Ekranlarýmýza düþen her haberle biraz daha tükeniyoruz. Bir anne öldürülüyor bir þehirde, baþka bir yerde gencecik üniversite öðrencisi Ceren Özdemir, bir hapishane kaçkýnýnýn kurbaný oluyor. Özgecan’ýn acýsý dün gibiyken onun için üzülen Þule Çet’in katilleri uzun bir hukuk mücadelesinin ardýndan müebbete mahkum oluyor. Emine Bulut’un ‘ölmek istemiyorum’ çýðlýðý kulaklarýmýzdan gitmiyor. Güleda’nýn gülen yüzünü solduran alçak cinayetin peþi sýra sosyal medyada yaptýðý bu korkunç iþi büyük bir soðukkanlýlýkla ilan ediyor. Katillerin kimi planlý ve hesaplý iþliyor bu cinayetleri, kimi öfkeyle kendini kaybettiðini söylüyor. Ama giden canlar geri gelmiyor.
Daha geçen hafta Kadýna Yönelik Þiddetle Mücadele Günü’nde sivil toplumdan devletin en üst kademesine kadar pek çok mecrada onlarca konuþma yapýlmýþ, kamu spotlarý ile farkýndalýk oluþturmaya çalýþýlmýþtý. (elbette býçak gibi kesilmesini beklemiyorduk ama) bir hafta sonra kadýn cinayetlerinin kaldýðý yerden devam ediþini nasýl okumak lazým?
Emine Erdoðan, geçen hafta Kadýna Yönelik Þiddete Karþý Uluslararasý Mücadele Günü programýnda yaptýðý konuþmada, “Kadýna yönelik þiddetin sadece fiziksel yönüyle deðil, ekonomik ve psikolojik yönleriyle de ele alýnmasý gerekir. Hukuki düzenlemelerden kültürel normlarýn yorumlanmasýna kadar her alanda yapýlmasý gerekenler var” demiþti.
Erdoðan, “BM raporuna göre, dünyada her gün 137 kadýnýn, eþi ya da bir yakýný tarafýndan öldürülüyor. 2017’de dünyada kasten öldürülen kadýn sayýsý 87 bindi. Bu kadýnlarýn 30 bini eþinin ya da bir yakýnýnýn saldýrýsý sonucu yaþamýný yitirdi.” hatýrlatmasýnda bulunmuþ, “Elbette rakamlar ortada. Fakat bu rakamlar, eskiden sessizliðe gömülen hadiselerin artýk görünür olduðu þeklinde de okunmalýdýr. Bugün kadýnlar haklarýný arayabiliyorlar. Kendilerine yönelik iþlenen suçlarý utanýp gizlemiyorlar” þeklinde konuþmuþtu.
Erdoðan’ýn “Mahrem alan, þiddetin uygulanmasýna zemin olduðu anda, insan haklarý ihlali baþlamýþ demektir. Böylesi bir durumda mahremiyet ortadan kalkar. Söz konusu olan þiddetse, kol kýrýldýðýnda, yen içinde kalamaz. Sýfatlarý ne olursa olsun, insanlar hiçbir þekilde birbirlerinin sahipleri olamazlar. Erkekler kadýnlarý mülk edinemezler. Üstünlük iddia edemezler. Kimsenin bir baþkasýnýn bedensel ve ruhsal bütünlüðünü zedeleyici eylemler gerçekleþtirmeye hakký yoktur. Kadýn cinayetleri haberlerine dönüp baktýðýmýzda, faillerin, sebep olarak kýskançlýk, namus, boþanmayý istememe gibi nedenler sýraladýðýný görüyoruz” cümleleri de yaþanýlan acýlarýn kaynaðýna iþaret etmesi bakýmýndan çok önemliydi.
Zira uzun yýllar aile içinde yaþanan olumlu, olumsuz her þey ‘mahrem’ sayýldýðý için toplumun çekirdeði olan bu kurumda var olan bütün arazlar ‘kol kýrýlýr yen içinde kalýr’ denilerek gizlendi. Elbette ailenin mahremiyetinin korunmasý önem taþýyor. Buna karþýlýk aile iliþkilerindeki arazlar çözümsüz hâl aldýysa hele de taraflarýn birbirine þiddeti söz konusu ise ‘aile arasýna girilmez’ kalýbýný bir kenara býrakmak ve maðdurun yanýnda yer almak gerekiyor.
CÝNAYETE MAZERET ÜRETÝLMEZ
Ancak þiddeti ve cinayetleri önlemek için yürürlüðe konulan yasalar, önleyici tedbirler, tüm dünyada ‘Kadýna Yönelik Þiddeti Önleme’ adýyla gündem ve farkýndalýk oluþturmak için ihdas edilen günler ile mesafe kaydedilse de bu kronikleþen sorun ne yazýk ki kolay kolay çözülebilecek gibi görünmüyor. Toplumun büyük bir kesimi cezalarýn yeterince caydýrýcý olmadýðý konusunda hemfikir. Ne gariptir ki sosyal medyaya çöreklenen küçük bir ‘muhafazakar’ grup kadýn cinayetlerini önlemek için çýkarýlan yasalarýn ve alýnan önleyici tedbirlerin ‘aileleri daðýttýðý’ gerekçesiyle ortalýðý ayaða kaldýrýyor.
