Devrim rüyasının fakirliğe yenildiği hayal ülke: Küba
ABONE OL

Seyahatlerimde destinasyon seçerken öteden beri baz aldığım kriterler var; en çok hayallerim sonra tarihi ve kültürel yapı, elbette doğa ve o ülkenin insanlarının yaşam tarzı ilgimi çekmeli.. Ve tabi enine boyuna düşünüp ekonomik göstergelerimi tahlil ederek çıkarım yola! 

Bu kez çocukluğumdan beri hayalim olan 1960’ların 1970’lerin sadeliğinde fakir ama mutlu insanların ülkesi Karayip Denizi’nde yer alan ada ülkesi Küba’yı tercih ettim. 

9 günde Küba’yı keşfetmek çok mümkün olmasa da cebimde güzel anılar, vizörüme yansıyıp hafızama kaydettiğim şahane fotoğraflarla döndüm memlekete. UNESCO’nun yaptığı bir araştırma dünyada en çok ziyaret edilmek istenen ülkeler arasında ilk sırada KÜBA’yı gösteriyor. 

Küba denilince akla ilk gelen isim Küba Devriminin efsanevi lideri Che Guevara ve devrimden sonra ülkeye 50 yıl Başkanlık yapan ve iki buçuk yıl önce hayatını kaybeden Fidel Castro. Çoğunluk gibi benim de Castro sonrası komünizmin son kalesi olan Küba’daki dokunun değişeceği düşüncesi, bu ilginç coğrafyanın  bir an önce seyahat listemde ilk sırayı almasına neden oldu. Küba seyahati için ideal zaman sıcak ve nemden dolayı Aralık-Mayıs ayları arası. Lakin uzun tatil imkanı olmayanlar ve daha ekonomik olsun diyenler için Temmuz ve Ağustos da tercih edilebilir. 

KÜBA'NIN GÖSTERMELİK YÜZÜ: HAVANA

Küba’da ikinci durak Başkent La Habana. Küba denilince akla ilk gelen Havana’nın rengarenk boyalı, kimi yıkılmaya yüz tutmuş evleri, sokaklarda kafelerde ağızlarında puroları, fırfırlı neon renklerde elbiseleriyle dans eden kadınları, elbette 1960’lardan kalma fuşyadan, mora, sarıdan turuncuya vintage arabaları. Kendinizi arada çimdikleyip ‘zamanda yolculuğa mı çıktım’ sorusunu sormanız mümkün. 

Aslında tüm bunlar Küba’nın bize gösterilen şenlikli ve makyajlı yüzü. Makyajı silindiğinde göreceğiniz  1 cuc bahşiş almak için anı fotoğraflarına ağzında purosuyla gülümseyen Kübalılar, uzun savaşlardan ve ambargodan çok yorgun! Bütün bunları başkentin arka sokaklarında gezerken, karakol isimli devlete ait minik marketlerden alışveriş yaparken, sokaklarda turistlerden sabun, krem, oje isteyen kadınlardan, yüzünde bin yaş ifadesi olan çocuklardan anlıyorum. 

TURİSTE BANKAMATİK GÖZÜYLE BAKILIYOR 

Küba sanıldığı gibi ucuz bir ülke değil! Hatta Avrupa’nın birçok ülkesinde harcayacağınız paranın iki katıyla gitmenizi tavsiye ederim aksi takdirde açıkta kalabilirsiniz. Turistler için kullanılan para birimi 1 avroya neredeyse eşit olan CUC. 

Küba’da sistem neredeyse bahşiş üzerine kurulu. Devletin Turizm Bakanlığı’na bağlı rehber aylık 13 avro maaş alıyor, devletin verdiği evde yaşıyor, çocuklarını devlet okutuyor ve temel gıdaları da devlet belirli limitlerle karneyle veriyor. En çok para kazanan meslek 40 avro ile doktorlar. Ülke tıp eğitimi ve kanser, diyabet gibi hastalıkların tedavisinde de son yıllarda revaçta. 

Küba’da devlete bağlı oldukça konforlu otellerde konaklamanız mümkün. Fiyatlar sezona göre değişiyor fakat geceliği 15 CUC ile 20 CUC arasında değişen ve Kübalıların Casa dediği evlerinde de konaklayabilirsiniz. 

Ülkenin sembolü haline gelen 1960’lardan kalma renkli Amerikan arabaları ile 10-15 km yol gitmek için 20-25 CUC ödemeniz gerekiyor ama benim gibi sıkı pazarlık kabiliyetiniz varsa 10 CUC’a çekebilirsiniz ücreti. Şehir içinde ulaşım için COCO taksiler de kullanılıyor, onlar biraz daha pazarlığa tabi ve ucuz. İnternet ülkede ciddi problem ve oldukça pahalı. Türkiye’de hizmet aldığınız GSM şirketlerinin Küba ile anlaşması neredeyse yok. O yüzden Küba’daysanız internet detoksuna girmeniz gerekiyor. 

