Üzerinden geçen yaklaşık 70 yılda II. Dünya Savaşı Nazi ve Yahudi imgelerini işleyen o kadar çok sanat eseri üretildi ki konuyu bir an için unutup sonra anımsamanın mutluluğunu bile yaşamaya imkan yok. Yeraltı karikatürizminin önemli temsilcilerinden ABD’li çizer Art Spiegelman’ın yayımlandığında fırtınalar kopartan yapıtı Maus, Nazi ve Yahudi soykırımı atmosferinde bir hayatta kalma hikayesi. Ancak her ne kadar bilindik bir iklimde de geçse de o bilinen romanlardan ya da klişelerden ibaret değil.
Nasıl ki ‘Dünyanın en iyi romanı’ tartışmasında ilk sırada yer alan Karamazov Kardeşler ile Savaş ve Barış adlı roman birbiriyle kıyaslanırken, Karamazovlar arasında yaşanan derin aile çatışmasının niteliği, Dostoyevski’nin bu başyapıtına birincilik atfedenlerin argümanı olarak kullanılıyorsa Maus da barındırdığı derin aile çatışmasıyla niteliğini keskinleştiriyor. Maus, bir çizer olan (Art Spiegelman’ın romandaki adıyla) Artie’nin 1980-1982 yılları arasında New York’ta yaşayan aşırı cimri, huysuz ve kalp hastası babası Valdek’ten o günlerin karikatürünü çizme isteği doğrultusundaki yaşam hikayesini anlatmasından oluşuyor.
KÜÇÜK RİCHEU’NUN DİNMEYEN YASI
Hikayenin Polonya-Almanya sınırındaki bölümlerinde Valdek’in biraz histerik bir genç kız olan Anja ile savaş öncesi tanışıp evlenmesi, fabrikalar kurup zenginleşmesi, ilk çocukları Richeu’nun doğumu, savaşın çıkması ve Polonya’daki yaşamlarının başta aile büyüklerinin gaz odalarına gönderilerek öldürülmesi, kendilerinin de ister izin kağıtları olsun ya da olmasın yaşadıkları tüm şehirlerde bir SS subayı tarafından sudan yere öldürülme korkusuyla bu sondan kılpayı kurtuluşları, en sonunda da girenin çıkamadığı Auschwitz Kampı’ndaki hayatları ve kavuşmaları anlatılıyor. Aynı zamanda soykırım öyküleri, çizgi romanın Valdek tarafından anlatımlarının yapıldığı dönemin New York ve Florida’sının atmosferiyle insan davranışları, Artie’nin çizgi romanın yaratma sürecindeki sancılarıyla iç içe geçerek veriliyor. Tüm bu Polonya-Almanya anlatısıyla romanın geçtiği günün Amerikası arasındaki hikayelerde öne çıkan iki unsur şu: Zaten histerik olan Anja’nın tüm o acılar ve ölümlerden kurtulduktan sonra ABD’de başladıkları yaşamlarında bir not bile bırakmadan intihar edişinin Valdek’e verdiği acı... Savaş sırasına ölümden sakınılmasına karşın yine de kaderin elinden kurtulamayan küçük Richeu’nun Naziler tarafından öldürülmesinin dinmeyen yası...
HESAP SORULABİLECEK TEK GÜÇSÜZ KİŞİ
Richeu’nun vefatı aynı hikayeden yüz binlercesinin yaşandığı, insanın acı çekmekten bile utandığı bir çağda meydana geldiği için Valdek ile Anja’nın hislerini içlerine atması ve savaş sonrasında yerleştikleri İsveç’te dünyaya gelen (hikayeyi de anlatacak olan) Artie’yi bir türlü ölen oğullarının yerine koyamamaları; dahası yaşamı boyunca belki de yaşanan tüm kötülüklerden ötürü hesap sorabilecekleri tek güçsüz kişi o olduğundan Artie’ye karşı suskun bir sorgulamanın izleri görünüyor. Zaten anne Anja’nın ardında tek bir not bırakmadan intihar etmesi, romanın son sayfasında da baba Valdek’in oğlu Artie’ye “Richeu” diye seslenmesi romanın derin aile çatışmasını ve dramatik yapısını oluşturuyor.
Maus’ta soykırıma uğrayan Polonyalı Yahudiler fare olarak resmedilirken Naziler kedi, Yahudilere yardım etmeyen ve onları öldürüleceklerini bile bile Nazilere ihbar eden Almanlar da domuz olarak yer alıyor. Bu niteliğiyle de Art Spiegelman babası Valdek’in çizgiler olmadan okunduğunda bile çok çarpıcı olan öyküsünün gücüne sığınmadan, kendi sanatıyla yapıtını ilk elden oluşturduğunu okuyucuya gösteriyor.