Diyelim farklı zamanlarda giysi, takılar, ayakkabı, çanta, makyaj malzemesi hatta parfüm satın aldınız. Gardırobunuzda yeteri kadar kıyafetiniz var. Var da herhangi bir davete gitmek istediğinizde kolay mı ne giysem, ne taksam, hangi kokuyu sürsem kararını vermek; “Bu olur ama altına bu olmaz”, “Şunu giysem üstüne ne giyeceğim?”, “Bu takılar da hiç uymadı”. Diyelim sonunda karar verildi. Ayakkabı meselesini henüz çözmediniz. “Keşke geçen gün gördüğüm ayakkabıyı alsaydım!” söylenmeleri. Bitmeyen keşkeler. Zavallı aynalar canları olsa çoktan çıkmıştı!
Sanıyor musunuz ki o çok bilinen, klasikleşmiş fotoğraflardan birer kare çekilmiş olsun. Mümkün mü? Sanatçı konuyu belirlemek, ışık tercihi, çekim saati, hangi objektifi kullanacağını, hangi odak uzaklığını seçeceği üzerine düşünür. Birkaç kare, bazen onlarca kare çekebilir aynı yerde ve aynı konu üzerine. Ressamların eskizleri gibi düşünün. Bizim bitmiş halini gördüğümüz eser için kimbilir kaç yap-boz, kaç leke, kaç figür, kaç renk denemiştir.
FOTOĞRAFIN GÜCÜ HABERİ OKUTUR
Gazete ve dergilerde boşuna değildir fotoğraf yönetmenlerinin olması. Onlarca fotomuhabiri, her olayla ilgili yüzlerce görüntü... Sonra okur alır eline açar sayfayı, konu başlığından sonra, bazen hemen fotoğraflara bakar. Fotoğrafın gücü haberi okutur. Eğer fotoğraf yönetmeni de fotoğraf çeken, eski bir fotomuhabiri olursa onun seçimi fotoğrafı çekeni de çoğunlukla mutlu eder.
Resim seçicileri bilir misiniz? Televizyonlardaki programlarda göreceklerimize onlar karar verir. Stüdyodaki kameralardan gelen görüntüleri seçmek ve yayına sokmak onların işidir. Sonuçta orada canlı izleyenlerin bir çift gözü var ve nereye bakarlarsa orayı görürler. Oysa biz ekran başındakilerin her kamera kadar gözü vardır.
Suadiye sahilinde yürürken denize bakan iki ağaç görünce “Acaba ne seyrediyorlar?” deyip izlemeye başladım. Aynı şeyi görüp görmediğimizden pek emin değilim ama aklıma “İki ağaç arasından akan hayata dair kesitler” konusunu getirdiği kesin. Dikey bir kompozisyonda (kadraj) karar kılıp beklemeye başladım. Tabii önce ışığı ölçtüm; örtücü hızı/ shutter 1/125 ( saniyenin yüzyirmibeşte biri), diyafram F:14, beyaz ayarı/white balance güneşli/sunny, İSO/ASA 125, odak uzaklığı 40 mm’de sabitledim.
Tahmini bir saatlik gözlemimde bazen sahilde bisiklet kullananlar, yürüyüş yapanlar, kitap okuyanlar ve daha neler neler... Bir film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp geçti. Biri hariç iki ağaç arasından geçenleri yönlendirmedim. Sadece o kısa çekim anına karar verdim. Zaten o kadar çabuk oluyordu ki her şey istesem de ikinci bir şansım yoktu. Son bir kare için beklerken genç bir hanım soldaki ağaçın gölgesine portatif bir sandalye açıp kitap okumaya başlayınca gölgede belli olmayacağından birkaç metre önde oturmasını rica ettim. Sanatsever hoşgörülü insanlara rastlamak ne güzel. Bu seriden, bir sergide ya da kitapta hangisini kullanabilirim diye düşünecek olursak ne olurdu?
Ben düşündüm ürettim, seçim sırası sizde...