Yard. Doç. Dr. Miş: FETÖ imal etti, CHP sahiplendi

Miş: FETÖ tarafından imal edilip CHP tarafından siyasi araç olarak kullanılan iddia ve söylemleri, FETÖ içerde ve dışarıda kendisini savunmak için kullanıyor. FETÖ kumpasları için yürümeyen CHP FETÖ’cülerin hakları içi yürüyor.

3 Temmuz 2017 Pazartesi 07:00
Röportaj Haberleri

FADİME ÖZKAN



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, casusluk suçundan hüküm giyen CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun hapis cezasıyla cezalandırılmasını protesto etmek için bir yürüyüş başlattı. Yürüyüşün adını da “adalet” koydu. “Açlık grevinde olanlar, hapiste olan gazeteciler, hapiste olan erler, hapiste olan öğrenciler, hapiste olan akademisyenlerin tamamı için yürüyoruz" dedi. Bu yürüyüşün çıkış noktası, destekçileri ve hedefi açısından “adalet” kavramının kullanımını nasıl değerlendirirsiniz?

“Adalet yürüyüşü” olarak adlandırılan bu siyasi eylemin her şeyden önce kendisi “adil” değildir. Sebebi, yürüyüşün çıkış noktasıdır. Ankara’dan İstanbul’a başlatılan bu yürüyüşün çıkış noktası, FETÖ’nün MİT tırlarına kurduğu kumpastır. Bu kumpas üzerinden, FETÖ’nün kurguladığı ve senaryolaştırdığı bir süreçle, seçilmiş hükümetin ve onun liderinin üretilmiş sahte belgelerle “uluslararası savaş suçları mahkemesi”nde yargılanması amaçlanmıştı. Balyoz, Ergenekon ve benzeri davalarda, bavul belgeleri!” olarak bilinen FETÖ kumpası ile MİT tırları kumpasının “harici bellek ile servis” edilmesi arasında fark yoktur. Uygulanan yöntem ve amaçlanan hedef aynıdır. Uygulama ise bir FETÖ projesidir.

YÜRÜYÜŞ ADALETLİ DEĞİL

FETÖ kumpasları ve yalanları ile devleti uluslararası mecralarda mahkum etmeye çalışanlara arka çıkmak “adaletli” bir siyaset yaklaşımı değildir. Eğer FETÖ’nün işgal ve darbe girişimi başarılı olsaydı, bugün Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne gerekçe oluşturan MİT tırları kumpası ve benzer kumpaslar üzerinden binlerce kişinin hayatı kararacaktı. Tüm bu açılardan bakıldığında, yürüyüşün referans noktası, “hakkı gözetme” temeline dayanmamaktadır.

Eğer adaletten bahsedecekseniz başlangıç noktası olarak, MİT tırları olayının bir FETÖ kumpası olduğunu söyleyerek işe başlamanız gerekir.

Ardından bu kumpas üzerinden, hükümeti ve devleti uluslararası mecralarda zor durumda bırakmak için bir gazetenin manşeti ile ikinci bir kumpas kurulmasına aracılık eden kişilere verilen cezanın adil olup olmadığını tartışabilirsiniz. Yani adalet ararken, haklıya hakkını önce vereceksiniz, sonra bir hadsizlik varsa bunun peşine düşeceksiniz.

KEMAL BEYİN İKBALİ İÇİN

Bir siyasi partinin, bir konuda kitlesel bir program düzenlemesinden daha doğal bir şey olamaz. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne baktığınızda siz ne görüyorsunuz? Artıları, eksileri, varsa sıkıntıları, boşlukları nedir?

