Kadro efsanevi film banal

AMERÝKAN komedisi denen bir þey var. Üstelik ben bu türü de severim ve zaten Hollywood endüstrisi içinde vazgeçilmezdir.
 
Bazý filmler ‘komedi yapacaðýz’ diye iþi çok ileri götürür ve sergiledikleri düzeysizlik, filmi seyrederken gözlerimi
yorar. Toplumsal deðer yargýlarýný ‘tiye almak’ için sýnýrlarý o kadar zorlarlar ki geldikleri çizgi dejenerasyonu alkýþlamak
anlamýna da gelir. Bunun dýþýnda, çoðunlukla baþarýlý oyunculuk ve yönetmenlikler ile hepimizin eðlenmek için gittiði filmlerdir. Üstelik Türk sinemasýnda eksikliðini hissettiðimiz bu kategoriyle özdeþleþtirilebilecek oyunculara sahiptirler:
 
Jim Carrey ve Steve Martin’in yaný sýra birçok genç yýldýza komedyen sýfatýný rahatça yakýþtýrýrýz. Çünkü onlar komedi yapar, uzmanlýk alanlarý budur. Ýþte bu hafta vizyona giren Þans Ayaðýma Geldi filminin baþrolünde oynayan Adam Sandler da bu isimlerden biri. Çoðunlukla filmleri baþarýlýdýr Sandler’ýn. Mesela 50 Ýlk Öpücük, Click, Hayatým Yalan gibi gerçekten eðlenceli filmleri vardýr. Bazen dayanýlmaz filmlerin altýna imza attýðý da olur: Örneðin Zohan’a Bulaþma. O kadar düzeysiz espriler yapar ki demin saydýðýmýz filmlerde “Bu adam mý oynadý?” diyerek þaþýrýrsýnýz. Cinselliði
kullanýþý, aþýrý Yahudi propogandasý yapmasý, her türlü deðere saldýrmayý komiklik sanmasý insaný çýldýrtýr. Þans
Ayaðýma Geldi ise neyse ki bu kadar düzeysiz deðil. Ama sinema adýna hiç bir deðerinin de olmadýðýný söyleyebilirim.
Hem Sandler’ýn oyunculuðu hem de senaryo berbat. Bu durumun yönetmenden kaynaklanýyor olmasý çok muhtemel. Ama söz konusu komedi ise bütün suç yönetmene yüklenemez. Çünkü komedi filmlerinde komedyenlerin her þeyin üzerinde hakimiyeti vardýr. Diðer türlerden çok daha fazla film yönetmenden çok oyuncunun sorumluluðundadýr. Çünkü komedyen hem diyaloglarý yazar hem de kendi tarzýný yönetmene kabul ettirir. Kýsacasý filmin yönetmeni Tom
McCarthy filmin baþarýsýzlýðýnýn tek sebebi olamaz.
 
MUCÝZE GÖREMÝYORUZ
 
Gelelim Adam Sandler’a: Az önce de deðindiðimiz gibi filmlerinde inanýlmaz bir Yahudi propogandasý var. Onun yaptýðýný Hollywood’ta Müslüman bir isim yapsa köktendincilik suçlamasýyla sýnýrdýþý edilir. Sadece bu da
deðil. Her þeyi ‘miþ’ gibi yapýyor. Yani güya eþcinsellerin yanýnda duruyor ama espirileri hep aþaðýlayýcý. Siyahlarý
savunuyor ama hep ABD’de Afroamerikanlar için kliþe hakaretleri filmlerinde komedi için kullanýyor. Filmde Dustin
Hoffman ve Steve Buscemi gibi çok iyi isimler de yer alýyor. Ama bu iki isim de konuk oyuncu deðerinde bile deðiller.
En küçük bir etkilerini veya onlarýn mucizelerini göremiyoruz. Filmin güya sürprizi neredeyse daha ilk dakikadan
belli oluyor.
 
Filmin konusunu kýsaca anlatayým: Max Simkin günlerini kuþaklardýr ailesine ait olan dükkâný iþletmekle geçiren bir ayakkabý tamircisidir. Her zaman dükkâný terk edip dünyaya açýlmanýn, yeni yerler görmenin hayalini kurar ancak tek yaptýðý bu hayali gerçekleþtiren insanlarýn eskittiði ayakkabýlarý tamir etmektir. Max’in sýkýcý hayatý, dükkânýn bodrumunda bulduðu baba yadigârý makinenin sihirli güçleri olduðunu fark ettiðinde sonsuza dek deðiþecektir. Max’in babasýný Dustin Hoffman, komþusu berberi ise Steve Buscemi canlandýrýyor. Filmin sonuna doðru estirilen havadan bu öykünün devam filmlerini de seyredebileceðimiz ihtimali hissediliyor. Yandýk desenize