Star Cumartesi Oscar Söyleþileri’nin ikinci konuðu Bulgaristan’ýn Oscar aday adayý filmi Aga’nýn yönetmeni Milko Lazarov. Lazarov ile bu yýl 7.’si düzenlenen Boðaziçi Film Festivali’nde bir araya geldik ve hem filmini hem sinemasýný hem de izleyici profilleri hakkýnda konuþtuk. Aga, Lazarov’un ikinci uzun metrajlý filmi ve birçok film festivalinde yarýþmýþ bir yapým. 40’ýn üzerinde ödülü bulunan Aga, genellikle en iyi film ve en iyi yönetmen dalýnda ödüller almýþ. Veselka Kiryakova’nýn yapýmcýsý, Kaloyan Bozhilov’un görüntü yönetmeni olduðu filmin senaryosu ise Milko Lazarov ile Simeon Ventsislavov’a ait. Filmin konusu ise þöyle: Nanook ile Sedna, kuzeyin karla kaplý coðrafyasýnda atalarýnýn geleneklerine göre hayatlarýný sürdüren bir çifttir. Dýþarýdan bakanlara, vahþi doðanýn ortasýnda, dünyada kalan son insanlarmýþ gibi yalnýz görünürler. Nanook ile Sedna’nýn geleneksel yaþam biçimleri, yavaþ yavaþ ama kaçýnýlmaz bir biçimde deðiþmeye baþlar. Avlanmak giderek zorlaþýr, hayvanlar anlaþýlmaz nedenlerle ölürler, buzullarsa her yýl daha erken erir. Düzenli olarak ziyaretlerine gelen Chena, dýþ dünyayla da, bir anlaþmazlýk yüzünden uzun zaman önce onlarý terk etmiþ olan kýzlarý Aga’yla da aralarýndaki tek baðlantýdýr. Sedna’nýn saðlýðý bozulunca Nanook, eþinin dileðini yerine getirme isteðiyle, Aga’yý bulmak üzere uzun bir yolculuða çýkar…
MEKÂNSIZ BÝR FÝLM…
Aga, iki temel eleþtiriden oluþuyor. Biri iklim deðiþikliði. Ýkincisi ise insanlýk. Buradan hareketle yönetmene bu filmin bir propaganda filmi olup olmadýðýný sorduðumda þunlarý söylüyor: “Evet, bu bir propaganda filmi. Tabii ki filmimde iklim deðiþikliði ile ilgili yönetmen olarak aktivist bir tavrým da var. Çünkü benim, sizin ve hepimizin evi olan dünyanýn gidiþatýyla ilgili bir þeyler söylemek, ayný zamanda insanlarýn doðayla olan iliþkisi üzerine bir film yapmak istedim. Asýl ilgilendiðim þey küresel güçler veya büyük toplumlar deðil. Daha bireysel ve kaybolan kültürler ve toplumlarla ilgileniyorum. Ve bu büyük küresel toplumlarýn küçük toplumlarý kötü bir þekilde etkilediðini düþünüyorum.” Filminde anlattýklarýnýn Bulgar kültüründen veya yönetmenin hayatýndan izler taþýyýp taþýmadýðýný sorduðumda ise þöyle cevap veriyor Lazarov: “Anlattýklarým sadece Bulgaristan kültürüne özel bir þey deðil. Dünyanýn her yerinde genelde aileler ayný durumda. Bütün aileler çocuklarýný sever. Tabii ki dünyadaki bütün ailelerin durumunu ve neler yaþadýklarýný bilemem ama kendi ailemi biliyorum. Ýki çocuðum var. Ve en iyi onlarý gözlemliyorum. Onlardan yola çýkýyorum anlattýklarýmda. Aile üyelerimle aramda çok büyük bir duygusal baðlantý var. Yani bu filmi Bulgaristan ile iliþkilendiremeyiz. Bu hikâye dünya üzerinde kalan son aileyle ilgili bir metafor. Ayrýca filmi yaparken hikâyenin tam olarak nerede geçtiðiyle ilgili hiçbir iþaret býrakmadým. Bir ýrk tanýmlamasý yapmadým. Sýrp da deðiller, Fransýz da. Onlar sadece dünya üzerinde kalan son aileler gibi. Bunun ne Bulgaristan ile ne de baþka bir ülkeyle alakasý var. Bu hikâye Türkiye’de de çekilebilirdi. Anadolu’daki bir aileyle Ýstanbul’da yaþayan kýzlarýnýn arasýnda geçen bir hikâye de olabilirdi. O zaman her þey yine ayný olurdu. Hikâyenin nerede geçtiðinin bir önemi yok. Mekânsýz bir hikâye benim anlattýðým.”
