Darülaceze: 124 yıldır gönülleri ısıtıyor
ABONE OL

Darülaceze; kadın-erkek, yoksul, sakat ve kimsesiz çocukları korumak için, Sultan II. Abdülhamid Han tarafından 1895 yılında yaptırılarak hizmete sunulan düşkünler yurdu. Osmanlı’dan kalan kendi nizamnamesi ile yürüyen yarı özerk bir kuruluş olan Darülaceze, 2011 yılından beri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı. 124 yıldır yuvasızların yuvası olan Darülaceze bugün de aynı hizmet aşkı ile kimsesizlerin yanında. 31 Ocak’ta yeni yaşına girecek bu değerli kurumu yöneticisi ve sakinleri ile konuşalım istedim. Gözlerinin içi gülen teyzeler, amcalar ile sıcacık bir yuva burası. Darülaceze, sakinlerinin ikinci bahar yaşadıkları belki de ömür boyu hasret kaldıkları aile ortamını tattıkları bir yer. Birbirlerine yoldaş olmuşlar. Darülaceze’nin bu kadar yıl ayakta kalmasının sebebi sanırım maneviyat dolu bu ortam. 

Darülaceze’nin kuruluş hikâyesi zor zamanlara dayanıyor. Darülaceze Başkan Hamza Cebeci şöyle anlatıyor: “O yıllarda savaşlardan dolayı canını kurtarmak isteyenler İstanbul’a sığınmış. Bu insanlar meydanlarda milletin paçalarına sarılıp dileniyorlardı. Padişah bunu duyunca Darülaceze’nin kurulması emrini veriyor. Burada yoksul insanların yanı sıra çocuklara da bakılıyordu. Çocuklar burada eğitilip bir zanaat sahibi yapılıyordu.” şeklinde konuşuyor. 

DEVLETİ AYAKTA TUTAN İNSANLARA VERİLEN HİZMET

Bugün de aynı amaca hizmet eden kurumun kapasitesi 550 kişi. Bunların 50’si çocuk. Çocuklar ayrı bölümde kalıyor. Yetişkinler de sağlık durumlarına göre farklı dairelerde kalıyorlar. Darülaceze’de kalan 0-6 yaş arası çocuklar daha sonra Çocuk Esirgeme’ye ya da Bakanlığa bağlı kurumlara gönderiliyor. Çocuk ve yatalak bakmanın kolay olmadığını belirten Cebeci, “Milleti, devleti ayakta tutan bu insanlara verilen hizmettir. Burada 24 saat elektrik, su, doktor, hizmet, hemşire var. Bizim burada verdiğimiz hizmet yurt dışında çok pahalı.” diyor. Darülaceze içerisinde cami, fırın, ziyaret merkezi, rehabilitasyon merkezi ve kilise bulunuyor.  

Darülaceze’de kalmak için misafirlerin 60 yaşın üzerinde olması; Şizofren, Demans, Alzheimer ya da bulaşıcı hastalığı olmaması; İstanbul doğumlu ya da İstanbul’da en az beş yıl yaşamış olması gerekiyor. Bazen bu kıstaslara uymayan kişileri de aldıklarını söyleyen Cebeci şunları aktarıyor: “Burada yıllarca kaldıktan sonra Alzheimer olmuş birini yollamıyoruz. Daire 9’da ağırlıklı bu tip sakinlerimiz kalıyor. Bulaşıcı hastalığı olanları da tedavi olduktan sonra alıyoruz. Beş yıl İstanbul’da kalmış olması lazım diyoruz çünkü Anadolu’da mahalle baskısından çekinenler İstanbul’a gelip yaşlısını buraya bırakıp gider ve biz bunun önüne geçemeyiz.” 