Öncelikle bu yürüyüş, ahlaki bir duruştan çok siyasetin dayattığı bir pratiğe dayanmaktadır. Yani sadece bir adalet arayışı değildir. Siyasi bir fayda üzerine kurgulanmıştır. Kılıçdaroğlu’nun CHP liderliğini garanti altına almayı amaçlamaktadır. Parti içi dengelerin bir zorlamasının sonucudur. Ayrıca parti içi muhalefeti baskılamaya hizmet edecek bir yürüyüştür. Diyelim ki bu söylediklerimi bir tarafa bırakarak, eğer bu yürüyüş, iddia edildiği gibi bir adalet arayışı ise, bu “hakkaniyetli” ve “kapsayıcı” bir adalet arayışı da değildir. Tek yanlıdır. Her şeyden önce ilkesel değildir, sübjektif bir adalet duygusunu ihtiva etmektedir. 15 Temmuz’da bu ülkeyi işgal etmeye çalışan FETÖ’ye karşı savaşırken, üzerine bomba yağdırılan, üzerine tank sürülerek ezilen, otomatik silahlarla taranan 249 şehidin, binlerce yaralı gazinin hakları yok muydu? Onların FETÖ’cülere karşı hakkını aramak için CHP ve Kılıçdaroğlu’nun hiç mi söyleyecek sözü yok? “Kontrollü darbe” diyerek, FETÖ’cüleri aklamaya hizmet eden iddialarla adalet aranmaz. “İddia siyaseti” üzerinden suçlamalarla adil olunmaz. Adalete her zaman bir “terazi metaforu” ile yaklaşılır. CHP’nin adalet terazisinin her iki kefesine konanlar, nedense hep FETÖ ve diğer terör örgütlerinin çıkarlarına hizmet edecek şekilde dolduruluyor. Terazinin kefeleri arasındaki dengesizlik bir tarafa, FETÖ ve PKK’nın mağdur ettiği insanların hakları bu yürüyüşte gündeme hiç gelmiyor.

16 Nisan öncesinde olduğu gibi adalet yürüyüşünde de FETÖ’nün CHP’ye desteği azımsanmayacak,üstü örtülemeyecek kadar yüksek. FETÖ’nün CHP’nin siyasi açılımlarına bunca dahil olmasının sebebi ne?

FETÖ, siyasal partileri kurduğu kumpaslarla dizayn etti. Deniz Baykal’a kurulan FETÖ kumpasının ardından Kemal Kılıçdaroğlu liderliğe getirildi. Aslında daha önceden yine FETÖ tarafından servis edildiği ihtimal dahilinde olan, ve hep Kılıçdaroğlu tarafından kamuoyuna duyurulan yolsuzluk iddialı ama içi boş dosyalarlar üzerinden Kılıçdaroğlu parlatılmıştı.

FETÖ, Türkiye’de kendi çıkarlarına tehdit olarak gördüğü yapıları, kurumları ve siyasi partileri çökertmek için “taşeronluk” yöntemini kullanmıştır. 17-25 Aralık sürecinin ardından AK Parti’ye karşı bu taşeronluk sistemini çok daha etkin bir şekilde devreye sokmuştur. AK Parti karşıtı blokun taşıyıcılığını da bu dönemden itibaren CHP üstlenmiştir. CHP, daha önceden Balyoz, Ergenekon ve benzeri FETÖ kumpaslı dava süreçlerinde “F” tipi yapılanma olarak suçladığı FETÖ’nün, AK Parti’ye kurduğu kumpaslarının ve karşıt söylemlerinin söz konusu tarihten itibaren, taşıyıcılığına soyunmuştur. Aslında daha önce FETÖ tarafından Oslo görüşmelerinin sızdırılmasının ardından da CHP, AK Parti’yi “terör örgütleri ile görüşme yapmak” ile suçlayarak örgütün emellerine hizmet etmişti. Gezi parkı eylemlerinde ise FETÖ’nün kurduğu tezgah birlikte işletilmişti.

FETÖ İMAL ETTİ CHP SAHİPLENDİ

FETÖ'nün 15 Temmuz işgal girişimi de mi CHP'de bir idrake yol açmadı?

15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişiminin hemen ardından, CHP lideri Kılıçdaroğlu, Taksimde darbe karşıtı miting düzenlemesine rağmen bir kez bile darbenin faili olarak FETÖ’yü zikretmedi. Darbe ile FETÖ’yü irtibatlandıracak bir cümle bile kurmadı. “Darbe girişimini gerçekleştirenler” diyerek darbenin faili olan FETÖ’yü perdeledi. Daha darbe sabahı “darbe bir tiyatrodur, kontrollü şekilde gerçekleşmiştir” diyen FETÖ elebaşının bu söylemini daha sonradan “kontrollü darbe” iddialarıyla gündemde tuttu. FETÖ tarafından maille bir çok kişiye gönderilen bu “kontrollü darbe” senaryosu maalesef CHP tarafından sahiplenildi.15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun yazdığı rapora, CHP’nin şerh olarak yazdığı 360 sayfalık raporun temel tezi de darbenin “kontrollü” olduğuna yöneliktir.

