Meğer hepimiz bir milletmişiz
ABONE OL

Temel ismiyle övünen bir Karadenizli’nin büyükdedesi Diyarbakırlı Şeyhmus, ‘Ötüken yolu yokuştur, kafaları tokuştur’ diyen bir Yozgatlı’nın Nico, Biji Apo diyen bir Hakkarili’nin Bursalı Alparslan, ‘Koca Trakyalıyız be ya’ diyerek Avrupalı kimliğiyle övünen bir Tekirdağlı’nın Karamanlı Selçuk, ‘Beyaz Türklüğü’yle geçinen İstanbullu’nun ise aslında göçebe Toroslu bir yörük... Bu isimler ve doğum yerlerinin, etnik ve dini mesajlar da verdiğini söylemeye gerek bile yok! E-devlet kapısında ‘soyunu’ sorgulayanların sosyal medyadaki paylaşımı, bireysel kimliklerde küçük çaplı bir şok yaşatsa da vatandaşlık üst kimliği ve toplumsal barış yönünde büyük bir adım oldu. 1928’de Harf Devrimi ve 1934’te Soyadı Kanunuyla ‘hafızasından’ kopan Türk milleti, ‘kökleriyle’ ve ayrımcılığa yer vermeyen medeniyetiyle yeniden tanıştı. Açılan devlet arşivleriyle ‘toplumsal bölünme korkusu’ duvarı aşıldı, Osmanlı ve Selçuklu döneminde olduğu gibi etnik ve dini kimliği ne olursa olsun herkesin Türk milleti, vatandaşlığı kimliğiyle birleşmesinin önünü açan sessiz bir devrim yaşandı. 

2009 yılında hayata geçirilen e-devlet internet portalı, neredeyse devlet kapılarında ihtiyaç duyduğunuz her türlü evrakı parmak ucuna getirdi ama bugüne kadarki kullanıcı sayısı 80 milyonluk Türkiye’de 19 milyondu ve günlük kullanım sayısı bir milyondu. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, kendi kayıtlarındaki kişilerin soy ağacı bilgilerini e-devlet’te paylaşınca, kullanıcı sayısı yaklaşık 24 saatte 8 milyona ulaştı. Her birinin anne, baba veya çocuklardan oluşan dört kişilik ailesi ve etki alanı olduğu ve bu bilgileri onlarla paylaştıkları düşünülürse, 24 milyon gibi neredeyse bir ülke nüfusu kadar insanın ‘soyunu’ bilmediği veya daha fazla bilgi edinmek istediği gerçeği ortaya çıktı.

‘SOYUMUZU’ HATIRLADIK

Türkiye, adeta gece uyumadı ve soyunu sopunu araştırdı, bulduğu sonuçları sosyal medya hesaplarında paylaştı, yorumlar yaptı. Aslında Osmanlı İmparatorluğu, dünyada en iyi arşiv sistemi olan devletlerden biriydi. Ama Arap alfabesinden Latin alfabesine geçildiği 1928 yılından bir süre sonra arşivleri okuyup ‘soy kütüklerini’ yeni nesillere aktaracak insan kalmadı. 1934’de Soyadı Kanunu çıktığında, o döneme kadar bir tür soyadı işlemi gören unvan ve lakapların kullanımı yasaklanıp ‘arı Türkçe’ yeni soyadları verildiğinde, insanlar sanki yeni doğmuş ve 1934’den öncesi yokmuş gibi yeni bir hayata başladı. 

