu yapanlardır. AK Parti Kürt kökenli vatandaşlarımızdan çok ciddi destek almaktadır. Bütün seçimlerde HDP, PKK'nın tehditleriyle halktan oy alıyor. HDP'nin aldığı oy vatandaşın özgür iradesiyle sandığa attığı oy değil. Terör örgütünün yaptığı tehditlerle sakatlanmış bir iradenin yansımasıdır. Ama AK Parti'nin aldığı bütün oylar özgür iradenin sandığa doğru yansımasıyla ortaya çıkmıştır. Biz bugüne kadar bütün seçimlerde Kürt kökenli vatandaşlarımızdan en çok oy alan partiyiz. Son olarak 16 Nisan’da HDP, ‘Hayır’a çalıştı hem de çok ciddi şekilde çalıştı. Ancak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki bütün illerde ‘Evet’ oylarında büyük bir artış gözlendi. Referandumda MHP de ‘Evet’e çalıştı ama bölge insanı ‘MHP ‘Evet’e çalışıyor’ diyerek ‘Evet’ vermekten vazgeçmedi. Burada önemli olan sizin ortaya koyduğunuz üründür, fikirdir, yaptığınız icraattır ve politikalarınızdır. Bölge insanı Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti’nin icraatlarını ve yaptıklarını çok iyi biliyor. Bölge insanı AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a her seçimde artan oranda destek vermiştir.
Ben bölge insanımızın, Cumhurbaşkanımıza 2019'da en büyük desteği vereceğine ve sahip çıkacağına yürekten inanıyorum. Sizin sorunuzdaki söylemler, sadece bir algı operasyonu yürütmeye yönelik projedir, vatandaşlarımızın aklını karıştırıp, onları etkilemeye yönelik bir mühendislik çalışması olarak bunu gündemde tutuyorlar. Bu tür mühendislik çalışmalarını etkisi olmayacaktır ve bölge insanı Cumhurbaşkanımıza her zaman olduğu gibi en büyük desteği verecektir.
GÜL’Ü ZARAR VEREBİLME İHTİMALİ İÇİN SEVİYORLAR
Sayın Abdullah Gül’ün 696 sayılı KHK ile ilgili paylaşımı nedeniyle bir durum görünür oldu ama asıl biriken, rahatsızlık veren şey neydi?
Spesifik şeylere girmeyi ben doğru görmem. Türkiye'de büyük bir siyasi mücadele var. Özellikle 2011 seçimlerinden sonra yaşadıklarımız var, AK Parti’ye karşı ve Cumhurbaşkanımıza karşı ve onların şahsında Türk milletine ve Türkiye'ye karşı yapılanlar var. Gezi hadiseleri, Kobani olayları, 17-25 Aralık, MİT tırları, en son darbe teşebbüsü var. AK Parti ailesinden olan herkesin bu büyük mücadelede ve kutlu yürüyüşte Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında, yardımcısı ve destekçisi olması gerekir. Tüm bu olayların hepsi Türkiye üzerine bir hesabın devreye sokulmasıdır ama bu hesapların hepsi Allah'ın yardımı ile milletimizin duası, desteği ve Cumhurbaşkanımızın liderliği ile başarısız oldu. Hepsi kaybetti. Şimdi Türkiye'de 2019'a giderken bazıları Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi yönetmesini engellemek, kaybetmesini sağlamak için büyük bir çaba içerisindeler. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a seçimlerde zarar verme, verdirme ihtimalleri üzerinde de çalışıyorlar. 2019 seçimlerine giderken AK Parti ailesinden olan hiçbir kimse cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a kaybettirmek isteyenlerin yanında yer almaz, alamaz, kaybettirme hesapları yapanların ihtimal hesaplarında da adının geçmesine ya da geçirilmesine de rıza göstermez, izin vermez, vermemelidir.
