FADİME ÖZKAN
İran’da sokaklar -2009’dan sonra bu kez aniden hareketlendi öyle değil mi? Bu hareketlilik kendi doğallığı içinde mi yoksa bir güdüleme var mı?
Söylentiler var. Hükümeti, özellikle Cumhurbaşkanını yıpratmaya yönelik olarak İran içinden bir hareketlenme olduğuna dair, en azından başlangıç olarak. Çünkü daha muhafazakar, işçi sınıfının yoğun olduğu bölgelerden çıktı ayaklanma. Normalde Ruhani’yi destekleyenler reform yanlıları, zengin ve eğitimli kesimdi. Çıkış kaynağının içeriden ve iktidara yakın olması bunun rejime yönelik değil de daha çok hükümet ve Cumhurbaşkanına yönelik bir hareket olduğunu gösteriyor. Orada da şöyle söylentiler var. Eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın tekrar siyasete girmek için böyle bir hareketi desteklediğine dair. Bilemiyoruz. Ama olma ihtimali de yüksek.
BİRİKMİŞ ENERJİ AÇIĞA ÇIKTI
Rejimi değiştirmeye yönelik bir doku sonradan eklemlendi mi harekete?
Aslında öyle çıkmadı ama orada birikmiş bir enerji, birikmiş bir beklenti olduğu için rejime yönelik bir tepki de çıktı ortaya. O kısmı muhtemelen planlanmamış olan kısmı. Zaten birazcık tahmin edilenin ötesinde kontrolden çıkmasında da bunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Kimse bu kadar yayılmasını beklemiyordu, sokaklarda protesto edilir, insanlar evlerine döner diyordu ama demek ki orada biriken ciddi bir enerji var.
DIŞ DEĞİL İÇ DİNAMİKLER
Siz güdüleme değil iç dinamikler dediniz ama şunu hatırlatmak isterim. Trump “İran’a gününü göstereceğim” gibi bir söylemle seçildi. Ve ABD Başkanı olduğu günden itibaren de benzeri cümleler kuruyor. Hareketlilik başlayınca da hemen destek açıkladı?
Trump ve İsrail’in bu tip söylemleri biraz içerideki muhalifleri cesaretlendirmeye yönelik hareketler. “Çıkın sokağa biz destekleyeceğiz”, “İran’ı istikrarsızlaştırmaya yönelik şeyleri destekleyeceğiz” diye bir yaklaşım ortaya koydular. Bu kısmen içerideki muhalifleri cesaretlendirmiş olabilir ama bir yandan da 2009’da ortaya çıkan Yeşil Hareket ile başarısız olan bir ayaklanma vardı. O epey kanlı şekilde bastırıldı. Hareketin liderleri hapislerde işkence gördü. Dolayısıyla bu insanlarda kaygı var. Ben biraz da bu yüzden dış boyutu olsa bile cesaretlendire noktasında tamamen dış kaynaklı görmüyorum meseleyi. Artan beklentilerle bağlantılandırıyorum.
TRUMP DURUMDAN FAYDALANMAK İSTİYOR
Trump durumdan faydalanmak mı istiyor?
Nükleer müzakereler yapılırken Ruhani halka şunu söyledi “anlaşmalarla birlikte ekonomik olarak düzlüğe çıkacağız, ekonomimizi reform edeceğiz, yeni iş imkanları ortaya çıkacak, dünya ile daha entegre hale geleceğiz”. Bir yandan da nükleer anlaşma sonrasında kendilerini daha güvende hissedeceklerinden dolayı güvenlik mekanizmalarının, devrim muhafızlarının toplum üzerindeki etkisinin azalmasını öngörüyordu. Vaatte bulundu Ruhani ama öyle olmadı. Anlaşma imzalandıktan sonra hayata geçmesi yavaş oldu. Bunda Trump’ın etkisi var. Ama diğer konu da oradaki kaynakları ve avantajı aslında rejim; dini liderle Devrim Muhafızları ortaya çıkan avantajı daha fazla yayılmak için kullandı. İran’ın iç reformu ve dış dünyayla entegrasyondan ziyade, Suriye’de, Lübnan’da yayılmak için kullandı. Bu da ciddi bir hayal kırıklığına neden oldu.
