FADİME ÖZKAN
Sondan başlayalım. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson “iki ülke arasındaki ilişkiler kopma noktasında” denilen bir evrede geldi ve Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüştü. Ne dersiniz, Türkiye-ABD ilişkisini kurtaran bir sonucu olacak mı bu ziyaretin?
Ziyaretin iki ülke arasında giderek kötüleşen güven sorununu aşabilmek için son dönemeç olduğunu, ABD’nin belki de tarihinde ilk defa suçüstü yakalanan ve çaresizlik içinde kendisini nasıl savunması gerektiğini bilemeyen bir suçlu konumunda görüşmelere katıldığını, elinde kuvvetli argümanlar bulunan ülkemizin, uluslararası hukuka uygun, ayrıca hem siyasi hem de askeri alanda koordineli yürütmekte olduğu politikanın karşılığını almakta olduğunu düşünüyorum. ABD’nin bu görüşmeler sonrası, görüşmelerin içeriğine bağlı olarak izlediği politikada yapacağı değişiklikler ikili ilişkilerin istikametini de belirleyecektir. ABD’nin, Türkiye ile ilişkilerini güvensizlik ortamında sürdürmesinin bölgede kendisine hiçbir katkı sağlamayacağını, vekil olarak kullanmaya çalıştığı teröristlerle Rusya ve İran karşısında güçlü olamayacağını, iki ülke arasında ki gerilimlerin Rusya ve İran’ın işine geldiğini anlamış olabileceğini değerlendiriyorum.
ULUSLARARASI HUKUK TAMAMEN TÜRKİYE’DEN YANA
Mekanizma sonuç verene dek saha tüm gerçekliğiyle işlemeye devam ediyor ama. Sahada ise Münbiç konusunda kararlı bir Türkiye, Münbiç’ten çıkmam diyen bir ABD var. Bu durumda sormamız gereken soru şu: Türkiye YPG’yi vururken ABD askerlerini de vurursa ne olur?
Ben başından beri Afrin konusunda Rusya’nın, İran’ın ve kısmen de olsa Esad’ın desteği olduğu için Türkiye’nin elinin oldukça güçlü olduğunu düşünüyorum. Türkiye bunu Afrin’de açık ve net ilan etti. Aralarında danışman gibi olanlar ya da YPG üniforması giymiş Amerikalılar bile olsa bize fark etmez. Bizim için dikkate alınmayacak tek hedef sivillerdir dedik ve bunu deklare ettik. ABD de dedi ki “biz bu bölge ile biz ilgilenmiyoruz”. Bunlar uluslararası hukuk açısından kayda düşülen konulardır. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), notamladığı gibi bu bölgede. Notamlamak demek, ben bu bölgede hareket icra ediyorum diye ilan etmektir. Yani mermi yollu silahlar var, uçaklarını geçirme demektir, ikincisi yatay mermi yollu silahlar var, bu bölgeye girme demektir. Uluslararası hukuk açısından bunu ilan etmiştir Türkiye. Türkiye bunu yayımladığı anda dikkate alsın almasın tüm ülkeler bunu kabul etmiştir. İlan edilen alanın yukarısından siviller dahil uçak geçemez. Geçerse kabahat o ülkede ya da pilottadır. Türkiye bu yönde haklılığını ortaya koymuştur.
VURSAK DA ABD SESİNİ ÇIKARAMAZ
Uluslararası hukuka uygunluk Türkiye’yi ABD karşısında da avantajlı kılıyor mu?
BM 51. maddeden doğan bir hakkı vardır, malumunuz meşru müdafaa hakkı. 800’e yakın saldırı oldu, son 20 günde 17 vatandaş hayatını kaybetti. YPG’nin bu saldırıları hangi ne tür mermilerle ve sivil kıyafetle yaptıklarını görüyoruz. Bundan daha somut bir veri olamaz. Afrin bölgesinde ABD, Rus veya İran kim olursa olsun fark etmez, muharebe sahasından bulunmayacaklardır. Çünkü uluslararası hukukun, Cenevre Harp Hukuku’nun Türkiye’ye vermiş olduğu bir karardır bu. Türkiye bu kararı tamamen kendi anayasal kurumlarıyla birlikte vermiştir. Alınan kararların hepsi hukukidir. Uluslararası hukuk açısından da uygundur. ABD’nin bu bölgede herhangi bir askerinin gitmesi halinde sesini çıkartma hakkı yoktur. Nitekim bir yanlışlık dahi olsa. ABD bunu defalarca yaptı biliyorsunuz, Felluce’de dünya kadar insan hayatını kaybetti, hatta siyanürlü gazlar bile kullandı. Arkasından bir benzerini Irak’ta yaptı, Musul’da. 10’dan fazla askeri öldürdü, sonra da kusura bakmayın dedi.