Bugün Sayın Abdullah Gül’ün açıklamalarını takdir edenler ve alkışlayanların hiçbiri Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Bey kadar Sayın Abdullah Gül’e değer vermezler, Sayın Abdullah Gül’ü sevmezler. Esasında onların Sayın Tayyip Erdoğan’a bakışıyla Sayın Abdullah Gül’e bakışı arasında büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Bugün bu alkış ve takdiri yapanlar Yılmaz Erdoğan’ın “ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim” şiirindeki gibi Sayın Gül’ün 2019’a giderken AK Partiye ve Cumhurbaşkanımıza zarar verebilme ihtimalini seviyorlar Ama Sayın Gül’ü sevmiyorlar. Bazı çevreler zarar verdirme ihtimallerine yatırım yapıyorlar.
TAYYİP BEYİ TANKLA YIKAMADILAR, BUNUNLA DA YIKILACAK
Bahsettiğiniz bu çabaların 2019 seçimlerinde Tayyip Erdoğan’a zarar verme ihtimali var mıdır?
Fadime Hanım ben size söyleyeyim hiç bir şey olmaz. Kim ne diye, kiminle ittifak yapıyor, kim kiminle bir araya geliyorsa gelmesinde bir mahsur yok yani hiç yani şey olmaz. Tayyip Bey’in şu anda bir dünya var karşısında. Tayyip Bey’i tankla, topla, tüfekleriyle, teröristleriyle yiyemediler yani şimdi o teröristlerin yularını tutan güçleri herkes biliyor. Allah'ın izniyle şunu çok net söylüyorum. Gezi olayları, 17-25 Aralık, darbe teşebbüsü, pek çok operasyon Tayyip Bey’i yemek içindi. İşte hendek terörü de öyledir, DEAŞ terör örgütünün Türkiye’de eylem yapması da böyledir. Bir sürü başka olaylar öyledir ama bütün bunların içerisinden Tayyip Bey hep güçlenerek çıktı. Niye güçlendi?
Bu olaylar karşısında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan öncelikle Allah’ın yardımı, aziz milletimizin duası ve desteğiyle ortaya koyduğu liderlikle daima başarılı olmuştur. Ben 2019'da Cumhurbaşkanımıza milletimizin sahip çıkacağına yürekten inanıyorum. Hem milletimizin hem devletimizin hem de ümmetin hem de mazlumların Tayyip Bey’in liderliğine ihtiyacı var.
TARTIŞMAYI BİZ BAŞLATMADIK, BİTİRECEK OLAN GÜL’DÜR
Sayın Gül, Erdoğan ile yol arkadaşlığı yaptı, çok uzun süre AK Parti’de siyaset yaptı, kendisine mühim görevler verildi. Parti ahlakını biliyordur. Birileri onu Cumhurbaşkanımızın karşısına çekmeye-itmeye çalışsa bile belirleyici olan onun buna müsait olup olmadığı değil midir?
Bu tartışmaları başlatan, Abdullah Bey’i bu tartışmaların içine çeken AK Parti değildir. Bu tartışmalara esasında Sayın Gül'ün kendi üslubu, kendi tutumu sebebiyet veriyor. Bu tartışmaları sadece Sayın Abdullah Gül sona erdirir. Bu noktada çok açık net bir tavır ortaya koysa, bu tartışmayı kimse yapabilir mi? Yapamaz. Ama topu ortada bırakmanın bir anlamı yok.
AK PARTİ DE İHTİLAF YOK
Tayyip Bey 2014-2017 arasında AK Parti’den uzak kaldı. İkilikler, gruplaşmalar, küskünler, dedikodulara konu olan şeyler, o dönemin verdiği bir hasar mı?