İKİ OTORİTE ARASINDA GERİLİM VAR
Bu farklılık nereden doğuyor?
Bir yandan reform yapmaya, ülkesini dünyaya açmaya, ekonomide yeni şeyler yapmaya çalışan bir Cumhurbaşkanı var, bunları vaat ediyor. Bir yanda da yeni durumu İran’ı daha yayılmacı noktaya getiren bir rejim yaklaşımı var. Bu ikisi arasında da bir gerilim var. Dini lider Hamaney ile Ruhani arasında tam bir uyum olmadığına dair bazı emareler var. Ama bu genel durumdur. Aslında bütün İran liderleri çok popüler şekilde Cumhurbaşkanı seçilirler. Ve dini liderle kavga ederek giderler. Hemen hepsinde bu olmuştur. Bir öncesinde Ahmedinejad neredeyse dini lideri kabul bile etmiyordu, ondan önce de benzer şeyler yaşandı.
RUHANİ KAYBEDİYOR
Bu farklılık olayların bastırılması, ABD’nin kuşatmasının püskürtülmesi gibi konularda da kafa karışıklığına yol açıyor mu?
Kesinlikle. Bir kere Cumhurbaşkanını itibarsızlaştırıyor, konumunu zayıflatıyor. Bütün bu nükleer müzakereyi, dış politik alanları yöneten, halka vaatlerde bulunan oydu çünkü. Dini lider ve rejim değil. Ama bir yandan da rejimin genel manada almış olduğu güvenlik merkezli politikalar onların kendi vaatlerini hayata geçirmelerine neden oldu. O açıdan aralarındaki gerilim gittikçe artıyor. Ruhani’nin aslında çok makul tepkiler verdiğini görüyoruz. “İnsanların protesto hakları vardır, bunu dile getirebilirler, şiddete başvurmadan protesto edebilirler, güvenlik birimleri mümkün olduğunca makul tepki vermelidir” şeklinde açıklamaları oldu. Bu meseleyi rejime ya da devrim muhafızlarına ne kadar anlatabildi tam emin değiliz ama bu kontrolden çıkış görüntüsü aslında Cumhurbaşkanının pozisyonunu zayıflatıp Devrim Muhafızlarının gücünü artıyor. Bu yüzden makul bir çizgi sürdürmeye çalışıyor Ruhani.
ABD’NİN İRAN SOKAKLARINA ASIL ETKİSİ
İran sokaklarında CIA’in İran Masasına bakan Michael D’Andrea’nın parmak izini sürenler var. Hakikaten acayip bir sicil-kariyer... Göreve gelmesinin 7 ay sonrasında İran’da bu hareketlilik oluşuyor. Bir neden-sonuç bağı görmüyor musunuz siz?
Tabii. Trump’ın İran’a yönelik daha etkili ve zorlayıcı yöntemler kullanacağının emaresiydi. Dolayısıyla Obama döneminde İran ile anlaşmaya, İran’ı bölge sistemine entegre etmeye çalışan yaklaşımdan uzaklaştığına dair bir politikanın emaresiydi D’Andera’nın atanması. Diğer bir konu da İran’ın bu kadar yayılmış olması İsrail’i de, Suudi Arabistan’ı da rahatsız etti. Türkiye’yi de kısmen rahatsız etti. İran’ı dengelemek hatta kendi içindeki sorunlarla uğraştırarak o bölgelerden geri adım attırılmaya çalışılacağına dair beklenti vardı. Yaşanan bir diğer şey ise bankaların bu yaz çökmesi. Haziran, Temmuzda patır patır dökülmeye başladılar. Bankaların bir kısmı iflas etmeye başladı ve devlet tam olarak onları garanti altına almadı. Bu durum toplumda çok ciddi güvensizlik ortaya çıkardı. Çünkü İran’daki ekonominin büyük kısmını devlet kontrol ediyor, çok önemli bir kısmı da halkın bir şekilde devletten aldığı desteklerle yardımlarla dönüyor. Yani bankaların çökmesi, ekonomideki belirsizlik, halkta da ciddi tepki oluşturdu. Bankaların batmasında Amerika’nın ne ölçüde etkisi olmuş olabilir, bunu da sorgulamamız gerekir.