ABD’NİN TAVRI, KUDÜS MAĞLUBİYETİNDEN
ABD’nin Türkiye’ye hukuken söyleyecek sözü yokken, Türkiye bunu ilan etmişken ve ABD’yi de özellikle uyarmışken ABD hala ısrarla diyor ki “Münbiç’te olacağım ve YPG’ye desteğim de sürecek, bütçesini de ayarladım”. Madem hukuk Türkiye’den yana, ABD bu kışkırtıcı açıklamaları niye yapıyor o zaman? Vazgeçirmek için mi?
ABD bir nevi BM’deki Kudüs kararının, dünya kamuoyunu karşısına alarak uğradığı mağlubiyetin acısını hissediyor. Özellikle de Münbiç’teki kalış ile ilgili oluşturulan, kamuoyu oluşturma amaçlı beyanların Kudüs olayından sonra artış gösterdiğini görüyoruz. Kudüs açıklamasının ardından büyükelçilik değişmeyecektir şeklinde deklarede bulundular. ABD’nin burada bulunması Suriye’nin davetiyle olan bir şey değil. Evet, Türkiye de böyle değil ama Türkiye topraklarına saldırı söz konusu. ABD 10 bin km’den gelip burada bir saldırı olduğunu deklare edemez. Rusya diyor ki “beni Suriye çağırdı”, İran diyor ki “beni Suriye çağırdı”. Uluslararası hukuka uygun olarak belgeler imzalanmış. ABD diyor ki “tamam ben meşru değilim ama Türkiye de meşru değil”. Ama Türkiye “ben tamamen kendi güvenliğim, vatandaşlarımın güvenliği için buradayım” diyor. Dolayısıyla Türkiye’nin dayandığı bir hukuk maddesi var. ABD hukuku tamamen hiçe sayarak, özellikle Trump ile birlikte twitter odaklı bir dış politika yürüterek sahada güç gösterisi yapmaya çalışıyor.
BÖLGEYİ RUSYA’YA KAPTIRMAK İSTEMİYOR
Neden? Ne yapmak istiyor aslında bölgede ABD?
En önemli neden Obama döneminde Rusya’ya kaptırılan bölge hakimiyetini karşılıksız bırakmamak ve burada var olmak. Var olma uğruna her türlü hukuksuzluğu, söylemlerdeki tutarsızlığı kabul ediyorlar. ABD’nin temel amacı ne olursa olsun burada kalmak. Başka ülkelere “orada bulunamazsınız, çıkın” diyen, Türkiye, PKK ile mücadele için Kuzey Irak’a girdiğinde “bu kabul edilemez, orası bağımsız bir ülke çıkın diyen ABD Suriye’de o şekilde bulunuyor. Kendisini çağıran hiç bir devlet yok. YPG bir avuç terörist. Birleşmiş Milletler’in tanıdığı, anayasası yürürlükte olan resmi bir devlet, Esed rejimi. Böyleyken ABD’nin bölgede kalması tamamen güç gösterisine bağlı ve yeni hazırladığı stratejisiyle uyumlu.
ENERJİ KAYNAKLARI İÇİN
Hangi açıdan uyumlu yeni stratejisine?
Trump açıkladığı “ulusal güvenlik stratejisi”nde “barışı sağlayacağım ben” diyor ama asıl önemli ifade şu; “Jeopolitik geri döndü”. Jeopolitiğin geri dönmesi hep kanlı olur. Jeopolitik bölge üzerinde güçlerin coğrafyanın imkanlarından yararlanarak hakim oldukları bir politika gütmelerine imkan verir. “Obama pısırık davranıp politik üstünlüğü kaybederek ABD’ye zarar verdi, bizim üstünlüğümüzü aşağı düşürdü” diyor. “Biz jeopolitiğe geri döneceğiz, jeopolitik teorilerin öngördüğü yerlerde hakimiyeti ele geçireceğiz” diyor. Jeopolitik Ortadoğu ve Anadolu’dur. Kissenger’ın teorisine göre “enerji kaynaklarını kontrol eden dünyayı ele geçirir” coğrafyaya baktığımızda da bu bir gerçek zaten. Dolayısıyla Trump da diyor ki, “dünyaya hakim olacak ana bölge burasıdır. Bütün savaşlar Ortadoğu’da gerçekleşmiş. Biz yıllarca Rusya’yı buraya sokmadık. Obama öyle böyle derken baktı pat diye Rusya bölgeye geldi ve üstelik kalıcı oldu. Bundan sonra kimse bunu çıkaramaz. İran yayılıyor, Suriye de İran ve Türkiye ile anlaştı. Bu bölgede petrol var, daha çıkmamış doğal gazlar var, Akdeniz’de bir sürü zenginlikler var, ben bunlardan pay alamayacak mıyım” diyor. Arkasındaki devletler kim? Suudi Arabistan, İsrail var. Suudi Arabistan’ın silah gücü var ama silahlı gücünü koordineli kullanabilecek bir seviyede değil.
ATATÜRK’TEN SONRA İLK KEZ BAĞIMSIZ TÜRKİYE
Temel sorun şu gibi; ABD’nin bölgedeki ana müttefiki Türkiye, NATO’nun en güçlü ordularından biri ve 70 yıllık ortak bir geçmiş var vs. Hal böyleyken bölgedeki güçlü müttefiki Türkiye’yi karşısına alma pahasına PKK terör örgütü ile iş tutuyor?