FETÖ tarafından imal edilen ama CHP tarafından siyasal mücadelede bir araç olarak kullanılan bu iddia ve söylemler, FETÖ’nün içerde ve dışarıda kendisini savunmasında bir dayanak olarak kullanılmaktadır. Tam da 15 Temmuz “çatı” ve “ana” davalarının mahkemelerde duruşmasının yapıldığı bir dönemde CHP tarafından tedavülde tutulan bu iddialar, FETÖ’cüler tarafından mahkemede bir savunma stratejisine dönüştürülmüştür.

Tüm bu açılardan bakıldığında, CHP’nin izlediği siyaset, FETÖ’cülere umut olmaktadır. Onların çözülmesini itirafçı olmalarını engellemektedir.

OLDU BİTTİYLE ÇATI ADAYI

Referandumun sağladığı anayasal değişiklik ve siyasetin yeniden kurulumu bakımından CHP’yi nasıl gözlemliyorsunuz?

Mayıs 2010’da CHP’nin başına gelen Kılıçdaroğlu, AK Parti’ye karşı 16 Nisan referandumunda yedinci seçimini kaybetti. Her ne kadar, partinin yönetim yapısını, partinin geleneksel Kemalist  kadrolarını tasfiye ederek, kendi istediği gibi dizayn etse de Kılıçdaroğlu’nun koltuğu sağlam değil. Üzerinde büyük bir baskı var. Referandumun hemen ardından Deniz Baykal’ın 2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday arayışına girilmesi gerektiği tartışmasını başlatması bu baskıyı artırıyor. Diğer taraftan, AK Parti karşıtı blokların da Kılıçdaroğlu ve CHP’den beklentileri yüksek. Bir türlü AK Parti ve Erdoğan’a karşı başarıyı yakalayamaması, Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirileri keskinleştiriyor. 16 Nisan referandumunun hemen ardından, seçmenini sokaklara davet etmediği için, radikal gruplar tarafından Kılıçdaroğlu eleştiri bombardımanına tutuldu. Bu çevreler, Kılıçdaroğlu’nu sokak siyasetini etkin bir şekilde devreye sokmadığı için suçluyor. Diğer taraftan, parti içindeki Kemalist blok Kılıçdaroğlu’nu CHP’yi radikal sol ve HDP siyasetine yaklaştırmakla suçluyor. Bu çevreler, CHP’nin merkezden uzaklaşmasının partiye zarar vereceğini düşünüyorlar. Kemalist kodların gittikçe arka plana düştüğünü belirtiyorlar.

Tüm bunlara ilaveten, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği yeni seçim sistemi ise, CHP’yi daha da panikletiyor. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki “çatı aday” deneyimi parti içi muhalefet tarafından travmatik bir  manevra olarak kodlanıyor. Aynı hatanın tekrar edileceğine yönelik kaygılar sürekli dile getiriliyor. Kılıçdaroğlu’nun 2019’a kadar bir “oyalama siyaseti” ile süreci idare edeceği, seçime çok az kalan bir sürece girildiğinde ise oldu bittiyle bir “çatı aday” formülünün devreye sokulacağı endişesini taşıyorlar.

İşte tüm bu çıkmazlara ek olarak, 2017 içinde CHP il ve ilçe kongrelerini yapacak. Ardından da olağan kongresini gerçekleştirecek. Bu anlamda Kılıçdaroğlu bu kongre süresinde, arkasında siyasal bir dayanak olarak bu yürüyüşü göstermek istiyor.

Bu anlamda adalet yürüyüşü 16 Nisan’da yüzde 48 buçuğa ulaşan hayır oylarını konsolide etmek için mi? CHP 16 Nisana giderken parlamenter sisteme geri dönüş için hayır oyu istedi. Şimdi de 2019’da yapılacak seçimlerde kendi adayının kazanmasını sağlayarak parlamenter sisteme geri dönüş için mi arıyor yüzde 50 + 1 oyu?

Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yürüyüş başlatması, tam da bir önceki soruya verdiğim cevapla ilgili. Kılıçdaroğlu, bu yürüyüşü başlatarak kendi parti liderliğini garanti altına almak istiyor. Parti içi muhalefetin eleştirilerini susturmayı amaçlıyor. Diğer taraftan AK Parti karşıtı bloğun liderliğini üstlenmek istiyor. Karşıtlık üzerinden oluşan siyasi eğilimleri yönetmeyi umuyor. Ancak, her ne kadar tam tersini söylese de yüzde 48’lik hayır oylarının da bir blok oluşturmadığının farkında. CHP’nin parti olarak oylarının hala yüzde 25 civarında olduğunu görüyor. Fransa’da Macron’un başlattığı “yürüyüş hareketi”nin başarısı kopyalanabilir mi” düşüncesini parti çevrelerinde tartışıyorlar. Ama şunu belirtmeliyim ki, geçmişte Deniz Baykal da İngiliz İşçi Partisi’nde Tony Blair’in uyguladığı “üçüncü yol”u kopyalamaya çalıştı. Türkiye siyasetinde bu ithal modelin bir karşılığının olmadığını gördü. Dolayısıyla, Türkiye’de seçmen eğilimleri ve davranışları Batılı siyaset anlayışına uymaz. Dolayısıyla CHP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iddialı olmak için diğer partilerin de desteğini almak zorunda. Ama HDP ile birlikte ihtimal dahilinde olan seçim ittifakının da olumsuz sonuçlarının farkında. Yürüyüş öncesi, MHP hariç tüm muhalefet odaklarıyla görüşse de, bu görüşmelerinden siyasi bir sinerji üretilemeyeceğini de görüyor.

2019 seçimlerine giderken, parlamenter sisteme geçiş için oy istemenin siyaseten bir karşılığı olmaz. Çünkü cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan bir partinin bile mecliste tek başına anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa ulaşması zordur.

Yürüyüşte herhangi bir provokasyon olmaması için İçişleri Bakanlığının yüksek önlem aldığı biliniyor ama iktidar partisinin yürüyüşe bakışını değerlendirmenizi rica edeceğim? Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların açıklamaları açısından siyasi rekabet ne düzeyde seyrediyor?

Devlet ve hükümet yürüyüşün güvenliği için çok sıkı önlemler almış durumda. Gezi Parkı eylemlerinde olduğu gibi, radikal şiddet gruplarının bu yürüyüşte etkili olmasına karşı etkili tedbirleri devreye sokulmuş durumda. AK Parti ve hükümet, bu yürüyüşün Türkiye’yi uluslararası çevrelerde zor durumda bırakmak için planlandığını düşünüyor. Söz konusu yürüyüşün ekonomiye olumsuz etki edeceği endişesini taşıyor. İçerdeki FETÖ’cülerin yürüyüşte etkin olduğunu, yürüyüşün slogan ve söylemlerinin FETÖ’cülere yaradığını görüyor. Çünkü, FETÖ ile hem içerde hem de dışarıda yürütülen mücadelede CHP’nin destek vermek bir yana, mücadeleyi aksatan bir siyaset izlediğinin farkında. Diğer taraftan, HDP ve türevlerinin yürüyüşe destek vermesini sorunlu buluyor.

CHP öncülüğündeki bu tip siyasetin devam ederek, 2019’a kadar devam ettirilerek, ülkenin ekonomik ve siyasi istikrar anlamında toparlanmasının engellenmeye çalışıldığını düşünüyor.

İşte tüm bu açılardan, AK Parti ve hükümet yetkilileri meselenin mahiyetinin en azından toplum tarafından daha iyi anlaşılmasına yönelik açıklamalar yapıyor. Yürüyüşün bir adalet arayışı olmadığını, bu söylediğim hususları dile getirerek halka anlatma yolunu tercih ediyor. Kendi seçmenini bir anlamda bilgilendiriyor. Ama tüm bunların ötesinde yürüyüşü engelleyici bir tutum içine de girmiyor.  

GEZİ CHP'YE BİLE YARAMADI

Gezi’ye kadar sokak nedir bilmeyen CHP artık sokakta siyasi sonuç almak istiyor. Bu dönüşüm neden?

CHP aslında sokak siyaseti konusunda bir ikilem yaşıyor. Parti içinde iki farklı blok var.

Gezi parkı eylemlerine çok büyük önem atfedilmesine rağmen, CHP’nin oylarına bu eylem enerjisi yansımadı. Hatta Gezi Parkı eylemleri, bir şiddet sarmalına dönüştüğü için AK parti seçmenini daha da konsolide etti. Ayrıca, AK Partili olmayan  orta sınıflar bile, eylemlerin aldığı mahiyetten endişe duydu. CHP’nin içindeki Kemalist ulusalcı blok, sokak siyasetinin partiyi merkezden uzaklaştıracağını  düşünüyor. Bunun da partiye maliyetinin ağır olacağını öngörüyor. Ancak, partinin içindeki Kılıçdaroğlu döneminde parti yönetimine girmiş  bazı gruplar ve radikal sol çevreler, AK Parti’ye karşı Gezi Parkı eylemlerine benzer sokak siyasetinin devreye sokulmasından yana. Parti eski sözcüsü Selin Sayek Böke bu ikinci grubu temsil eden taraftaydı. İstediği olmadığı içinde parti yönetiminden istifa etti.