Ýnsan olmaktan uzaklaþan ve iletiþim becerilerini yitiren ‘erkekler’ (Bu tamlamada bütün erkekler kastedilmemektedir. Bilhassa ‘Ýnsan olmaktan uzaklaþan’lar vurgusu yapýlmýþtýr.) sürekli bir takým gerekçeler üreterek kýzýný, kýz kardeþini, eþini, eski eþini, kayýnvalidesini, sokaktan geçen herhangi bir kadýný, arkadaþ olma teklifini reddeden birini kolayca insanlarýn gözü önünde, güpegündüz yaralýyor ya da öldürebiliyor. Toplum bu vahþete karþý çýksa da kendi hastalýklý zihin yapýlarýný meþru kýlmak için dinde ve gelenekte yeri olmayan kabulleri topluma dayatanlar ise neredeyse ‘kadýn cinayetleri’ni mazur görebiliyorlar.
Tam da bu yüzden zihniyet dönüþümü konusunda hýzlýca adýmlar atýlmasý, çocuk yaþlardan itibaren insan olmak, merhamet, aile içinde saðlýklý iletiþim gibi baþlýklar altýnda eðitimler verilmesi büyük önem taþýyor. KADES gibi uygulamalar koruyucu olsa da þiddet gören kadýnlarýn bireysel olarak kendilerini savunmaya yönelik donanýmlara sahip olmalarý da bu acýlarýn son bulmasý adýna ilk akla gelen çarelerden.
"Þule Çet davasýna öncelikle kamuoyu vicdaný sahip çýktý. Sonra da dava sürecini STK’lar dikkatle takip etti. Bu bakýmdan elbette STK’larýn ve toplumun meseleyi sahiplenmesi etkili oluyor."
ÞÝDDET UYGULAMAK ACÝZLÝKTÝR
Kadýn cinayetlerinde sizce en temel etken nedir? Neden erkekler özellikle ‘eþ’ini ya da ‘eski eþini bu kadar kolay öldürebiliyor?
Kadýn cinayetlerinin birden çok sebebi var maalesef. Yerleþik kadýn-erkek algýsýnýn erkeklere kadýnlar üzerinde “gerekirse” fiziki tasarrufta bile bulunabileceðini öðrettiði için kadýna yönelik þiddetin ve kadýn cinayetlerinin hemen ortadan kaldýrýlabilmesi ne yazýk ki mümkün deðil. Bir baþka büyük mesele, deðiþen dünya (ve elbette baðlý olarak ülke) koþullarýna uyum saðlayamayan özellikle erkekleri görüyoruz Zamanýn ürettiði sorunlarla baþa çýkamayan ve sýkýþtýðý yerde þiddeti çözüm yolu olarak gören bir tipoloji bu. Biz de o yüzden “þiddet uygulamak acizliktir” diyoruz zaten. Bu farkýndalýk çalýþmalarý, caydýrýcý/önleyici yasal düzenlemeler, toplumsal bilinç ve diðer her tür çalýþmanýn eþ güdümlü olarak ve sabýrla yürütülmesi gerekiyor ki esaslý bir zihniyet dönüþümü saðlanabilsin. Artýk þiddeti konuþmadýðýmýz, en azýndan asgariye indirdiðimiz günleri görebilelim.
Þule Çet davasýndan çýkan kararý nasýl deðerlendiriyorsunuz? Bu tür davalarda emsal teþkil eder mi? Kadýn kuruluþlarýnýn kadýna þiddet davalarýna müdahil olmasý yahut sosyal medyada oluþan kamuoyu ve hassasiyet sonucu ne ölçüde etkiliyor?
Þule Çet davasý kamuoyu vicdanýnýn sahip çýktýðý bir dava. Dosyanýn esasýný bilmeden yorum yapmamayý prensip olarak tercih ederim ama burada izninizle kamuoyuna yansýyan þekli üzerinden bir deðerlendirme yapacaðým. Baþlangýçta soruþturma süreciyle ilgili ciddi endiþe ve eleþtiriler vardý biliyorsunuz. Kamuoyu vicdaný sahip çýktý Þule Çet davasýna öncelikle. Sonra dava sürecinde de dikkatle takip etti STK’lar davayý. Bu anlamda, kamuoyunun ve STK’larýn takibi, en azýndan davada dikkatli bir yargýlamanýn yapýldýðý hususunda ikna etti toplumu.
Davanýn sonucuna gelince, sanýklardan birine müebbet hapis cezasý verildi biliyorsunuz. Ýyi hal indirimi yapýlarak aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet hapis cezasý verilmemiþ olmasý eleþtirildi kararda. Nitekim Aile Çalýþma ve Sosyal Hizmetler Bakaný sn. Zehra Zümrüt Selçuk Bakanlýk olarak karara bu yönden itiraz edeceklerini açýkladý. Bunu çok olumlu buluyorum. Ancak her hal ve þartta Þule Çet davasýnda, sürecin baþýndan bu yana baktýðýmýzda, karar, adalet isteyen gönülleri bir parça teskin edici niteliktedir. Ve elbette bu yönüyle dahi emsal olacak niteliktedir.
Hukuki yaptýrýmlar kadýn cinayetlerinin önlenmesinde yeterli olur mu? Cinayetlerin ise ardý arkasý kesilmiyor. Çözüm nedir sizce?
Hukuki yaptýrýmlar bir sonuca iliþkindir. Suç ortaya çýkar ve cezalandýrma müessesesi öyle devreye girer. Faili cezalandýrmak evet kamu düzenini saðlamak açýsýndan önemlidir ama gideni geri getirmiyor maalesef. Oysa bizim asýl yapmamýz gereken suçun hiç iþlenmemesini saðlayabilmektir. O halde ne yapalým da hiç kadýn cinayeti iþlenmesin? Asýl üzerinde yoðunlaþmamýz gereken kýsmý burasý kanaatimce.
“Deðiþen dünya koþullarýna uyum saðlayamayan erkekleri görüyoruz. Zamanýn ürettiði sorunlarla baþa çýkamayan ve sýkýþtýðý yerde þiddeti çözüm yolu olarak gören bir tipoloji bu.”