Bunun en büyük sebebi Türkiye’nin gerçekten Atatürk’ün ilk döneminden sonra ilk kez bağımsız bir politika izlemesinden kaynaklanıyor. Türkiye ciddi bir değişim gösteriyor. Evet, aman zaman 2000’lerden sonra Batı ile ilişkilerin kopmaması üzerine onlarla uyumlu politikalar izlendi ama bu politikalardan bir sonuç çıkmadığını da gördük. Avrupa Birliği’nin ve ABD endeksli düşünce kuruluşlarının, Dünya Bankası vs. gibi finans kuruluşlarının Türkiye ile ilgili haksız bazı ithamlarda bulunduklarını, Türkiye’nin ekonomisine zarar vermek amacıyla bunu yaptıklarını gördük. Türkiye bu politikaları ciddi şekilde analiz etmeye başladı. Kendisine destek sağlayacak, kendi politikasına, kendi gücüne güç katacak imkanlar aradı. Çevresinde ve Avrasya’ya doğru yayılmaya başladı. Çin ile ilişkiler arttı. İpek Yolu Projesinin parçası oldu. İpek Yolu Projesinin en önemli ayaklarında birini Türkiye oluşturuyor. Amerika’nınsa trilyonlarca dolar borcu var Çin’e.
ABD EKONOMİSİ CİDDİ KRİZDE
Türkiye’nin güçlenmesi mi rahatsız etti yani ABD’yi?
ABD bol miktarda para basarak ayakta duruyor. Bu paraları da silaha dönüştürüyor. Bütçesini artırmasının temel nedeni, kara parasını aklayabilmek. ABD ekonomisi ciddi krizde aslında, göründüğü gibi değil. Türkiye ise Çin’e yaklaşıyor, Rusya ile ciddi iş birliği var. Rusya eğer hava sahasını açmamış olsaydı, Esad’ı ikna etmemiş olsaydı bu harekat yapılamazdı. Demek ki bunda bir işbirliği sağlanmış. İran ile evet bazı olumsuz şeyler oluyor belki ama İran’dan da çok ciddi bir tepki gelmiyor. Sonuçta İran da bölgede güç olmak istiyor. Bu olanların hepsi İran’ın işine geliyor. İran Amerika’nın ilk hedefi biliyorsunuz.
YPG-PKK “KULLAN AT” BİR ÖRGÜTTÜR
Trump’ın strateji belgesinde de geçiyor bu üç ülke?
Evet, ABD’nin askeri stratejisinde üç ülkenin ismi zikrediliyor, Kuzey Kore, Pakistan, İran. İki ülke de rakiplerimiz diye geçiyor; Çin ve Rusya, küresel rakiplerimiz. İran’a ise Devrim Muhafızları ve Hizbullah üzerinden yöneliyor bunlar teröristtir diyor. Pakistan’a da “Afganistan sınırındaki terör eylemlerini azalt yoksa müdahale ederim” diyor. Kuzey Kore hepimizin bildiği konu.
Müdahil olduğu devletlerden biri de Türkiye. Açık net zikretmiyor ama DAEŞ unsurlarına sponsor olan ülkeler diyerek, geçmişteki söylemlerini anımsatacak şekilde Türkiye’yi zan altında bırakıyor. Türkiye ise diyor ki “ben DAEŞ ile mücadele ettim, ülkemde bu kadar insanın canını aldılar, sırf bunlar için ben sınıra 700 km duvar örüyorum. Bu kadar maliyet yapıyorum, bu kadar birlik bulundurdum. Bunları yok etmek üzere el-Bab’a girdim çünkü ülkeme sızıyorlardı. 400 vatandaşımı kaybettim, 77 şehit verdim, mücadele benim en doğal hakkım” diyor. Bence en önemli konu Kuzey Irak’ta bölgesel Kürt yönetiminin bağımsızlık hareketinde Türkiye ve İran ile Irak hükümetinin, üçlü bir mekanizmayla ortak kararla bunu engellemiş olmaları. ABD diyor ki her hareketimde karşıma Türkiye ve İran çıkmaya başladı. İran zaten hedefimdeydi diyor ama Türkiye’yi direkt hedef alamıyor. İran gibi zikredemiyor çünkü NATO üyesi bu ülke. Yıllardır burada ileri karakol yapmış Sovyetler birliğine karşı. Üssü var iki tane, İncirlik üssü, Kürecik’de radar üssü. Türkiye ile ilişkim iyi diyor ABD. Türkiye’den gittiği takdirde bölgede başka güvenebileceği ülke yok. YPG kullan at bir örgüttür.
ABD’NİN YAPTIĞI HERŞEY İSRAİL İÇİN
Peki, neden yapıyor bunu ABD?