Devlet artık ihtiyaç sahiplerine yatalak hastalara maddi yardım ediyor. Bu durumun buraya gelenlerin sayısını azalttığını vurgulayan Cebeci, binlerce insana evde bakım hizmeti verildiğini belirtiyor. Avrupa’da da bu tarz yardımların olduğunu ancak bizdeki kadar bol olmadığını söyleyen Cebeci, Darülaceze benzeri bir kurumun Almanya’da da kurulması için çalışmalara başladıklarını anlatıyor: “Türkiye, Almanya’daki mağdurlarına da sahip çıkacak. Almanya’da da huzur evi, bakım evi var. Hatta daha modern ve mekanik olabilir. Ama insanların geleni gideni yok. Bizim burada ziyaretçi sayımız çok fazla. Bizde maneviyat, ruh var. Buradaki insanların inancı, mezhebi ne olursa olsun örfi bir anlayışla yaşlıya mağdura bakmanın artı bir değer olduğuna inanıyoruz. ” 

ABDÜLHAMİD’İ İNDİREN ZİHNİYET DEVAM EDİYOR 

Darülaceze gibi bugün de ayakta olan birçok kurumu insanlığa kazandıran II. Abdülhamid Han’ın toplumda hak ettiği şekilde tanınmadığına dikkat çeken Cebeci sözlerini şöyle tamamlıyor: “O günün şartlarında kendisini tahttan indirenlerden 1913 Sivas milletvekili buraya geliyor ve diyor ki ‘Bu zalim bunları millet için değil kendi saltanatı için yaptı’. Oysa Abdülhamit gitti ama yaptığı eserler burada kaldı. Bugün de aynı kafa devam ediyor. Havalimanı, tünel, Marmaray yaparsın yandaşlara para kazandırmak için derler. Böyle bir mantık olabilir mi? Artısı eksisi ile II. Abdülhamit’i iyi tanımak lâzım. Herkes zamanına göre değerlendirilmeli. Bu millet asil bir millet. Yeryüzünde ezilen mazlumların umutla baktığı yer Türkiye’dir.”  

“Darülaceze sadece Türk milletinin değil, insanlığın ortak değeri. Buraya gelenlerin dini, ırkı, mezhebi önemli değil.”şeklinde konuşan Cebeci, “Darülaceze’de yapılan bilimsel bir araştırma burada kalanların daha geç depresyona girdiğini gösteriyor.” diyor.

GÜLŞEN BARTINLI: KEŞKE DAHA ÖNCE GELSEYDİM 

“Ne çocuklarım ne de torunlarım gelmediği için artık üzülmüyorum. Çünkü burada bir sürü evlat ve torun sahibi oldum. Bizi o kadar çok ziyarete gelen var ki. Hatta bazen hediye bile getiriyorlar.” diyen Gülşen Bartınlı, 75 yaşında. Darülaceze’ye geleli 5 buçuk ay olmuş. Buraya ilk geldiğinde etrafa boş gözlerle baktığını söyleyen Gülşen Teyze yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Yıllarca Rumeli Hisarı’nda yaşadım. 46 yıl evli kaldıktan sonra eşimi kaybettim. Acı tatlı çok güzel zamanlarımız oldu. Eşime maddi manevi destek oldum. Hiçbir zaman ‘Kemal benim ayakkabım eskidi’ demedim. 5 evladımız vardı. Bir de torun büyüttük. Eşimden sonra iki çocuğumu kaybettim. Diğer iki oğlum da bana bakmak istemedi. Darülaceze’ye müracaat ettiğimde çocuklarım olduğu için beni kabul etmek istemediler. Yaşadıklarımı anlatınca beni aldılar. Çok acı günler geçirdim. Hastalıklarla uğraştım. 

Ömrümün 25 yılı hastanelerde geçti. Tansiyon, şeker ve kalp rahatsızlığım var. Buraya geldiğimde önce beni yadırgadılar. Daha sonra kendimi sevdirdim. Şimdi huzurluyum. Keşke daha önce gelseydim. Oda arkadaşım Mihriban Hanım ve burada yapmaya başladığım bebekler sayesinde hayata yeniden başladım. Bebek yapmayı Turgay Usta’dan öğrendim. Dört buçuk ayda 42 bebek yaptım, sattım. Gelirleri yine bize kalıyor. Hem kendime hem de arkadaşlarıma faydam olduğu için mutluyum. Burada benden daha zor durumda olanlar var o yüzden halime şükrediyorum. Elim ayağım tutuyor, aklım yerinde çok şükür.”   