BU DAHA BAŞLANGIÇ
Sorgulayalım?
Bence Amerika sistemli şekilde İran’ı istikrarsızlaştırmak için adımlar atıyor. Bu adımları tam görmüyoruz ama önümüzdeki dönem de atmaya devam edecek. Burada Amerika’nın İsrail’le Suudi Arabistan ile koordinasyonun da önemli bir rolü olduğunu görebiliriz. Bir yandan da tabii Suriye ve Yemen’de krizin devam etmesi İran’ı bir açıdan yıpratıyor. Sadece maddi boyutu yok. Orada askerlerini savaşçılarını kaybediyor ve bunun toplum üzerinde bir etkisi var. Atılan sloganlardan birinde “Suriye’ye değil içimize bakın” deniyordu. Hedef İran’ın yayılma politikasına tepki oluşması ise başarılı. İran’ın devrim sırasında özellikle İran-Irak Savaşı sonrasındaki stratejisine bakıldığında şu görülür; “kendi savaşlarını dışarıda vermek”. Lübnan’da vermek, Suriye’de vermek. Yaşanan bu son kriz tekrar gerilimi İran’ın içine taşıdı. Şimdi bunun ne kadar süreceği önemli. Şuan bastırılmış gibi görünüyor, rejim yanlıları da sokağa çıktı. Ama ben bunun bir bitim değil bir başlangıç noktası olduğunu düşünüyorum.
İRAN TOPLUMU BÖLÜNMÜŞ BİR TOPLUM
Neye dayanarak diyorsunuz, daha yeni başlıyor diye?
İran toplumu ikiye bölünmüş gibi. İran toplumu deyince yüzde 70 civarında şehirleşmiş, eğitim seviyesi oldukça yüksek, dünyaya entegre olmaya çalışan bir toplumdan söz ediyoruz. Taşralı dünyadan habersiz bir topluluktan değil. Dolayısıyla bu topluluk bir yandan mevcut rejimin ihtiyaçlarını beklentilerini karşılamadığını görüyor, bundan dolayı bir gerilim var ama bir yandan da bütün var oluşu rejimle bağlantılı bir kitle var. Bunlar arasındaki gerilim gittikçe artıyor. Bu durum mevcut gerilimi daha da körüklüyor. Kaygılandırıcı şeylerden biri halka ateş açılması, beklenmedik şeylerin olması, bunun istihbarat operasyonu olabileceğinin işareti sayılması.
Nasıl yani?
İç dinamiklerle başlamış olabilir sokak hareketleri ama o iç dinamiklerden faydalanarak bu tarz kontrolsüz güç güvenlik birimlerince kullanılırsa bu çok daha ciddi gerilime ve kutuplaşmaya yol açabileceğini öngörebiliriz. Öyle riskler her zaman için var. İsrail’in Amerika’nın İran’da nasıl bir istihbar kapasitesi var, bilmiyoruz. İran kolay nüfuz edilebilir bir ülke değil ama bu kapasite var mı, ne kadar var, nasıl kullanılacaklar?
ABD’NİN HEDEFİ: İRAN İÇİNE DÖNSÜN
Diyelim ki var, ABD neden istikrarsızlaştırmak istiyor İran’ı, hedefi ne?
Birincisi bölgedeki yayılmayı toparlamak istiyor. Kendi içine çekilsin, iç sorunlarıyla uğraşsın, içeriden rejim değişikliğine yönelik baskılar oluşsun istiyor.