Bunu yapmasının en büyük nedeni, tamamen bölgesel hakimiyeti Rusya’ya karşı. Çin ona karşı bir güç olmayacak. Çin’in öyle bir hedefi yok, Çin gelişmiş bir bölgesel güç olma hayalinde. İki uçak gemisi, 10-15 deniz gemisiyle denize hakim olmayan dünya ticaret yollarına hakim olamaz zaten. Askeri bir hedefi de yok. Kendi iç sorunları var ama çevrisiyle ciddi problemi yok, kendi siyasetini de istikrarlı şekilde uyguluyor başındaki kişi vasıtasıyla. Rusya ile ilişkileri iyi, Japonya ile arada bir zıtlaşıyor. Çin çok büyük bir güç, dünyanın iyi stratejistleri hep Çin kökenlidir. Rusya ile iyi bir işbirliği var, Şangay Beşlisi tamamen Avrasya ortamında. Ekonomik boyutu da var, Rusya’nın önderliğindeki Avrasya Birliği, Avrupa ekonomik işbirliğinin karşılığında olan, Türkiye’nin de içine yavaş yavaş girmeye çalıştığı bir örgüt. Bakıyor AB ile işler kötü gidiyor, tamamen yüzünü Avrasya’ya döndü. Bu tabii Ortadoğu’da tek destek sağlayan, ABD için bir nevi havalimanı gibi olan, gerektiğinde birliğini indirdiği, her yere müdahale edebileceği bir ülkeyi kaybediyor. Bundan sonra Suriye’den bir bütünlük sağlanması çok güç. Biz de istiyoruz, Irak için de istiyoruz ama saha böyle değil. Buradan farklı devletler ortaya çıkacağı belli. Öbür tarafta attığı bir füze ile 2,5 km’den vuran ve belki nükleer füze yapmış olan bir İran var karşımızda. Dolayısıyla bu bölgede bu iki devlet olursa, ben olmam, ben olmazsam da İsrail olamaz diyor ABD.
ABD PKK’YI TERÖR LİSTESİNE DE ZOR ALMIŞTI
Madem bu denli hayati, neden Türkiye’yi riske ederek bağlanıyor PKK varlığına?
ABD PKK’yı çok uzun zorlamalarımızla aldı terör listesine. Güneydoğu'da defalarca şahit olduk. PKK'nın en çok destek aldığı unsur ABD’dir. Oraya ben inen helikopterleri biliyorum. ABD’nin Cudi Dağının üzerlerinde PKK’ya attığı yardım ve yiyecek maddelerini biliyorum. Kuzey Irak'a gittiklerinde Kandil'de ciddi istihbarat ve diğer bilgilerin verildiğini biliyorum. ABD desteklediği ve yetiştirdiği teröristleri kullanıyor, atıyor tekrar kullanıyor. İşte el-Kaide'yi aynı şekilde yaptı, sonra karşımıza DAEŞ çıktı. Herkes dedi ki "DAEŞ nereden çıktı?", esasında bir plana dayalı çıktı. DAEŞ birden bire yok mu oldu? Hayır. YPG meşrulaştırıldı. Rakka'dan hiç çatışma görüntüleri gördünüz mü? Musul'da bile çok görmedik. Bir kaç dış mahallede sadece. Ve kamyonlara bindirilip gittiklerini gördük. Dolayısıyla ABD bu bölgede Cumhurbaşkanının liderliği, hükümetin istikrarlı ve tavizsiz tutumu nedeniyle kendi isteklerini bu dönemde gerçekleştiremeyeceğini biliyor. Türkiye'yi dize getirmeye çalışıyor o yüzden.
ABD HER DEFASINDA BİR BEDEL ÖDETTİ
Ama Türkiye'nin dize gelmediğini, caymadığını da gördü. Hala bunun hesabı içinde mi?
Geçmişten bugüne edindiği tecrübeler birkaç dönem hariç hep öyle olmuştur. Rahmetli İnönü'nün Johnson’ın mektuplu tehdidine karşı 64'lerde "dünya yeniden kurulur, Türkiye de orada yerini alır” demişti. Arkasından 74 Kıbrıs Barış Harekatı’nda "adaya çıkmayacaksınız" denilmiştir, çıkılmıştır. Arkasından rahmetli Ecevit döneminde Afyon'da "haşhaş ekimi yapamazsın" denildi. O da "Burası benim ülkem, yaparım" dedi. Ama arkasından neler oldu? Kıbrıs'ta ambargo uygulandı. 92’de ne oldu? Ege’de Muavenet vuruldu. Yanlışlık oldu, kusura bakmayın dediler. Öbüründe ne oldu? Özel kuvvetlerin kafasına çuval geçirildi, bizi böyle itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
ABD ORDUSU HARP HUKUKUNA HİÇ UYMAZ
Şimdi de Türkiye’ye yeni bir bedel ödetileceğini mi söylüyorsunuz?
Hep bu bedeli ödetiyor. Şimdi benim en büyük korkum da bu. Türkiye'nin buna hazırlıklı olması lazım. YPG sivil kıyafetle taarruz ediyor diyoruz ama ABD’nin geçmişine baktığımızda görürüz ki bunu fazlasıyla yapıyor. Esasında harp hukukuna hiç uymayan en büyük ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin silahlı kuvvetleridir. Vietnam'da yaptıklarını Vietnamlılar anlatsınlar.
