On binlerce Türk esirin acı durağı: Nargin Adası
ABONE OL

Hazar Denizi’nin Bakü açıklarındaki, Nargin Adası I. Dünya Savaşı sırasında Ruslar tarafından esir kampı olarak kullanıldı. Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal ettikleri Kars, Erzurum, Ardahan gibi bölgelerde ellerine geçirdikleri esirleri, asker sivil ayırmaksızın, bu adada yıllarca sürecek zorlu bir esaret hayatına mahkum etti.

Sarıkamış Harekâtı sonrası esir düşen Türk askerleri Nargin Adası’ndaki bu kampa yerleştirildi, ardından yeni savaşlar, yeni tutsaklıklar ile başlayan esaret altındaki hayatlar savaşın sonuna kadar devam etti…

Ruslar işgal ettikleri yerlerde yalnızca askerleri tutsak etmekle yetinmediler. Yaşı 80’i geçenler, iki yaşından 15 yaşına kadar on binlerce esir götürüldü bu ölüm adasına. Prof. Dr. Okan Yeşilot ile ölüm adasında yaşanan trajik hikâyeleri konuştuk. 

Nargin Adası’nın Türklerin mazisindeki yeri nedir? 

Ruslara esir düşen Türkler, Omsk, Tomsk, İrkutsk, Samara, Kazan, Nijni Novgorod, Bakü ve diğer şehirlerde özel kamplara götürülüyorlardı. Askeri esirlerden genellikle erler ve alt rütbeliler Bakü’de bırakılıyor, subaylar ise kaçmalarını önlemek maksadıyla Sibirya’da Çin hududuna yakın İrkutsk’a gönderiliyordu. Rusların sivil, asker demeden Türk esirlerini tuttukları yerlerin başında Bakü gelmekteydi. Kafkas Cephesi’nden binlerce esir nakli yapan trenler, Bakü’ye geldiklerinde esirlerin bir kısmını burada bırakıyor, diğerlerini Sibirya’ya naklediyordu. I. Dünya Savaşı esnasında, adada tutulan esirlerin bulunduğu şartlardan dolayı Azerbaycanlı Türkler tarafından “Arsa-i Kerbela”, “Makber” gibi çeşitli isimlerle anılan ve yılanlarıyla ünlü olduğu için “Yılan Adası” da denilen Nargin, Hazar Denizi’nde, Bakü’ye deniz yoluyla 45 dakikalık mesafede bulunan 3 bin 100 metre uzunluğunda ve 900 metre eninde 3,5 kilometre kare büyüklüğe sahip olan bir adadır. 

Bu adada toplam kaç esir vardı? Adaya götürülenler sadece Türk askerleri miydi?

Kampta 400 kişinin bakılabileceği bir hastane vardı ancak yeterli sağlık hizmeti sunulamadığından tedavilerle esir doktorlar ilgileniyordu. Kamp koşullarının verdiği olumsuzluklar sebebiyle ölüm olayları anormal derecede artınca kamp yönetimi, esirleri başka bölgelere sevk ederek bu sorundan kurtulmaya çalıştı. Nargin’den İstanbul’daki yetkililere yazılan 7 Mayıs 1915 tarihli bir mektupta; kamp koşullarının ağırlığı, havanın sıcak olduğu, yoğunluk nedeniyle barakalarda 240 kişi yatıldığı, içme suyunun çok kötü olduğu ve kendilerine yardım edilmesini istiyordu. Adada Alman, Avusturya-Macaristan ve Bulgar kökenli esirler de kalmıştı. Ancak bu milletlere ait esir sayıları hiçbir zaman Türk esirlerinden fazla olmadı. Çeşitli dönemlerde adada 3 bin ila 6 bin arasında Türk esiri kalmıştı.

Kampa göndermeden önce sorguya alınıyorlar mıydı?

Ruslar, esir aldıkları Türk askerlerini cephe gerisine götürür ve kayıt işlemlerini yapardı. Kayıt işleminde esirin adı, lakabı, sınıfı ve ihtisasları resmi olarak kayıt altına alınırdı. Ardından sağlık kontrolünden geçirilen esirler, Türkçe bilen bir Rus subayı tarafından sorgulanırdı. Esire nasıl bir muamele yapılacağı, hangi kampa gideceği hatta yaşamasına dair her karar bu subayın elindeydi. Gece yarısı uykularından uyandırılarak kamp dışına çıkarılan bazı esirler, kampta sorumlu olduğu düşünülen birkaç kişi tarafından öldürülmek istenmişti. 