KEMAL BEYİN SON BARUTU

CHP’nin, Türkiye solunun, öteden beri bir “kaç kişi” olduğunu bilme, kendine ve birbirine inanma, güvenme sorunları olmuştur. Sayısal çokluk oluşturma çabasına girişilmiş “biz kaç kişiyiz” diye soldan sayılmıştır. Bu yürüyüşte de benzeri bir arayış ve ispat gözlemliyor musunuz? Bu çabanın nedeni nedir?

Aslında yürüyüş başladığında, istenilen düzeyde katılım sağlanamadığı için parti içinde yürüyüşün iyi düşünülmeden planlandığına yönelik bir endişe seziliyordu. Yürüyüş  planlandığında tüm gün boyunca geniş canlı yayınlarla sürekli Türkiye gündeminin domine edileceği düşünülmüş olabilir. Bunu nereden anlıyoruz, yürüyüşün ilk günlerinde medya yeterince ilgi göstermediği için, bazı televizyon kanallarının sahiplerinin diğer hizmet kollarının boykot edilmesine yönelik bazı partililer çağrı yaptı. Kılıçdaroğlu ve ekibi bu yürüyüşe büyük önem atfediyorlar. Bu anlamda, eğer yürüyüş gerekli etkiyi sağlayamazsa, parti içi muhalefet Kılıçdaroğlu’na “ne yaparsan yap gerekli etkiyi oluşturamadın” diyebilirler. Bu anlamda, bu yürüyüş Kılıçdaroğlu’nun son atımlık barutu olabilir.

KEMALİST BLOK RAHATSIZ

 

Selahattin Demirtaş dahil 10 HDP milletvekili Edirne cezaevinde. HDP ve PKK adalet yürüyüşüne bu nedenle destek veriyor. Son olarak PKK yöneticilerinden Nurettin Demirtaş –ki Selahattin Demirtaş’ın kardeşidir- terör medyasında yayınlanan yazısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun “adalet” yürüyüşünü değerlendirerek yürüyüşün İmralı’ya kadar uzatılmasını istedi. PKK’nın yürüyüşe desteği ve beklentisi CHP’yi sıkıntıya sokar mı?

Kılıçdaroğlu ve CHP, HDP’nin parti olarak yürüyüşe geniş çaplı katılarak görüntü vermesini arzu etmiyor. Yürüyüş kararı CHP parti yönetiminde görüşülerek karara bağlanmasına rağmen bunun Kılıçdaroğlu’nun bireysel bir kararı olarak sunuluyor. Parti flamalarının kullanılmadığını ve katılanların da parti olarak katılmaması gerektiği söyleniyor. Aslında bu kararın alınmasının arka planında, HDP’den parti olarak gelebilecek ortaklık teklifine karşı bir çözüm olarak düşünüldüğü anlaşılıyor. Çünkü terörle mücadelede şehitlerin geldiği bir ortamda, HDP ile açıktan ittifak görüntüsünün partiye zarar vereceğini düşünüyorlar.

Öncelikle CHP’nin içindeki Kemalist ve ulusalcı blokta, bu yürüyüşün planlanması, söylemi ve hizmet ettiği amaç bakımından yeterince düşünülmeden aceleyle uygulamaya konduğuna yönelik bir sorgulama var. Deniz Baykal’ın “İktidara tavsiyem, bizi de yürümek zorunda kalacağımız zorlamalardan uzak kalmasıdır” söylemi buna işaret eden bir ipucuydu. Ayrıca CHP içindeki Kemalist ulusalcı blok tarafından, Kılıçdaroğlu ve ekibine, özellikle Gezi Parkı eylemlerinden itibaren partiyi radikal grupların siyasal söylemlerinin taşıyıcılığını soyundurduğu, giderek HDP siyasetine yaklaşıldığı, devletin hassasiyetlerinin gözetilmediği ve AK Parti karşıtlığının devlet karşıtlığına dönüştüğü gibi argümanlarla eleştiri getiriyorlar.