ABD PKK’YA NATO SİSTEMİNİ AKTARMIŞ
Dikkatli olmalıyız derken neyi kast ettiniz?
Bir provokasyon yapabilirler Türkiye'ye. Bunu şehir ayaklanmalarıyla denediler, FETÖ ile denediler olmadı. Şehir savaşlarına hiçbir şekilde hazır olmayan PKK'nın kendi başına bir kararı olduğunu değerlendirmiyorum. PKK’nın tamamen kıra dayalı stratejisi vardı. 2010’dan itibaren baktık ki şehir için eğitim alıyorlar. Sur'da, Cizre'de, Şırnak'da denediler. Afrin'de de buna hazırlık var. Klasik orduların yaptığı, NATO'nun benimsediği bir bilgiyi kullanıyorlar, Amerikalıların öğrettiği. Ama biz ABD ile savaşmıyoruz, NATO ile savaşıyoruz.
Ne anlama geliyor bu?
Bize karşı PKK’ya NATO'nun sistemini uygulatıyorlar. Şu an Afrin’deki mevzileri bir Türk kurmay subayı olarak incelediğinizde "Ben de gelsem savunma hattını böyle yaparım" dersiniz. Çünkü biz de NATO standardında eğitim alıyoruz. PKK-YPG de ona göre yapılmış. Belli ki ABD marifetiyle bu ateş hatları, savunma hatları belirlenmiş ve bu PKK'nın dediğim gibi bir ışık almadıkça yönelebileceği eylem türleri değil.
ABD TÜRKİYE’Yİ KIŞKIRTIYOR, MAKSAT MÜDAHALE ETMEK
Evet, ama PKK’ya NATO sistem bilgisini aktaran ABD Türkiye’de de hem PKK hem FETÖ’yü en yüksek seviyede saldırttı, destekledi. Yine de dilediğini alamadı. PKK içerde başarıyla imha ediliyor, FETÖ de kazınıyor devletten. Dolayısıyla ABD’nin iki aracı da berhava oldu. Şimdi nasıl bir sabotaj yapabilir?
FETÖ’nün artıklarının bittiğini düşünmüyorum. Amerika Birleşik Devletleri'nin B ve C planları mutlaka vardır. Evet, şuanda kontrolümüz altında. İstihbaratın, jandarma ve emniyetin başarılı operasyonlarıyla geriletildi. Ancak yakın tarihi unutmayalım. Rusların Doğu Anadolu’ya ilgisi hiç bitmemiştir. Yeni Çar Petro'dan beri burada neler yapabilirim diye uğraşmışlardır, 100 yıl boyunca. Amerikalılar da. İngilizler meşhur Mavi Kitabı çıkararak Şeyh Sait isyanına zemin hazırlamıştır. ABD Türkiye'ye ilk olarak Osmanlı'nın son döneminde 56 misyonerle girmiştir. Sonrasında hemen Merzifon'da Amerikan koleji, Tarsus Amerikan koleji, Robert kolej bir sürü Amerikan okulu açılmış. ABD'nin bu bölgelerde görev yapan antropologları ve çok iyi yerel istihbarat elemanları var. Toplumların yapısını ve nasıl yer değiştirebileceğini tarihsel süreç içerisinde inceliyor. Ruslar da aynı şeyi yapmıştır. Dolayısıyla ABD’nin çevreye baktığımızda kullanabileceği hiçbir başka ülke yok. İran sınırı var kullanamaz. Azerbaycan'ı kullanamaz. Ermenistan’da Rusya'nın üssü var. Gürcistan da Rusya işgal ederek Amerika'nın üstünlüğünü yok etti. Gürcistan da büyük ölçüde Rusya'nın kontrolü altında. Dolayısıyla bu tarafta Irak'ta bir tek Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi var. Bölgede dayanabileceği kimse yok. Rusya girdi artık devreye, Irak da pay alıyor, kendisine bir şey kalmadı burada. Dolayısıyla burada mutlaka denemeye çalışıyor ABD. Türkiye'yi kışkırtıyor. Açık ve net söylüyorum; burada temel amaç Türkiye'yi kışkırtarak Türkiye'yi müdahale edebilecek bir ortamı yaratmak.
ABD NASIL BİR TUZAK KURABİLİR?
Yani Türkiye'de kaos çıksın, iç savaş çıksın ve gelip müdahale edeyim, öyle mi?
Münbiç'e de saldırırsan, askeri birliklerime müdahale edersen, ben de sana müdahale ederim, NATO falan dinlemem havasında. Bunu daha önce yaptı. Askeri birliğime müdahale etti, kimyasal silah kullandı diye hemen uçak gemilerinden füze fırlattı ABD Doğu Guta’da.