Adanın şartları nasıldı?

Adaya ilk gelenlere içi saman dolu şilteler verilmişti. Yatak, yorgan, yastık yoktu hatta sonradan gelenlere şilte dahi verilmemişti, doğrudan kuru tahta üzerinde yatıyorlardı. Kampın yemekhanesi ve çamaşırhanesi yoktu. Düzenli ilaçlama olmadığı için kamp şartları sağlık yönünden iyi değildi. Adada esirlerin kullanabileceği iki adet tuvalet vardı. Deniz kenarında son derece pis, duvarı ve çatısı olmayan bu tuvaletleri özellikle geceleri kullanmak son derece tehlikeliydi çünkü denize düşme riski vardı. Geceleri ve kuvvetli rüzgarlarda bu tuvaletleri kullanamayanlar, barakalardaki fıçıları kullanıyordu.  

Susuz, kurak ve yılanlarla dolu olduğu bilinen bu adada ne gibi can alıcı olaylar oldu?

“Amele ve Saldat Vekilleri Şûrası Hususi Komitesi” Nargin’deki durumu incelemek üzere bir heyet gönderdi. İncelemeler sonunda, adada esirlerden günde otuz kişinin öldüğü, bunlardan çoğunun ishal ve salgın hastalıklardan dolayı hayatını kaybettiği, bin üç yüz hasta ve yaralı bulunduğu fakat Nargin’deki hastanenin 400 kişilik olmasından dolayı hastaların çoğunun barakalarda yattığı, yiyecek ve içeceklerinin bulunmadığı yetkililere bildirilmişti.

Neriman Nerimanov, Hümmet Gazetesinin 28 Kasım 1917’deki 21 no’lu nüshasında “Göz Yaşı Dökdürten Cezire” makalesi ile bu kamplardaki durumu son derece çarpıcı bir üslupla dile getirdi: Keşke bir deri bir kemik bedenleri sıfatsız yüzleri görmeseydim. Keşke “efendim su, yemek” sözlerini duymasaydım. Keşke çıplak, dudakları soğuktan titreyen, yüzleri morarmış annesiz-babasız küçücük çocuklarla konuşmasaydım. Keşke başları tuğlanın üzerinde can veren yiğitlerle karşılaşmasaydım! Bin iki yüz insan evladı ölüm sırasında duruyor. Altı bini ise buna hazırlanıyor. Tifo mu? Veba mı? Veya başka bir bulaşıcı hastalık bunları adaya kurban edecek.

Adada ölen esirler nerelerde defnedildi? Kaç şehit verdik? 

Esaret hayatını Nargin’de geçiren Türk askeri Süleyman Nuri hatıralarında şöyle naklediyor: Adanın kuzey tarafı ucuna, ölen esirleri gömdüklerini işittiğimiz yeri görmek ve onları ziyaret etmek için bir gezinti yaptık. Orada yegâne açık bulunan bir çukura yaklaştık. Yarı yarıya dolu olan çukurun içine atılmış ölüleri, üzerlerine kalın bir tabaka kireç serpildiği için sayamadık. Bizden kıdemli olan erler çukurların ellişer kişilik kazıldığını ve dolunca kapatıldığını söylediler. Artık biz de ölümle hayat arasında fark görmek hissinden mahrum olanlara döndük.

Firar edenler var mıydı?

Bütün risklere ve zorluklara rağmen Azerbaycan Türkleri savaşın seyrinin Osmanlı Devleti lehine dönmesine katkı sağlamak ümidiyle Nargin’den esirlerin kaçmasını sağladı. Kayıklarla adaya giyecek, erzak taşıyan Azerbaycan Türkleri adadan esirlerin kaçırılmasına yardım ettiler. 

Kafkasyalı Türk gençlerince kurulan “Kafkasya Müslüman Talebeleri Komitesi” bizzat Türk esirlerin kaçırılması faaliyetlerine iştirak etmiş, birçok esir kaçırma olayında, Cemiyet-i Hayriye ile birlikte çalışmışlardır.