Küba’da halk turistleri bankamatik gibi görüyor. Fotoğraf çektirdiğinizde 1 cuc, tuvalet 1-2 cuc bahşiş gerektiriyor, vermek istemezseniz ısrarcı değiller. Yemek yiyeceğiniz ortalama bir restaurantta 15-35 CUC ödemeniz gerekiyor. Kübalıların gittiği mekânlarda ise yemek işini 5-10 CUC’a halletmeniz mümkün. Ülkede inek eti yemek yasak, tavuk ve balık tavsiyemdir. 

KÜBA’DA YAPILMASI GEREKENLER 

• Havana ya da yerel isimle La Habana’ya adım attığım anda ilk sürpriz rehberim Tolga Turan’ın hediyesi Che’nin sembol haline gelen beresi oldu. Neredeyse tüm Küba’yı hem 45 derece sıcaklıktan koruduğu için hem de Che hayranlığım sebebiyle bu bereyle gezdim. Küba tropikal bir ada ülkesi ve muhteşem bir doğaya sahip, o sebeple kısa bir Havana gezisinin ardından yaklaşık 150 km mesafede ülkenin tatil beldesi Varadero’ya ulaşıyoruz. 

• Varadero beyaz inci misali kumları, tropikal ağaçları, turkuaz mavisi deniziyle akılları baştan alacak güzellikte. Şehir 1960’taki rejim değişikliği öncesi Havanalı zenginlerin yazlığıymış aslında. Küba’nın Kemer’i de diyebiliriz bir bakıma. Tesisler genellikle üç, dört yıldızlı. Yemeklerde çok sıkıntı çekmiyorsunuz. En kötü benim gibi balık, mango, ananas ve muzla idare etmeniz mümkün. 

• Varadero’ dan Bahama adalarının bazıları çok yakın katamaran ile bir saatte yolculuk edebilir muhteşem manzara eşliğinde gününüzü geçirebilirsiniz, yunuslarla yüzmek de cabası. 

• THY’nın direkt uçuşu olmasına rağmen on üç saat süren yolculuk neticesinde bünyede vuku bulan jetlag’ın etkisinden çıkabilmek ve başkent Havana’nın sokaklarını keşfetmek için geziye Varadero’dan başlamak oldukça mantıklı, tavsiyemdir. 

DOĞAL GÜZELLİKLER VİNALES VADİSİ’NDE  

Küba’da konuşulan dil İspanyolca. Havana’nın old town olarak tabir edilen, müze, katedral gibi alanlarının yer aldığı sokakları oldukça güvenli. Çin mahallesinde ise biraz tedirginlik duymadım diyemem. Fakat ülkede suç işleme oranları oldukça düşük. Bir sarışın olarak Küba’da Norveçli ve İsveçli zannedilmeme rağmen yaptığım pazarlıklarla ‘’Yoksa sen Türk müsün?’’ sorusuna sıkça muhatap olmam Küba’da Türk turistler hakkındaki intibanın göstergesi sanırım. Halkın geçimini tütün ve şeker kamışı tarlalarında, puro atölyelerinde çalışarak ya da turizmle sağladığı Küba’da puro fiyatları hiç ucuz değil. Ortalama kaliteli bir puroya 5-7 CUC vermeniz gerekiyor.  Küba’nın doğal güzelliklerini keşfetmek, tütün tarlaları, çiftliklerini görmek için mutlaka VİNALES vadisine gidin derim. Vinales sahip olduğu biolojik çeşitlilik sebebiyle UNESCO’nun koruması altında. Küba’ya gitmişken Havana’daki Devrim Müzesi’ni, Che Guavera’nın mozolesinin de bulunduğu ve Küba Devrimi’nin hazırlığının yapıldığı Santa Clara’ yı mutlaka görmeniz gerekir. Gitmeden devrim tarihini okumanızı ve belgesellere göz atmanızı öneririm. Bir avuç insanla Amerikan destekli Batista yönetiminin nasıl yıkıldığını, ABD’ye Rusya’nın da desteğiyle nasıl kafa tutulup Kennedy yönetimini adeta parmaklarında oynattıklarını yerinde ve arşiviyle görmek oldukça heyecan verici. 

Trinidad bir masalın adı olmalı 

Küba’da geçireceğiniz zaman sınırlıysa bir geceyi mutlaka Trinidad’a ayırın. Küba adasında 1512 yılında kurulan Trinidad, kolonyal ruhu en iyi muhafaza etmiş yerleşim yeri. 1700’lerin dokusu hâlâ mevcut. O dönemde Karayipler’den ithal edilen şekerin Avrupa aristokratlarının gözdesi olması sebebiyle büyük servet yapan Trinidadlı tüccarlara ait saraycıklar bugün müze olarak geziliyor. 

İspanyol mimarisinden esinlenen rengarenk yapıların, arnavut kaldırımlı sokakların arasında gezinirken, kendinizi film platosunda hissedip, bu rüya bitmesin istiyorsunuz. Trinidad da UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Burada kafe ve lokantalar, pansiyon ve butik oteller, hediyelik eşyalar Küba’da gezeceğiz diğer yerlere göre biraz daha uygun fiyata.