Uçak imha ettik dedi. Ruslar da resim çekip dalga geçer gibi "senin füzelerinin sadece beşi isabet etti, diğerleri boşa gitti" diye dalga geçtiler. ABD, Rusya gibi ülkeler bunu yapabiliyor. Türkiye'nin şu aşamada buna gücü yok. En fazla 300 km menzilli füzeleri ve yoğun bombardıman uçakları var. Gider iki-üç noktayı bombalar sonra da der ki "yanlışlıkla attık".
Olabilir mi bu?
Olabilir. Böylece Türk toplumunu harekete geçirerek, kargaşa yaratarak deneyebilir. Adana'ya, Seyhan barajının kenarına Amerikan füzesinin düştüğünü düşünün. Halk zaten diken üstünde, Amerika'ya büyük tepki var.
ABD MÜNBİÇ’İ VERİR, HEDEFİ FIRAT’IN DOĞUSU
Ne olacak peki? Halk, devletinin, ordusunun, hükümetinin arkasında sapasağlam duruyor. Böyle bir kışkırtma olsa bile bu sadece öfkemizi arttırır Amerika’ya?
Önemli olan da bu. CIA ve benzeri istihbarat örgütleri Kürt vatandaşlarımızı ne ölçüde etkileyebilir. 1 Mayıs olayları, 6 Eylül olayları mesela. Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalanıyor diye Rum vatandaşlarımızın evleri yağmalanmıştı. Bir Kürt Türk çatışması için toplanmış insanların üzerine ateş edilmesi mesela, her biri her zaman olabilir. Benzer şekilde yine manipüle edebilir Amerika. Türkiye'nin ısrarla müdahale etmesini bekliyor. Yani “gel bak yanağımı uzattım” diyor, “bak Mümbiç'deyim gitmiyorum” diyor. ABD’li general “bakın buradayız, işimiz zaten savaşmak” diyor. Eline dürbün almış Türkiye'ye bakıyor. Uluslararası ilişkilerde dün yoktur, bugün vardır. Devletlerde dostluklar yoktur menfaatler vardır. ABD’nin orada bulunma menfaati Fırat'ın doğusu içindir. Mümbiç'i çok rahatlıkla verebilir.
Bunu pazarlık konusu yapacağını düşünüyorum ama pazarlıkla Afrin'deki teröristleri o tarafa çektiğinde Türkiye bu PYD-PKK'nın meşruiyetini tanımış olur. O zaman uluslararası topluma ne denecek “bize buradan saldırı geliyordu, tamam bitti gitti” mi? Ama kontrol edemeyeceksin ki, sonra gene gelecekler? Geri gelmeyeceklerini nasıl garanti edeceksiniz?
İSRAİL NEDEN BU KADAR SESSİZ
Bu tam bir çıkmaz?
Aynen. Herkesin elinde farklı bir kart var ve o kartı sahaya sürmeye çalışıyor. ABD’nin elindeki kart Türkiye'yi ABD’ye karşı savaş anlamında değil ABD’nin Türkiye'ye müdahale edebileceği bir ortam oluşturmaya yönelik bir kart. Bunun için çalışıyor. Temelinde İsrail var. Bir hafta öncesine dek İsrail'in adını duyduk mu? Birden Lübnan diye çıktı ortaya, arkasından baktık ki F-16'sı düştü. İran'ın insansız hava aracını vurdu. Neden? Türkiye harekâtı planlamış ilerliyor, Rusya hava sahasını yeniden açtı. İran ve İdlib konusunda anlaşma sağlandı. Bundan dolayı da İsrail bölgeye müdahale olmak istiyor. ABD için temel amaç her zaman İsrail'in güvenliğidir çünkü onlar yönetiyor Amerika'yı.
TRUMP’IN DAVRANIŞLARI İLKELİ DEĞİL
ABD’de fikir birliği, dil birliği olmadığı ortada. Çelişkili açıklamalarını ABD’nin telaşına mı plansızlığına mı bağlıyorsunuz, yoksa bir tür taktik mi Türkiye'ye karşı?
Trump yönetiminde ikisi de var. Biliyorsunuz Trump'ın davranışları ilkeli değil. Kendisinin, yönetim kademesinin sık sık kurumlarla ters düştüğünü görüyoruz. ABD’de bununla ilgili kitap da vardır. “Amerika'da senaryolar Pentagon’da yazılır, Beyaz Saray'da sonuçlandırılır, Hollywood'da oynanır” derler. Vietnam’la ilgili filmler gibi. ABD bunu senaryolaştırmıştır. Herkesin algı yönetimi kapsamında nerede, ne söyleyeceği önceden belirlenmiştir. Pentagon ile Dışişleri Bakanlığı arasında her zaman bir açmaz vardır. Pentagon bir taraftadır, Dışişleri bir tarafta. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson da buraya Pentagon'un senaryosuna uygun şekilde geliyor. Açmazlar olsa da ABD gibi bir devlet olaylara değişik ifadelerle bakmaz.
SINIRA DUVARIN YÜZDE 80’İ TAMAM
Suriye’de masaya yaklaşılamadı. Masayı belirleyecek olan şey saha. Sahada güçlü olan masada da güçlü olacak. Türkiye başarılı bir operasyon yürütüyor sahada. Şu an saha nasıl?