EKSÝ 35 DERECEDE FÝLM ÇEKÝMÝ…
Film çekimleri Rusya’nýn Sibirya bölgesinde ve Yakutistan olmak üzere iki farklý yerde gerçekleþmiþ. Çekimlerin 38 gün sürdüðünü söyleyen Lazarov, çekimin ilk gününde havanýn -35 derece olduðunu daha sonraki günlerde havanýn ýsýnmaya baþladýðýný belirtiyor. Ayrýca dünyanýn en büyük 3. nehri üzerinde de çekimlerin yapýldýðýný dile getiren baþarýlý yönetmen çekim süreciyle ilgili þunlarý söylüyor: “Açýkçasý o kadar da zor deðildi. Filmi 35 mm’de çektik. Analog ses sistemi kullandýk. Hiçbir þey dijital deðildi. Eðer bu filmin çekiminde ve sonraki post-prodüksiyon aþamasýnda dijital teknoloji desteði kullansaydýk dürüst olmazdýk. Ýklim deðiþikliðinden yani çok insani bir meseleden bahsediyoruz. Dolayýsýyla bunu ne kadar dürüst ve doðru bir þekilde aktarýrsak o kadar samimi olurduk. Biz de öyle yaptýk. Ayrýca bu hava þartlarýnda dijital ekipmanlar zarar görebilir ve çalýþmayabilirdi.”
KISA LÝSTEYE GÝRMEYÝ ÇOK ÝSTÝYORUM
Filminin Bulgaristan’ý temsilen Oscar’a aday adayý gösterilmesi konusunda ise þunlarý söylüyor Lazarov: “Oscar kampanyalarýnýn nasýl iþlediði ile ilgili çok fazla bir bilgimiz yok. Açýkçasý Oscar’ý kazanmak gibi çok büyük hayallerim de yok. Ancak 93 aday adayý tarafýndan 10 filmden oluþan kýsa listede olmayý tabii ki çok istiyorum. Ama eðer olmazsa da hayal kýrýklýðý yaþamayacaðýz. Dediðim gibi Oscar’ý asla anlamýyorum. Çok fazla jüri var, insan var. 9 bin Oscar üyesi var. Onlarýn hepsinin filmimi görmelerini nasýl baþaracaðýmý, sistemin nasýl iþlediðini bilmiyorum. Orada çok büyük bir kargaþa var. Filmimin seçilip seçilmemesi çok önemli deðil. Çünkü bu durum filmimi kimin gördüðüyle ve kimlerin oy verdiðiyle ilgili. Bunu kontrol etmek gibi bir lüksüm de yok. Ama umuyorum ki kýsa listeye girer ve bir þeyleri deðiþtirir. Bu beni çok mutlu eder.”