İRAN’DA REJİM DEĞİŞİR Mİ?
İran’daki rejim Batı’nın ve elbette ABD ve İsrail’in rahatsızlık duyduğu, değiştirilmesi gereken olarak gördüğü bir rejim, bu sonucu alabilirler mi? 79’da rejim değiştiğinde sonuç böyle beklenmiyordu. Bugün de seküler bir rejime geçiş ihtimali var mı, görünür görünmez?
Dünyadaki devrim ayaklanmalarını inceliyorum, oradaki en önemli kriter bence güvenlik bürokrasisinin nasıl davranacağıyla ilgili. İstihbarat, polis ve asker ne yapacak? Bir de İran’da milis güçleri var. Bunlar rejimin arkasında dururlarsa sıkıntı olmaz, İran çok kolay şekilde bastırır ama bunlar içerisinde bir gerilim varsa başka. İran’da o yaşanmıştı devrim zamanında. Mısır’da da öyle, Hüsnü Mübarek’in arkasında durmadılar. Suriye’de ise Esed’in arkasında durdular. Dolayısıyla İran’da rejim değişikliği tartışması yapılacaksa en kritik nokta budur.
GÜVENLİK GÜÇLERİ REJİME SADIK
İran güvenlik bürokrasisinin karakteri nasıl, halihazırda pratiği nasıl?
Ben orada bir çatlak görmüyorum. İran güvenlik bürokrasisi tamamen rehbere, dini lidere bağlı. Devrim Muhafızları, milis güçleri ve ordu, neredeyse tamamen rehbere bağlı. Orada bir kırılma, kafa karışıklığı görünmüyor. Onun alternatifi olabilecek bir şey de yok. Türkiye’de 15 Temmuz’daki en büyük kırılma oydu, güvenlik bürokrasisi içinde ciddi bir yarık oluşmuştu. Türkiye o açıdan büyük bir risk atlattı bence. Mısır’da ordu Mübarek’in kendileri açısından taşınamaz bir yük olduğunu gördü ve yüzüstü bıraktı. Ama sonra kontrolü tekrar ele aldılar. İran’da böyle bir çatlak ben henüz görmüyorum. Kendi aralarında muhtemelen tartışıyorlardır ama mevcut rejimin güvenlik bürokrasisine meydan okuyabilecek bir kapasite yok bence.
KONTROLLÜ İSYAN OLABİLİR Mİ?
Peki, göstericilerin kamu binalarına ve askeri noktalara saldırıyor olmasının anlamı ne? Dışsal bir güdülemenin işareti değil mi? Silahlanma potansiyeli var mı sokakların?
Bunu rejimin kendisi de yaptırmış olabilir mi? Kendisi de “muhalifleri bir görelim, sokağa çıksınlar” şeklinde kontrollü bir hareket de olabilir. İran bu konularda çok başarılıdır. İçini manüpile etmek konusunda. Belli noktalarda ateşi yakalım bakalım kimler dökülecek diye görmek istemiş olabilirler. Şunu biliyoruz, ABD yaklaşık yirmi senedir Halkın Mücahitleri örgütüne yatırım yapıyor. Bunların İran içinde nasıl bir kapasitesi var bilmiyoruz. İran’ın kendi güvenlik bürokrasisi de yapmış olabilir. Bu bilgiye dayalı bir yorum değil ama refleksleri düşünüldüğünde İran’ın bu tarz şeylere yatkın bir ülke. Kendi içini çok rahat manüpile edebilen bir rejimden bahsediyoruz.
RUSYA’NIN TAVRI DEĞİŞİR Mİ?
Rusya ile İran pek çok alanda yakın ilişkide. Astana sürecinde partnerler. Suriye’de dayanışma içindeydiler. Rusya’nın tavrı ne olur, nereye kadar olur?