911 km’lik sınırımız var Suriye ile. Fakat ötesi de var. Kuzey Irak’ta bağımsızlık ilanı bahsinde sular durulmuş gibi görünüyor ama Amerika’nın ateşi yakmasıyla her an bir hareketlenme olabilir. Türkiye 911 km’lik güney sınırında tedbir almakla geç kaldı aslında. Dünyada bütün ülkeler duvar yapıyor. Norveç, Estonya duvar yapıyor, Suudi Arabistan 700 km duvar yaptı. Türkiye de güvenliğini sağlamak için yaptı. Bölgeyi çok iyi bilen biri olarak söylüyorum: Sınır güvenliğini sağlamak, oradaki ticari hayatı, okul hayatını, güvenliği sağlamak için kesinlikle şarttır. Bu sınır özellikle DAEŞ ile birlikte el-Bab tarafında FETÖ taraftarı askerlerle birlikte yolgeçen hanına döndü. Gelen istihbarat bilgileri de doğru aktarılmıyordu. Türkiye bu dönemde terör örgütleri tarafından ciddi şekilde kullanıldı. Şehirlerimizi, vatandaşlarımızı zinhar bundan uzak tutmak gerekir. Adıyaman’da, Malatya’nın kuzeyinde, İstanbul Bağcılarda DEAŞ bir yerlerde çıktı. Türkiye ilk yapması gerekeni biraz sonradan yaptı ama yaptı. Bu bölgede güç sahibi olabilmek için önce kendi masanda güçlü oturacaksın, kendi sahanda güçlü olacaksın. Türkiye bu sınır tedbirini alarak bunu sağladı.
Şu anda ne kadar duvarımız var bizim?
Yaklaşık yüzde 80’i tamamlandı duvarların, çok hızlı gidiyor artık. TOKİ vasıtasıyla yapıldığı için. Askerler de kalekollarda terörist saldırılarına, sızmalara karşı birçok elektronik sistemin desteğiyle bulunuyor. ASELSAN hudut güvenlik sistemi dediğimiz komplike bir sistem geliştirdi.
KALEKOLLARA İTİRAZ EDENLER DAHA ÇOK ŞEHİT VERİLSİN DİYORDU
Çözüm Süreci yürürken Türkiye o eski dayanıksız, saldırıya açık karakollarını yeniledi ve kalekollar yaptı. HDP cenahından gelen en büyük itiraz kalekolların yapımınaydı?
O eski karakolların bölgenin güvenliğini sağlayacak şekilde güçlendirilmesini istemeleri gerekirken ilginç şekilde yapımına itiraz ettiler. Diyor ki işte, bu yapılırsa benim teröristim Türk askerini şehit edemez. Kalekolların niçin önemli olduğunu bu dönemde daha net anlıyoruz. Bu karakollar için karar alanlar ülkeye çok önemli hizmet etmişlerdir. Hatta o dönem hatırlarsanız, mayınları bile kaldırıyorduk her yerden. Mayınları kaldıralım buraları tarıma açalım deniyordu. Ben hep itiraz ettim, görevdeydim.Ortadoğu için bunlar çok erken. Yüzyıllardır Ortadoğu da bu süreç gidiyor.
ABD, YPG-PKK’LILARIN CEBİNE 100 DOLAR KOYUP ÜSTÜMÜZE SALDI
Avantajımız dezavantajımız nedir sahada?
Bulunduğumuz coğrafyada önce sınırımızın güvenliğini sağlayarak, sonra stratejide üç kavram vardır: Kuvvet, zaman ve mekan. Uygun mekan Türkiye. Silahlarımızın hepsinin mevzileri dışarda. Uçaklarımız havalandığında -tanker uçaklarımız var ama yakıt ikmaline ihtiyaç duymayabiliyor. Yaralımızı her türlü lojistik malzemelerimizi Türkiye’den hemen götürüp getirebiliyoruz. Bu durum ABD’ye karşı savaşta bize ciddi bir üstünlük sağladı. Ayrıca motivasyon da sağladı. ABD burada ne kadar kuvvet kullanırsa kullansın eli mahkum, vekaleten kullandığı teröristlere. Bir ABD askerinin ortalama maliyeti 10 ila 15 bin dolar ABD’ye. YPG’li teröristin maliyeti ise 100 dolar. Sudan ucuz adam kullanıyoruz diyor zaten. Eline bir tane silah veriyor, yemeğini veriyor, cebine de 100 dolar koyuyor, “hadi git benim yerime savaş”. ABD karşımıza bunları çıkarıyor, devletleştirecektir de bu süreçte.
ABD’NİN TAŞERONU PKK, PKK’NIN TAŞERONU YPG
Stratejik ortak olarak PKK’yı seçti diyorsunuz öyle mi?