AK Parti'de ikilik yok, bunun altını çizmekte fayda var. AK Parti kadar bugün Türkiye'de birlik içinde olan, dirlik içinde olan ikinci bir parti yok. “AK Parti'de ikilik var” diyenler birliğin ne olduğunu bilmeyenlerdir. Cumhurbaşkanımızın 16 Nisan'dan sonra partinin genel başkanı yeniden olması AK Parti’ye ayrıca bir dinamizm, bir güç kazandırdı ve Türkiye'de şu anda AK Parti içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızın yol arkadaşları içerisinde farklı hesap içinde olan birisi yok olamaz da zaten! Yani kendince gelin güvey olup hiç bir şey söylemeyen biri var mıdır onu bilemem ama AK Parti’de ikilik yok. Şu an AK Parti içerisinde bir itilaf yok, olmayan itilafların da tarafı yok ve liderimiz belli, partimizin tüzüğü programı belli, grubumuzda partimizin hiç bir kademesinde bir sıkıntı yok.
GÜL İSTESEYDİ GÖRÜŞEBİLİRDİ
Sayın Gül herhangi bir konuda görüşünü paylaşmak istediğinde Parti’nin kanalları kendisine kapalı mı ki Sayın Erdoğan ile Gül’ün bir araya gelme ihtimali var mı? Yoksa her şey için geç mi?
Sayın Gül Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmek istediğinde Cumhurbaşkanımız ona hayır mı diyecek. Randevu talep ettiğinde hayır mı diyecekler. Bildiğim kadarıyla bu konuyla ilgili Sayın Cumhurbaşkanımıza da, Sayın Başbakanımıza da, herhangi bir bakanımıza da görüş iletmesi söz konusu değil. İstese her zaman olur, niye olmasın? Böyle bir şey olabilir mi? Yani Cumhurbaşkanımız da başbakanımız da kendisi söyle bir talepte bulunduğunda elbette hem telefonla görüşebilir hem yüz yüze görüşebilir bunların hepsi mümkündür.
KRİPTOLAR DAHA HIZLI ÇÖZÜLECEK
Gazi numarası yapan bir yüzbaşı çember daralınca gidip teslim oldu “ben FETÖ’cüyüm” diye. Aynı şekilde peş peşe teslim olan başka muvazzaflar da oldu. Sanki devamı gelecek. Bu ne demek? Hala devlet içinden kazıyıp atamadık mı biz bu illeti?
Fadime Hanım, FETÖ terör örgütü gizliliğe çok riayet eden, kendi içinde dahi kendi adamlarını birbirinden gizleyen hücre yapılanması var. Şimdi asker birisi darbe sırasında gidiyor, FETÖ'cüler diyor ki “bu da FETÖ’cü”. Aynı yerde çalışıyor, onun FETÖ'cü olduğunu bilmiyor. Orada bu kadar kendi içinde bir hücre yapılanması var ve gizlilik var, takiye var. O yüzden FETÖ'cü teröristleri tespit etmek kolay iş değil. PKK teröristlerini tespit etmek daha kolay ama bu FETÖ teröristlerini tespit etmek zor. O zorluklara rağmen başarılı bir mücadele yürütülüyor. Burada çok ciddi bir zorluk var yani halkımızın kamuoyunun bunu anladığını düşünüyorum. Ama bu süre zarfında kamudan uzaklaştırdığımız rakama baktığımızda ciddi bir mesafe aldığımız ortadadır. Bilinen hiçbir FETÖ'cü şu anda devlette kalmamıştır ama kripto FETÖ'cülerin kalmadığı anlamına gelmez. Şimdi ne yapılıyor? Devlet bu kripto olanlarla ilgili de bir yandan soruşturmalarda itirafçı olanların verdikleri bilgiler, öte yandan elde edilen diğer deliller, istihbarat ve dijital verilerin çözümleri yeni bilgilere ve kişilere ulaştırmaktadır.
MOR BEYNE DÜŞENLER KHK DEĞİL FETÖ MAĞDURU
FETÖ’nün Mor Beyin tuzağıyla 11 bin 480 kişiyi ByLock’a bulaştırdığı ve kendini gizlemeye çalıştığı anlaşıldı. Epeyce bir süredir de “biz FETÖ’cü değiliz, haksızlığa uğradık” diyenler vardı. Özür beklentisine girenler oldu, Hükümet de böyle bir düşünce var mı?