BENÝM DERDÝM EÐÝTÝMLÝ ÝNSANLAR…
Konu bir þekilde baðýmsýz ve ana akým sinema karþýlaþtýrmasýna geldiðinde ise Lazarov bu ayrýma kesinlikle katýlmadýðýný söylüyor ve sadece iyi ya da kötü film ayrýmýnýn olmasý gerektiðine dikkat çekiyor. Yapýlan filmlerin topluma hitap etme ve anlaþýlabilirliði konusunda ise þunlarý söylüyor: “Bir yönetmenin filmiyle bütün topluma ayný anda hitap etmesi çok zor. Ben istesem de komedi filmi yapamam. Çünkü benim perspektifim farklý. Eðer insanlarý düþünerek bu filmleri yapmaya kalksaydýk baþarýsýz olurduk. Benim derdim eðitimli ve entelektüel insanlar. Eðitimli olmayan insanlar deðil. Herkes bir þekilde eline bir kitap alýp okuyabilir. Eðer bir filmi anlayamýyorlarsa veya bilgileri yoksa bu onlarýn kendi problemi. Bugünlerde herkes hükümetleri yargýlamaya çok eðilimli. Ama aslýnda problem hükümetler deðil, insanlarýn kendisi. Her yerde bir kütüphane var. Ve internet elimizin altýnda. Herkes bir kitap açýp okuyabilir ve bilgiye çabucak ulaþabilir. Eðer bunu yapmýyorlarsa bu onlarýn problemi. Hükümetin veya film yapýmcýlarýnýn problemi deðil. ‘Ben eðitimsizim. Çünkü hükümet yüzünden bu haldeyim’ demek kolay. Ama kimse zor yolu tercih edip de gidip bir kitap alýp okumuyor.”
ÝNSANLAR SADECE EÐLENMEK ÝSTÝYOR…
Bu konuya çok fazla kafa yorduðunu dile getiren Lazarov, ayný zamanda Bulgaristan’da bir film okulunda eðitmenlik yaptýðýný söyleyerek sözlerine þöyle devam ediyor: “Ýnsanlarý eðitmeye ve öðretmeye çalýþýyorum. Ama bir yerden sonra fark ettim ki onlarýn da efor sarf etmesi, zorluða katlanarak bir þeyler öðrenmeye gayret etmesi gerekiyor. Çünkü bugünlerde insanlar her þeyi çok kolay elde ediyorlar ve sadece eðlenmek veya eðlendirilmek istiyorlar. Ama hayatta bundan daha fazlasý var. Ve eðitimsiz insanlar maalesef hükümetin yanlýþlarýnýn altýna sýðýnýyorlar. Halbuki böyle yapmamalýlar. Zor da olsa kendileri için mücadele etmeleri, gidip neyse onu almalarý ve öðrenmeleri gerekiyor. Dünyanýn en önemli liderlerinden biri olan Mustafa Kemal Atatürk’ün o karanlýk zamanda bir askerle olan konuþmasýný hatýrlayalým. Asker Atatürk’e ‘Kitaplarý taþýmak için çantamda yer yok. Sürekli hareket halindeyim. Kitaplarý nasýl taþýyayým?’ diyor. Atatürk de ona þöyle yanýt veriyor: ‘O zaman silahlarýný býrak ve kitap taþý. Çünkü kitaplar yeni silahlardýr.’ Öyle ki kitaplar þu an silahtan daha önemli. Bu nedenle kitap okumak gerekiyor. Ne güzeldir ki o dönemde bile böyle þeyler söyleyen bir lider var.
Tabii ki o zamanlarda insanlar eðitimsiz olduklarý veya bir þeye ulaþamadýklarý için liderleri veya mevcut durumu suçlamakta kýsmen haklýydýlar. Ama þu anda her þeye çok kolay ulaþýlabiliyor. Ýnternet her yerde. Bilgi çaðýnda yaþýyoruz. Kitaplar çok ucuz. Ancak yine de insanlar þu kolaylýkta bile bilgiye ulaþmak için zahmet etmiyorlar. Böyle olmamasý gerekiyor. Eðer bilgi yoksa hiçbir þey yok demektir. Evet, ben zengin bir insan sayýlýrým. Evimde her þeyim var. Hiçbir eksiðim yok. Ama eðer bilgim yoksa hiçbir þey ifade etmiyorum. Ýnsanlara þunu söylemek istiyorum. Sürekli merak edin, merakýnýzý asla kaybetmeyin. Merak dünyadaki en önemli þeylerden biri.”