Ayın 13’ünde ABD Kongresinde istihbarat raporu açıklandı. Orada PKK’nın milis olarak YPG’yi kullandığını ifade ediyor. Bu çok önemli, anlamı şudur: PKK ile YPG’nin aynı olduğunu, hatta PKK’nın YPG’nin bir alt unsuru olduğunu anlıyoruz. Milis, yerel olan kaynak. PKK’nın yeri neresi, Kandil ve Güneydoğu ama PKK nerede? PKK’yı görmüyoruz, kimi görüyoruz? Terör örgütü bile vekalet kullanıyor. Vekaleten başka bir örgütü kullanıyor anlamı taşıyor bu. Türkiye’nin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösteriyor. YPG’yi terörist diye kabul etmiyorlar ama senin istihbarat birimin diyor ki “bu PKK’nın koludur, PKK’nın gücüdür”. Dolayısıyla ABD’nin YPG’ye silah desteği vermesinin en önemli argümanı tamamen çürümüş oldu kendi raporlarıyla.
İSRAİL’İN UYKUSUNU HİZBULLAH KAÇIRIYOR
Bu raporlara yansıyan itiraflar idrakler ABD’nin karar değişikliğine neden olur mu?
Zannetmiyorum. Amerikan dünyada olup bitene uzak bir toplum. Trump üzerinde kurulan baskının en büyük nedeni İsrail taraftarları Neo-conlar. Türkiye’nin her ileri hamlesi, Rusya’nın yerleşmesi, Suriye’nin güçlenmesi, İran’ın güçlenmesi, İsrail’in küçülmesi anlamını taşır. 30 bin kişilik bir YPG kurduğundan söz ediyor ABD ama Hizbullah’ın çok çok daha deneyimli, ordulaşmış 40 bin kişilik bir kuvveti var. İsrail’in uykusunu kaçıran bu. Bölgedeki hareketi İran’a karşıdır ABD’nin, Hizbullah’a karşıdır.
PKK-YPG TERÖR ÖRGÜTLERİNE ASKERİ EĞİTİM VERDİLER
PKK’nın kapasitesi nedir? Nasıl bir kapasiteye kavuşturuldu ABD tarafından? PKK-YPG saldırılarında, silahlarında, eğitimlerinde ABD izini sürebiliyor muyuz?
PKK 198-Şemdilli saldırıyla birlikte partileşmeyle birlikte ordulaşma sürecine geçmiş bir örgüt. Dünyadaki terör örgütlerinin hepsinde bir partileşme vardır siyasi anlamda. Diğer taraftan da ordulaşma süreciyle gelişir. PKK da gerilla taktiği dediğimiz taktiğe uygun olarak kadrolaşmıştır. Bunun üzerine de kimin nerede bulunacağı, ne yapacağı ciddi emir komuta ilişkisi kurmuştur. Bunda da başarılı olmuştur, böyle bir harekete Türk silahlı kuvvetlerinin, istihbarat birimlerimizin hazır olmaması veya yapılan işin tam tercüme edilememesi nedeniyle. Bunların örgütlenmelerine de bir şekilde karşı çıkılmayarak elverişli bir zemin sağlanmıştır. Arazideki çatışmalarda öyle belgeler ele geçirdim ki. Hiç unutmuyorum PKK’lının cebinden bir harekat bölgesi etüdü ele geçirdim ki alın harp akademilerinde okutun.
RUSLARIN PKK’YA DESTEĞİ AZIMSANACAK GİBİ DEĞİL
Ruslar Çar Petro zamanından beri sıcak denizlere Boğazlar üzerinden inemeyince bütün ağırlığını Doğu Anadolu Bölgesi'ne vermiştir. Türk Rus savaşlarının hemen hemen büyük bir kısmı hep Doğu Anadolu'da cereyan etmiştir. Temel neden buradan sıcak denizlere inmektir. Rusya'nın temel hedefi budur. Bizim de zaten Soğuk Savaş dönemindeki bütün politikamız Rusların hep buradan yapacağı saldırılara karşı olmuştur. Amerika’nın takviye planları falan hep buraya doğru olmuştur. Onlar da bu kez İskenderun ve Hatay üzerinden sıcak denize inmek istediler. Dolayısıyla PKK'nın bu bölgede olması tesadüf değildir. 483 terör örgütü üzerinden araştırma yapılmış yüzde 58'inin doğuş nedeni mutlaka bir dış devletin desteği. Bu çok önemli bir oran. Dolayısıyla kalaşnikof gibi PKK'nın Güneydoğu'da kullandığı silahların yüzde 95'i tamamen Rus yapısı. Herkesin elinde olan roketler, keskin nişancı silahı, doçka uçaksavar. Sovyetler Birliği dönemi politikalarına baktığımızda burada Türkiye ve Amerika ayrımı yoktur. Tamamen karşısında bir cephe vardı. Bu cephedeki her bir yarılma ve bölünme ve Sovyetler Birliği yanlısı bir rejimin kurulması Sovyetler Birliği'nin yararına olan bir şey. Dolayısıyla Türkiye'nin o bölgede bir PKK devletinin kurulması Çar Petro’nun sıcak denizlere inme politikasının gerçekleşmesiydi. PKK'yı desteklemesinin nedeni oydu. Çünkü geçmişten beri destekliyor.