Rusya Suriye’deki gibi muhtemelen statükonun bozulmasına karşı. Rusya’nın genel tavrı bu asında; statükonun muhafazası. Türkiye’de de İran’da da. Dış müdahaleyle statükonun bozulmasına sıcak bakmıyor Rusya. O açıdan İran da benzer bir konumda olacaktır ama İran’ın arkasında ne kadar durup destekler onu bilemiyoruz. Şu andaki rejimle koordineli şekilde çalışabiliyorlar. O açıdan ABD ve İsrail’in etkileyebileceği bir aktörün gelmesindense mevcudun devamı Rusya’nın menfaatinedir.
TÜRKİYE İKİ ŞEYİ NET SÖYLÜYOR
Türkiye’nin tavrı da çok net; İran’ın huzurunu öncelediğini söyledi ama Türkiye’nin pozisyonunu, tutumunu nasıl öngörüyorsunuz önümüzdeki dönemler için?
Türkiye’nin söylediği şey birincisi istikrarın önemi, ikincisi dış müdahalenin yanlışlığı... Dış müdahale olmasın dedi. Dolayısıyla Türkiye protesto içeriğine fazla girmeyerek net tavır aldı. Şuan işler bir ilişkisi var Türkiye’nin İran ile. Suriye ve Irak’la ilgili fikir ayrılıkları olmakla birlikte Astana süreci, sınırımızın PKK’nın tehdidine karşı kontrolü konusunda İran’la koordinasyonumuz önemli. Diğer konu üç istihbarat görevlisinin öldürüldüğü. Yani PKK veya belli Kürt aktörlerin tekrar harekete geçebileceği ihtimali var. İran’ın o bölgesinin istikrarsızlaşması Türkiye açısından çok ciddi bir risk. Türkiye’yi etkileyecektir. Kendi sınırlarını kontrol edebilen bir İran bizim açımızdan çok daha olumludur.
İRAN KENDİNİ ABD’YE GÖRE AYARLIYOR
Türkiye’nin güney sınırı Suriye’de ve Irak’ta son derece istikrarsız, savaş var, terör var. Şimdi güneydoğumuzda İran’da da benzeri bir karışıklık olursa bu Türkiye’nin kuşatılması demektir, yorumları var. Öyle mi sizce de?
Doğrudan Türkiye’ye yönelik bir saldırı değil ama şunu görmek lazım. ABD için kendisiyle koordineli, altında çalışan meşru aktör kim olursa, rejimi ne olursa olsun umurunda değildir.
Ben Amerika’nın bu konuda ideolojik baktığı kanaatinde değilim. İran da yarın ABD ile çalışmak isterse, onların koordinasyonuna girerse rahat çalışabilir. Bunu da görmek gerekiyor.
Girer mi peki?
Kısa vadede mümkün görünmüyor ama Obama döneminde yaptılar bunu. Obama döneminde gayet koordineli çalıştılar, birbirleri aleyhlerine fazla şey kullanamadılar. Yarın öbür gün benzerinin olmayacağını söyleyemeyiz. İran’ın iç siyaseti biraz da ABD’ye göre şekilleniyor. Hatemi dönemi 1997-2005 arasıydı, açılım diyalog söylemi ortaya çıkmıştı ve diyalog 11 Eylül ile kırıldıktan sonra radikal söylemlere sahip Ahmedinejad geldi. Ahmedinejad gittikten sonra bu sefer reformcu, ABD ile daha rahat konuşabilen bir lider geldi. Şimdi eğer Trump yönetimi bu şekilde devam ederse muhtemelen Ruhani yerine daha sert bir lider gelebilir. İran rejimi Ruhani’yi yük olarak görmeye başlayabilir, en büyük risklerden biri bu. Amerika’ya göre kendi siyasetini ayarlayan bir İran var.
ABD’YE GÖRE LİDER SEÇİYORLAR
Ama sanki daha tepkisel, duygusal bir ayarlanış bu?