TALİP AYDOĞAN: BURASI BİZİM EVİMİZ 

Talip Aydoğan beş yıldır Darülazece’de kalıyor. Feriköy’de oturduğu evin yanmasından sonra taşındığı bodrum katı da sel basınca evsiz kalan Talip Amca’yı ailesi de terk ediyor. 65 yaşındaki Talip Amca’nın ikiz çocukları olmuş ancak çok yaşamamışlar. Onların acısını hâlâ yaşıyor. Daha önce birçok işte çalışan Talip Amca şimdi Darülaceze’de yer alan rehabilitasyon merkezindeki atölyede resim yapıyor. Atölyeye girdiğimde gözlerime inanamadım. O kadar güzel çalışmalar vardı ki. Bu eserlerin bir kısmı yakın zamanda Esenler Belediyesi ile Darülaceze Başkanlığı’nın ortak projesi olan resim sergisinde Dr. Kadir Topbaş Kültür ve Sanat Merkezi’nde sanatseverlerin ilgisine sunulmuş. Tam bir sanatçı disiplini ile çalışırken ziyaret ettiğimiz Talip Amca Darülaceze’deki yaşamını ve sanat hayatını şöyle anlatıyor: “Burada çok mutluyum. Bir kaç defa ameliyat oldum. Şimdi ilaç kullanıyorum. İyi bakıyorlar burada bize. Bir sürü arkadaşım var. Ziyaretçiler de geliyor. Bizim size ihtiyacımız var. Sizleri gördükçe kendimize geliyoruz. Günümün büyük bir kısmını resim yaparak geçiriyorum. Resim yapmaya çocukken başlamıştım. Ama burada ilerlettim. Sabah sekizde iş başı yapıyorum. 11’e kadar çalışıyorum. Sonra yemek yiyip ilaçlarımı içip tekrar geliyorum. Saat 3’e kadar resim yapıyorum. Bazen bende inanamıyorum bu  resimleri yaptığıma. Resim yapmak terapi gibi. Burada birçok etkinlik düzenleniyor. Büyük bir aileyiz. Burası bizim evimiz.” 

MEDENİYETİMİZE, İNANÇ İLKELERİMİZE DÖNMEMİZ ŞART 

Batı’da aile yapısının çöktüğüne dikkat çeken Hamza Cebeci, “İngiltere Londra’da binden fazla sığınma evi var. Almanya’da 235 bin nüfuslu bir şehirde 39 tane huzur evi var. Bu toplumun yok olduğunun göstergesidir. O yüzden burada çalışan psikologlara diyorum ki ‘Siz Batı’dan aldığınız psikolojik metotlarla bırakın başka insanları kendinizi düzeltmezsiniz. Bizim kendi kadim medeniyetimize, inanç ilkelerimize dönmemiz lazım.’ Batının dedikleri yeterli olsaydı batıda aile çökmezdi. Biz dünyaya örnek olmak zorundayız. Çünkü bizim inandığımız Kur’an’da Allah kendine iman etmeyi ve sonra da ana babaya itaat etmeyi emrediyor. Bugün insanlar merhametsizleşiyor, her şeyi paradan ibaret görmeye başlıyor. Ancak bunlar insanı mutlu etmez. Dünyada intihar oranı artıyor. Bunun nedeni maneviyatsızlık. Bu maneviyatsızlığı biz düzelteceğiz. 6 buçuk asır dünyayı adaletle yöneten ecdadımızın gittiği yolda gitmek lazım. Adaleti Batı’dan bekleyemeyiz. Dünyada gücünü insanları sömürmek için kullanmayan tek medeniyet biziz. Yeni kurulacak dünya düzeninde öncülüğü millet olarak biz yapmalıyız.” şeklinde konuştu.