FETÖ DAVALARINI PERDELİYORLAR

Yürüyüşün ilk hedefi –şimdilik- İstanbul Maltepe (ama devamıyla ilgili çok sayıda çelişkili açıklama yapıldığını da hatırlatalım). Maltepe’ye varış tarihi için CHP 9 Temmuz diyor, ama sarkmalar nedeniyle 14-15 Temmuz olarak hesaplayanlar da var. 249 şehidin 2 binden fazla gazinin ve 15 Temmuz darbe işgal girişiminin sene-i devriyesinde bir miting düzenleyecek CHP. Ki CHP’nin kontrollü darbe, tiyatro, darbecilere işkence, FETÖ’cülere haksızlık yapıldığı gibi pek çok iddiası FETÖ ile örtüşüyor. Bu bakımdan tarih ve söylem çakışmasını nasıl değerlendirelim?

Bu yürüyüşün eleştirilmesi gereken, en önemli yanlarından biri, zamanlamasıdır. Yürüyüş, FETÖ davalarını perdelemeye ve yarayan bir işlev görüyor. 15 Temmuz’un yıldönümüne denk getirilerek, toplumsal hafızada darbe girişimi ve FETÖ’nün bu süreçteki etkisini önemsizleştirmeye dönük bir fonksiyon üstleniyor. Bu yürüyüş, FETÖ’nün bu anlamda algı operasyonuna malzeme taşıyor. FETÖ söylemlerinin taşıyıcılığına hizmet ediyor. Söylediğim bu hususlara dönük eleştirilerde parti çevresindeki bazı gruplardan da yükseliyor. Balyoz ve Ergenekon davalarında FETÖ kumpası ile yargılananlar ve FETÖ kumpaslarından mağdur olan kesimler, yürüyüşte FETÖ’nün etkili olduğunu düşünüyorlar. Bu çevreler, Balyoz ve Ergenekon davasında, aynı yürüyüşü başlatmayan CHP yönetiminin, FETÖ yargılamalarının başladığı bir sırada ve 15 Temmuz’un hemen öncesinde böyle siyaset izlemesinin yanlışlığına vurgu yapıyorlar.

YABANCI BASIN İLGİLENMEDİ

Erdoğan’ı Lahey Adalet divanında yargılatma tehdidi önce FETÖ ve PKK’dan sonra HDP’den şimdi de CHP’den geliyor. * Gezi’den bu yana CHP’ye destek veren uluslararası bir çevre de var. Yürüyüşün “dışarı”ya yansımaları ve sonuçları bakımından yorumunuz ne olur?

Yürüyüş, beklenilenin aksine dış basında çok önemli bir gündem oluşturmadı. 16 Nisan referandumunda batının Türkiye’ye ve hayır cephesine ilgisi dikkate alındığında, yürüyüş bir hayli düşük düzeyli olarak dış basında ele alınmakta. Özellikle Avrupa basının da bugüne kadar çok fazla yer tutmadı. Bu bir taktik de olabilir. Referandumda Alman basını başta olmak üzere dış basın hayırcılar lehine kampanya yürüttü ancak bu durumun ters etki yaptığını gördüler. Ama her halükarda özellikle FETÖ’cüler yürüyüşte kullanılan söylemleri, katılımcıların iddialarını dışarda kendi konumlarını güçlendirmek için kullanacaktır.

CHP SAHİCİ POLİTİKALAR ÜRETMELİ

Körfezde Katar’a uygulanan ambargo, İran’ın çevrelenmesi, Kuzey Irak’ın bağımsızlık hazırlığında olması, YPG’nin hem ABD hem Rusya’dan destek görmesi, Mısır’ın darbeci lideri Sisi’nin tehditleri, AB’deki erime gibi çok sayıda parametre içinden okursak özel bir anlam ifade eder mi?  

Hükümetin saydığınız bir çok konuya odaklanarak siyaset üretmesi gerekirken, odağı aynı anda bu tip bir eylemle bölünmektedir. Ana muhalefet partisinin, ülke sorunlarına yönelik sahici alternatif politikalar üretmesi gerekirken, sadece bu tip bir eylem siyaseti ile meşgul olması, ülke çıkarları açısından olumsuz bir durumdur. Ayrıca, içerdeki bu eylemin dışardan bir iç kırılganlık olarak algılanması, Türkiye’nin müzakere süreçlerinde konumunu zayıflatan bir etkiye sahiptir.