Tamamen rasyonel, zerre kadar duygu yok. Şunun sinyalini veriyor, bizimle konuşmak isterseniz konuşacak adam koyarız, kavga etmek isterseniz kavga edecek adam koyarız. Gayet rasyonel. Şu anda karşımızda konuşacak muhatap yoksa kavga edecek olanı getiririz. Ben bu ayaklanmaların en büyük kaybedeninin Ruhani olduğunu düşünüyorum, suçu olmasa da. İran’da sert deneyecekler eğer Ruhani ile sürdüremezlerse, Trump ve İsrail saldırgan tavrını dengelemezse…
AHMEDİNEJAD GELEMEZ
Ahmedinejad’ın şansı var mı tekrar?
Ahmedinejad’ın dini liderle arasının çok iyi olmadığı söyleniyor. Dini liderle ve Devrim Muhafızları ile arası iyi olmayan birinin iş yapması zor İran’da. Devlet mekanizması ile çalışamaz, o da yıpratır.
ASTANA SÜRECİ NASIL ETKİLENİR?
Yürüyen ve önümüzdeki süreci de belirleyecek birkaç başlık var. İlki Astana süreci. İran önemli bir garantör, Suriye’de siyasi çözümün bulunabilmesi içinde masada olması gerek. Bu durum nasıl etkiler Astana’yı? Malum ABD hiç memnun değil Astana’dan.
Kesinlikle memnun değil, Amerika’nın tamamen isteği dışında. Amerika’nın en büyük korkusu orada bir istikrarın oluşması ve Astana süreci bu istikrarı vaat eden bir süreç. Belki oradaki halkların beklentilerini karşılamayacak ama en azından bölge ülkeleri arasında Irak, Suriye, İran ve Türkiye arasında bir mutabakat olursa bu bölgeye nüfuz etmek zor olur. Astana süreci bunu sağlamaya çalışıyor ve büyük güçlerden biri de buna destek veriyor. Öte yandan iç mutabakatı bozmaya yönelik hamleler oluyor. İran’a vaatler olacak, Suriye’ye belki vaatler olacak yani bu koordinasyonu bozmak için hamleler olacak. Baskı olabilir, yapıcı vaat görünümünde vaatler de olabilir. Bence en kritik şey o, bölgede istikrar sağlanması.
İRAN MAKSİMALİST HEDEFLERDEN VAZGEÇER Mİ?
İran sokak hareketleri Suriye’de çözüm ihtimalini durdurmanın bir işareti olur mu? İran’ı güçsüzleştirecek, Suriye’deki kararlılığını gevşetecek bir amacı olabilir mi?
Tam aksine etkileyebilir. İran maksimalist hedeflerinden vaz geçip makul noktaya gelebilir. Şunu biliyoruz, Suriye’de kalıcı olmak, üstler kurmak gibi niyetleri var İran’ın ve bunların maliyeti var. Bu sayede Suriye rejiminin daha sert davranmasında İran’ın karşılıksız desteğinin önemli rolü var. Bu marksimalist hedeflerinden vazgeçmesine neden olabilir. Irak’taki marksimalist hedeflerinden de vaz geçebilir. Bu açıdan İran’ın dengelenmesi süreç noktasında katkı da sağlayabilir.
TERÖR KORİDORU PLANI İÇİN Mİ?
Suriye’nin kuzeyinde siyasi fiziki bir varlığı var PKK’nın. Kuzey Irak’ta fiziki varlığı var. İran’da PJAK kolu var. İran’ın bir kaosa sürüklenmesi Türkiye’yi çevreleyen, enerji hatları üzerine kurulan bir terör koridorunu somutlaştırır mı?
Hem Türkiye hem İran PYD koridorunu bir ABD operasyonu olarak görüyor. Uzun vadede Türkiye’yi ve İran’ı istikrarsızlaştırabilecek bir unsur olarak görmek lazım bunu. İran bundan rahatsız tabii ki. Kendi içinde gerilim sağlayabilecek bir diğer konu kendi Kürtleri. ABD’den İsrail’den destek gören Kürtler tekrar ayaklanmak isteyebilirler mi, bununla ilgili İran’ın kaygısı var.
