'Kangallar sezgili hayvanlar'
ABONE OL

Şehir hayatı içinde bunalıp yayla havasını özlediğimden mi, köpekleri de en az kediler kadar sevdiğimden mi bilmiyorum ama Şule Köklü’nün Baltar adlı romanını bir solukta okudum. Elbette yazarın mahareti en önemli etken. Zira son âna kadar ‘Şimdi ne olacak?’ diye merakta bırakıyor okuru. İnsanların bencilliği, kangalların vefası, her şeye rağmen vicdanın galip gelmesi romanın ana eksenini oluşturuyor. Tatlı bir aşk hikâyesi de eşlik ediyor Baltar’ın macerasına. Şule Köklü’nün ikinci romanı bu. İlki Yanık Maske ile çoktan mim konulmuş isminin yanına. Hece Öykü ve Karabatak dergilerinde öyküleri yayınlanan Köklü’ye Baltar’ın nasıl ortaya çıktığını sorduk. 

Baltar kim? Roman kahramanı olarak neden bir Kangal’ı seçtiniz? 

Baltar, romana ismini veren beş köpekten biri. Kangal köpekleri bugüne kadar Türk edebiyatında herhangi bir romana konu olmamıştı ve büyük bir boşluktu bu. Beyaz Diş romanı üzerine Ali Ural hocamla konuşurken Sivaslı bir yazar olarak bunu neden benim yapmadığımı sordu. O gün karar verdim yazmaya. 

Kangallarla tanışıklığınız ne zaman başladı?  

Tâ çocukluğuma uzanır bu tanışıklık. Çocukluğum ve ilk gençlik çağlarım köy, yayla ve kasabalarda geçti. Sürü peşinde koşan birçok kangal tanıdım. Romanı yazmaya karar verdiğimde yine de iki yılı bulan bir hazırlık dönemim oldu. Köse Dağ ve Bey Dağı’nın yaylalarını gezdim. Çobanlarla konuştum. Kangal çiftliklerine gittim. Bol bol seyrettim onları. 

Romanı yazarken onlarla ilgili neler öğrendiniz? En şaşırtıcı özellikleri ne mesela? 

Kangallar sezgili hayvanlar. Bize benzeyen yanları çok. Romanda beş ayı kapsayan bir zaman dilimi vardı. Bu dar zamanda çocukluktan yetişkinliğe bir kangal köpeğini yazmam zordu. Matematik hesabıyla bu sorunu hallettim. Doğumundan ölümüne kadar geçen süreyi beş köpeğe serpiştirdim. Her biri birkaç erdemi taşıyordu. Yağız çiğliği ve çıraklık dönemini yansıttı. Üç yetişkin kangal vardı romanda, Baltar, Devir ve Suna. Bunlar yetişkinlik dönemini bize anlatan kangallardı. Baltar, sabrı ve vefayı, Devir aklı ve dostluğu, Karabaş, ağırbaşlılığı ve bilgeliği temsil ediyordu. Hepsindeki özellikleri toplayınca yine iyi bir kangal köpeğini veriyordu bize. Kangal köpeklerini seyrederken düşmanı tanımaktaki maharetleri, hasım olduğu köpeklerle daha büyük düşman karşısında organize davranışları ve sürü içinde ciddi bir iş bölümü yaptıklarını görmek hayli şaşırtmıştı beni.  

Romanda ana kahraman Baltar adlı kangal. Onun sahibi olan bir de çoban var. Ama herkesin adı olmasına rağmen çobanın adı hiç geçmiyor. Neden? 

İlk romanım Yanık Maske’de imam kahramanımın da ismi yoktu. Romanın başından sonuna kadar imam özel isim olarak devam etti. Baltar’da çoban kahramanıma da isim vermek istemedim. Çünkü bu çoban her çobanı temsil etsin istedim. 

Çobanımız şehirde okuyup yaylaya dönen bir genç. Onu toprağa, dağlara döndüren nedir? 

Çobanın bizim inancımızda ve kültürümüzde kıymetli bir karşılığı vardır. Köylü şehirlinin gözünde cahildir. Benim tanıştığım onlarca çoban vardı. Yüksekokul mezunu olanlarla karşılaştım. Duruşlarındaki derinlik onları cahil olarak yazmamam gerektiğine inandırdı beni. Ve buna inancım tam. Romandaki çoban dağlara, doğaya aşık bir genç. Bu konuda hayat bilgisi daha geniş. Ölen anne, baba ve kardeşlerinin mezarlarını doğanın bir parçası olarak görüp vefa gösteriyor. Şehri tercih etmemesinin bir sebebi de bu. Dağlar onun için sınırsız bir özgürlük alanı. 

Son dönemde hayvanlarla ilgili ciddi bir hassasiyet oluştu. Bununla birlikte sokağa bırakılan başıboş köpeklerin tehdit oluşturduğunu düşünenler de var. Köpekler hele de kangal gibi özel bir cins üzerine roman yazmak üzere bunca kafa yormuş biri olarak bu konuda sizin fikriniz nedir? 

Evet hayvanlarla ilgili bir hassasiyet olduğu kesin. Olmalı da. Dünyanın tek sahibi insanlar değil ki. Hayvanlar doğanın içinde olmalı. Şehir hayatına uyum göstermekte zorlanıyorlar. İnsanlar fıtratlarını bozarken hayvanları konuşmak ne kadar doğru. Evet o üzücü olayı duydum. Bunlar bir kangal köpeği değil. Çok sık rastlanan bir durum da değil. Hayvanların neden saldırdığını iyi tespit etmek gerek. Bir olayla topyekûn bütün hayvanlar suçlu görülmemeli. Bu büyük bir haksızlık olur. 

Bizde hayvanları kişileştirme, onlara insansı özellikler yükleme çok eskiden beri varolan bir gelenek. Mesnevi’de de doğu klasiklerinin pek çoğunda da bunu görürüz. Siz bu anlamda nasıl bir arka plandan hareket ettiniz? Ya da tamamen özgün bir anlatım mı tercih ettiniz?

Yaratılmış her şeyi kendi duygularım üzerinden değerlendiririm. Bir taşa tekme attığımda o tekmeyi kendi vücudumda hissederim. Hayvanlar bizim dilsiz dostlarımız. Onlar da acı duyar kendi âlemleri içinde. Hayvanlar da küser kaç kez şahit oldum. Küsmeyi bilen başka şeyler de bilir. Romanı yazmaya başlamadan önce kahramanlarımla tanışırım. Bir süre yakından takip ederim onları. Bu çoban da olur kangallardan biri de. Hepsiyle aylarca dolaştım. Sonra mekân belirledi kendini ve seyir başladı. Onlar oynadı ben yazdım. Kangal köpekleri en çok sürüye yakışırdı, sürünün peşine taktım. Çobansız sürü olmazdı. Çobana bir aile gerekirdi. Ve bir mekân. Yayla olsun istedim. Köy hayatını bildiğimden kendi yönünü kolay buldu kalem. Ama şunu da eklemeliyim zor bir roman oldu.