Savaşa göz hizasından bakmak
ABONE OL

Gözümüzün önünde yedi yıldır devam ediyor Suriye’de savaş. Katliamlar, korkunç ölümler, yerle bir edilen şehirler. Ve sağ kalanların ‘son yılların en büyük göçü’ olarak tanımlanan bir kaçışla, can havliyle kendilerine güvenli bir sığınak arayışları… Sınır komşusu olduğumuz Suriyelilerin bir kısmı Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine gitmeyi seçti. İmkân bulamayanlar Suriye sınırındaki kamplarda hayatlarını sürdürmek zorunda. Bir kısmı ise ülkemizin çeşitli şehirlerinde hayata tutunmanın yolunu arıyor. Asırlar boyunca göç alan ve göç veren bir coğrafya olmamıza rağmen Suriyeliler konusunda toplumumuzda ağır önyargılara sahip azımsanmayacak bir kitle var. Onların hangi zorunluluklarla bu ülkeye sığındığını görmezden gelip korkunç bir ayrımcı bakış geliştiren bu insanlara ‘ülkemize yerleştiler, ekmeğimize göz koydular, onlara her imkân sağlanıyor’ ezberleriyle bakmak yerine “Yarın bir savaş çıksa ne yaparsın?” sorusunu sordurmak gerekiyor. Yönetmen Andaç Haznedaroğlu da sanatçı sorumluluğunun hakkını vererek bu soruyu soran bir filme imza attı. 2017 yapımı film  çoğumuzun temas etmekten kaçındığı Suriyeli misafirlerimizin hayatına göz hizasından bakıyor. Savaşta ailesini kaybetmiş bir kız çocuğunun onların yokluğunu kabullenmeyip evine ve ailesine dönme çabasını konu alıyor film. Kadın bir yönetmenin hassasiyeti ve inceliği sinmiş Misafir’e. Sinemamızın yok saydığı ve yönetmenlerin kamerasını doğrultmaktan neredeyse kaçındığı bir başlık mülteciler meselesi. Vicdanları harekete geçirmek için çekilmiş bu tertemiz film, sinemamızın bu konudaki ayıbını örtmeye yetmez ama çok kıymetli bir çaba. Yönetmen Andaç Haznedaroğlu ile film hakkında kısacık konuştuk. 

Seyirciye sorduğunuz ‘yarın savaş çıksa ve öleceğinizi bilseniz ne yaparsınız?’ sorusuna sizin cevabınız nedir?  

Daha çok iyilik yapmak isterdim. Bir köy okulunda öğretmen olmak isterdim belki. Çocuklara yönelik eğitimle ilgili iyi işler yapmak isterdim. 

Devletin Suriyelilere eğitim, sağlık gibi pek çok konuda ücretsiz hizmet verdiği gibi bir algı var. Bu filmi yaparken kamplardan İstanbul’daki pek çok semte kadar Gerçekten ‘ayrıcalıklı’ bir durumları var mı?

Sadece Kızılay’ın ihtiyaçlı olanlara ayda 100 TL bağladığını biliyorum. Suriyeli olunca kiralar iki katı artıyor. Ben bu ayrıma taraf olamam. Savaş  bizim başımıza gelse, başka ülkeye kaçsak bizim aramızda da nargile içenler olacaktır. Göç hikâyesi her yerde aynı. Suriye göç meselesi Türkiye için çok büyük bir mesele. Bunun dünyanın sorunu olduğunu anlatmamız lazım .

Yapımcılar seyirci garantisi olmayan filme para yatırmıyor. Böyleyken siz böyle bir film yaptınız. Nasıl üstesinden geldiniz?

Sormayın gerçekten her aşaması çok zor bir filmdi. Keşke böyle gerçek filmler yapabilsek.

Eser vermenin ötesinde sanatçılara mülteciler konusunda nasıl bir sorumluluk düşüyor?  

Sanatçı gerçeğe ayna tutan kişi demek. Meseleyi doğru anlatan kişi demek. Mülteci hikâyesi ya da başka gerçek hikâyeler yapmak zorundayız. İnsanlar bu kadar magazine ve illüzyona kapılmışken doğru sanat eserleri de çıkacaktır diye umut ediyorum.

Filmde duygu sömürüsünden özellikle kaçınmanızın nedeni neydi?

Buna çok özen gösterdim. Bu tür şeyleri televizyonlar sürekli gösteriyor. İnsanlarda hiçbir değişim yaratmıyor. Ben derdin anlaşılması için bir hikaye kurdum. Umarım izleyende bir etkisi olur.

"Bu tür şeyleri televizyonlar sürekli gösteriyor. İnsanlarda hiçbir değişim yaratmıyor. Ben derdin anlaşılması için bir hikaye kurdum."