YA ABD İLE RUSYA ANLAŞIRSA
PKK ile İran’ın daha önce çok kere anlaşabildiğini gördük. Yine olur mu?
Sanmam. PKK anlaşmayı çok da tercih etmeyecektir. Çünkü ABD’nin İsrail’in sınırsız destek verdiği bir ortamda niye anlaşsın ki PKK İran’la. Kavga etmese bile, o görüntüyü vermesi kendileri açısından ciddi kazanım sağlıyor. İran açısında da Kürt meselesi risk haline geldi. Bu konuda Türkiye ile 20-30 yıldır anlaşamadı, kendisine dokunmadığı sürece PKK’yla mücadeleye müdahil olmadı ama PKK’nın Suriye’deki varlığı İran için de büyük risk. Rusya ile nasıl konuşacaklardır. Bir yandan da Rusya kendine göre Kürt politikası oluşturmak istiyor. PYD’yi tamamen devre dışı bırakmış değil. Eğer Rusya ve Amerika Kürt meselesi konusunda anlaşırsa hem Türkiye hem İran açısından facia olur. Orada böyle bir risk var.
AVRUPA HATASINI ANLAYACAK
Türkiye bu riski görüyor, tedbirini almaya çalışıyor, muhatabını uyarıyor fakat sonuç değişmiyor. ABD, PKK ve FEÖ’yü desteklemeye devam ediyor. Bu durum sürdürülebilir gibi de görülmüyor. Nereye kadar gider bu böyle?
ABD, Türkiye ile birebir muhatap olduğunda ben güçlüyüm, istediğini yaparım, diyor maliyeti ne olursa olsun. Geniş çerçeveye koymak gerekiyor konuyu. Türkiye’nin kaygıları kadar aslında Avrupa’nın da ciddi kaygıları var. Trump Avrupa’nın güvenliği konusunda Amerika’nın vaatlerini geri çeken bir aktör. Avrupalılara şimdi Trump “kendi savunmanızı kendiniz yapın, NATO’daki borçlarınızı ödeyin” diyor ama 2. Dünya Savaşı sonrası NATO böyle bir amaçla kurulmadı. ABD “siz benim dediklerimi yapın, ben sizi korurum” dedi. Şimdi buradan geri adım atan bir ABD var. Avrupalılar çok kaygılılar, ABD çekildiği zaman ne olacak? Brexit, Katolonya olaylarıyla radikal siyasi hareketlerin güçlendiğini de gördüler. Bu açıdan Türkiye ile Avrupa’nın örtüşen çok çıkarı var. Türkiye’nin son dönemde en büyük kazanımı Rusya ile ilişkilerini normalleştirmiş olmasıdır. Bunun illa stratejik olması gerekmiyor, Rusya’nın dost olarak kalması Türkiye’nin Amerikaya bağımlılığını azaltan ciddi bir faktör. Aynı şekilde ekonomik ve diplomatik açıdan Avrupa ile de koordineli olabilirsek çok önemli bir kazanım elde etmiş oluruz. Avrupa açısından da kazanımdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa ziyareti tam da bu yönde bir gelişmeyi doğruladı sanki?
Aynı şekilde Almanya’nın da daha makul bir seviyeye geleceğini düşünüyorum. İngiltere ile ilişkilerimiz zaten iyi. Rusya ile ilişkilerimizi bozmadan Avrupa ile de koordinasyon sağlarsak iyi olur. Onlar da görüyorlar Türkiye’deki istikrarsızlık onların işine yaramayacak, tersine. Türkiye’deki kurumların, demokrasinin güçlenmesi, teröre karşı daha güçlü olması onları da güçlendirir. Bir dönem kafa karışıklığı yaşadılar. Türkiye de iyi anlatamadı 15 Temmuz’u dünyaya. Ne Amerika’yı ne Avrupa’yı hala ikna etmiş değiliz. FETÖ, 15 Temmuz anlatılması zor bir mesele bir yandan da. Nasıl oluyor da 40 yıl boyunca bir organizasyon yargıyı polisi istihbaratı askeriyeyi ele geçiriyor. Bunun Erdoğan’ın muhaliflerini bastırmak için kullandığı bir şey olduğunu düşünüyorlar.