BÖLÜNME PARANOYASI AŞILDI

Bugün Türkiye’nin geldiği noktada, üç-dört kuşak öncesi dedesini, hele annesinin soy ağacını bilen sayısı neredeyse bir avuç insan kalmıştı ki zaten kökleri araştırmak veya konuşmak bile adı konulmamış bir sakıncalı durum hale gelmişti. Yunanistan’dan Ermenistan’a, ABD’den Almanya’ya, bu ülkede yaşayan insanların etnik ve dini kökenlerine yönelik yayınlanan harita ve makaleler, bu korkuyu adeta ‘bölünme paranoyasına’ dönüştürdü. Soy ağacı arşivlerinin vatandaşlara açılması, bu noktada korku duvarlarını yıkan tam bir sessiz devrim yaşattı. Devlet, zaten arşiv kayıtlarından dolayı kimin hangi orijinden olduğunu biliyordu. Kayıtları açarak  ‘Ben bu etnik kimlikleri önemsemiyorum, önemli olan insanların ülkesine vatandaşlık bağıyla bağlı olması’ dedi. Vatandaşlarına ise etnik ve mezhepsel kimliklerini ayrıştırıcı değil büyük bir milletin parçası olarak düşünmenin yolunu açtı. Alt-üst soy arşivlerinin ortaya çıkması, insanların zengin-fakir, taşralı-şehirli, Türk-Kürt-Ermeni-Rum-Arap, alevi-Sünni ayrımlarının anlamsızlığını ortaya koydu. Geçmişte, asırlarca aynı bayrak altında tek bir millet olduğumuzu, et ve tırnak gibi kaynaştığımız ve yine öyle olmamız gerektiğini hatırlattı. Sosyal medyadaki milyonlarca paylaşımdan en çok yorumlananlarının, hep yeniden millet olma bilincine yönelik içerikler olması da bunun sağlaması oldu. 

Türkiye’yi on yıllardır ‘karıştırma’ aracı olarak kullanılan etnik ve dini köken oyuncağı da eskisi kadar kullanışlı bir araç olmaktan çıktı. Türk milleti, Cumhuriyet devrimlerinin yan etkileriyle bir gecede köklerinden koparılmıştı. E-devlet’te alt-üst sorgulama kayıtlarının açıldığı 14 Şubat 2018, kökü büyük imparatorluk ve medeniyetlere dayanan Türk milletinin geçmişiyle tanıştığı bir gün olarak kayda geçti. 

ADI KONULMAMIŞ BİR TOPLUMSAL BARIŞ PROJESİ

Milyonlarca insanın soyunu araştırmasının, sosyolojik ve tarihsel boyutu da vardı şüphesiz. Sosyolog Ömer Faruk Sofuoğlu ve tarihçi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun, hem akademisyen hem de ‘soy ağacını araştıran’ iki kardeş olarak tespitleri ilginç. E-devlet’teki paylaşımdan önce kendi alt ve üst soylarını devlet arşivlerinde araştırmaya koyulan Sofuoğlu kardeşler, 1934’ten sonra ailelerinin 500’ün üzerinde farklı soyadıyla Türkiye’nin her şehrine, her mesleğine ve her siyasi görüşe dağılmış olduklarını gördü. Onların ortak görüşü de, devlet arşivlerindeki soy ağaçlarının vatandaşlara açılmasının toplumsal barışa yönelik büyük bir adım olduğu yönünde.

Ömer Faruk Sofuoğlu: Sosyolojik olarak insanların açlık, barınma, cinsellik gibi fizyolojik ve kendisini ‘toplumda gerçekleştirmesi’ gibi sosyal içgüdüleri vardır. E-devlete bir gecede milyonlarca insanın soyunu araştırmak için başvurması, bu içgüdülerden kaynaklanıyor. iç güdüleri birleştirdiğinizde, kişilerin toplumsal aidiyeti oluşuyor. 14 Şubat’ta, insanların alt ve üst kimlikleri örtüştü. Kimliğimizin eksik parçası tamamladı. Toplum, atasını buldu. Böylece geçmişlerini buldular, asırlardır bu topraklarda yaşadıklarını gördüler. Böylece bu ülkeye olan aidiyet ve millet olma duyguları kabardı. Adeta ‘Millet hafızası’ geri geldi. Bu ülkeye, biyolojik aidiyet yerine kültürel aidiyetin yolu açıldı”

Ebubekir Sofuoğlu: Türk milletinin kökleriyle olan bağları Cumhuriyet devrimleriyle kopmuştu. Osmanlı›dan bu yana arşivler üzerinden araştırma yapamaz hale gelmiştik. Hem soyadlarımız hem de alfabemiz değişmişti. Şimdi, insanlar 1850’li yıllara kadar olan soy ağaçlarını öğrenmeye başladı. Böylece, birbiriyle çatışan toplumsal gruplar veya halklar, aslında tarihsel olarak akraba topluluklar olduğu gördü. İmamesinden kopmuş tespih taneleri yeniden bir araya geldi. Göreceksiniz, Türk milleti ve vatandaşlığına aidiyet duygusu çok hızla kuvvetlenecek. İnsanların etnik ve mezhepsel kimliklerini gizlemesi veya bununla övünmesinin anlamı kalmadı.