Fadime Hanım, FETÖ terör örgütüyle mücadele kılı kırk yararcasına büyük bir dikkat ve itina ile yapılıyor. Kurunun yanında yaşı yakmamak, doğru ile eğriyi karıştırmamak için herkes gerçekten büyük bir itina ile çalışıyor. Bunun biz şahidiyiz. Birisine haksızlık nasıl olur. Siz kişinin FETÖ'cü olmadığını bile bile onun elinizdeki bütün verilerin FETÖ'cü olmadığını gösteriyorsa siz ona eğer FETÖ'cü diye ihraç ederseniz o haksızlık olur. Ama sizin elinizdeki bütün bilgiler, bütün veriler, tereddütsüz o kişinin FETÖ'cü olduğunu gösteriyorsa o zaman sizin onu kamuda tutmanız görevinizi yapmamanızdır Orada kanunlar bu konuda size yetki veriyor ve görev yüklüyor. Siz bunu gereğini yapmanız lazım.
ByLock FETÖ terör örgütü üyelerinin kendi aralarında haberleştikleri bir sistem ve bu sistemin örgütü ait bir sistem olduğu, bu sisteme girenlerin de örgüt üyesi olduğu hususunun tartışmasız olduğu Yargıtay'ın içtihatları artık sabit oldu. Şimdi Mor Beyin yönlendirmesi nedeniyle ByLockçu olduğu gerekçesiyle bazı kişiler hakkında bazıları adli tahkikata uğramış, bazıları da kamudan ihraç edilmiş. Ama FETÖ terör örgününün kurduğu bir tuzakla FETÖ'cü olmayan kişilerin her hangi bir siteye girmesi veya bir uygulamayı kullanması üzerine oradan doğrudan ByLock’a yönlendirildiğini devlet tespit ediyor. Burada devletin yaptığı nedir bu tespit üzerine kim bunlar diye bakıyor inceliyor. Sonuçta 11 bin 480 kişi ile ilgili öyle bir irade dışı kurulan tuzakla ByLock’a yönlendirilip ByLock’çu gibi gösterildiği ortaya çıkıyor. Sonuçta Fetullahçı terör örgütü bunu yapıyor. Siz de ifade ettiniz gerçek teröristleri gizlemek için FETÖ’cü teröristlerin arasına FETÖ’cü olmayanları kattıracak kadar da bunlar vicdansız, Allah'tan korkmayan, kuldan utanmayan ahlaksızlar. Bunu yapıyorlar pek çok kişiyi sıkıntıya sokacak bir süreci başlatıyorlar. Devlet ne yapıyor? Onu tespit ediyor, tespit eder etmez bu tuzağa düşürülen vatandaşlarımızı bu tuzaktan kurtarıyor.
MAĞDURİYETİ GİDEREN DEVLET
Şu anda bizim yaptığımız FETÖ'nün Mor Beyin yoluyla tuzağa düşürdüğü vatandaşlarımızı tuzaktan kurtarmaktır. Tutuklu olanlar tahliye edildi, hüküm verilenlerin dosyası yeniden ele alındı, kamudan ihraç edilmiş olanlar varsa bunlar tek tek incelenerek sadece Mor Beyin uygulaması nedeniyle ByLock tuzağına düşürüldüğü tespit edilenler KHK ile iade edildi. KHK ile göreve iade etmek aynı zamanda hakkını teslim etmek olur. Biz onların hakkını teslim etmiş oluyoruz. Burada açıklıkla söylemekte fayda görüyorum, FETÖ’nün ortaya çıkardığı bir mağduriyet devlet tarafından ortadan kaldırılmış oldu. Çünkü bizim derdimiz FETÖ ile mücadele etmek, onların yanına masum insanları atmak katmak değil. Böyle bir yanlışlık ortaya çıktığı, böyle bir tuzak fark edildiğinde kamuoyu ne tür eleştiri yapacak ona bakmadan hükümet ne yapıyor o konuda gerekli adımı atıyor ve attık da.