ÇATIŞMA İPEK YOLUNA TAŞINIYOR
Son olarak Doğu’ya bakalım. İpek Yolu geleceğin projesi, İran da önemli bir durak. Eğer İran sokakları kasten kışkırtıldı ise, bu İpek Yolu’nun dinamitlenmesi mi demek?
İran değil Afganistan’da olayların karışıp kontrolden çıkacağı kanaatindeyim ben. DEAŞ’lı bir sürü aktör gibi John Bass’in de oraya gitmiş olması bunun bir sinyaliydi. İpek Yolu’nun Çin, Orta Asya, Pakistan, İran boyutu da var. O kadar kritik bir nokta ki. Hep öyle olmuştur. Suriye’deki DEAŞ’lıların ABD tarafından Afganistan’a taşındığı söylemi var. Öte yanda Rusya’nın Afganistan’da Taliban ile anlaştığı söylemi var. Beri yanda Pakistan’ın orada operasyonları var, artan gerilim var, McMaster’ın ABD’de kalacağına dair bir söylem var. Aslında Afganistan’daki gerilimin doğrudan İpek Yolu projesiyle ilgili olduğu görüyoruz. Çin’in önünü kesmek için yapılan bir operasyon. Aslında İpek Yolu’ndan en fazla istifade edecek üç ülke Çin, İran, Türkiye. Türkiye’ye Türk dünyası derinliğini kazandıran bir proje, yeni bir alan açacak. Avantajlıları dezavantajları var elbette ama Amerika’nın özellikle Çin’e yönelik olarak Afganistan’ı tıkayabileceğini öngörebiliriz. ABD zaten memnun değil İpek Yolu projesinden. Afganistan’da ki pozisyonunu değiştirmesini ben buna bağlıyorum. Orada büyük bir gerilim potansiyeli görüyorum. Trump’ın Pakistan’ı gündeme getirmesini şans eseri saymıyorum. Pakistan’ı istediği gibi kullanamıyor. Pakistan şuan Çin’le ciddi stratejik ilişkiler içinde. Çin de Afganistan’ı Pakistan üzerinden kontrol etmeye çalışıyor. Amerika’nın Afganistan’ı kontrol etmesini engelliyor. Oradan da büyük öfkesi var Amerika’nın. Ben çatışmanın Ortadoğu’dan Afganistan’a taşınacağı kanaatindeyim. Ortadoğu önemini kaybedip orası merkezileşecek. Çünkü ABD’nin yeni hedefi Çin. Yeni süper gücün dünyaya açılma alanı olan bir bölge orası ve orada bir çatışma potansiyeli görüyorum.
ABD BASKILARI ARTIRACAK MI?
2019’a giderken iç siyasette çalkalanmalar ittifak alametleri belirdi. ABD, AB kaynaklı dış baskı da sürüyor. Ne bekliyorsunuz?
2019’a giderken Amerika’nın baskılarını farklı şekillerde artıracağı kanaatindeyim. Ekonomik baskılar, diplomaside restleşmeler gündeme gelebilir. Türkiye’den hoşnut değiller ama doğrudan karşılarına almak da istemiyorlar. Hatta yeni ulusal güvenlik stratejisinde Türkiye’den neredeyse hiç bahsedilmiyor. Bir yanda dostlar bir yanda düşmanlar var. Türkiye ne dost ne düşman. Bu kaygı verici bir durum. ABD’lilerin de kafası karışık. Türkiye’yi yanımıza alalım diyenler de var, Erdoğan olduğu sürece anlaşamayız diyenler de.