Gezi olayları sırasında el ele tutuşup hükümeti ve Başbakan’ı istifaya çağıran, ‘doğa’ sevgisiyle ülkeyi kaosa sürükleyen ‘bağzı’ sanatçılar şimdi de sırayla ‘Korkuyoruz’ röportajları vermeye başladı. Gezi’den bir sonuç çıkmayıp beklenen ‘devrim’ gerçekleşmedi ve bu tür bir kalkışmada aktif bir rol almalarına karşın Mehmet Ali Alabora dışında hiçbiri hakkında hukuki bir süreç başlatılmadı. Herkes setlere, ekranlara, bulundukları konumlara geri döndü. Gezi yüzünden bitirildiği iddia edilen Leyla ile Mecnun dizisiyle ilgili gerçekler bile kısa sürede ortaya çıktı. ‘Hâsılı Gezi’ dedikleri bir hevesti geldi, geçti.
Bu süreç sinema ve dizi sektöründeki ‘parlak’ pek çok ismin kariyerini etkilemedi doğrusu. Buna karşılık kimilerinin işlerinde bazı sarsıntılar olması da doğal. Hiçbir devrim -ya da yarıda kalmış devrim- sancısız, bedelsiz olmuyor. Ama anlaşılan o ki bu durum bile zoruna gitmiş Gezi’zedelerin. Bu yüzden paralel yayınlara verdikleri röportajlarda 80’leri aratmayan baskıcı bir dönemden geçtiğimizi, Cumhurbaşkanı’ndan nasıl korktuklarını ve bu yüzden kimsenin tek kelime edemediğini, sanatın nasıl baskı altında olduğunu tekrarlayıp duruyorlar. Üstelik işin ilginci, ‘Korkuyoruz’ başlıklı röportajlarda konuşan sanatçılar, eteklerindeki bütün taşları dökebiliyorlar. ‘E, o zaman sorun ne?’ diye merak ediyor insan.
Korkunun ecele faydası yok!
Sorun şu ki bu arkadaşlar kültür sanat gündemini pek iyi izlemiyorlar. Muhalif müzisyenlerin konserlerinde neler söylendiğini hiç duymuyorlar anlaşılan. Ya da pek çok özel tiyatroda iktidara ve Cumhurbaşkanı’na yönelik göndermelerin nasıl ustalıkla PR malzemesi olarak kullanıldığının farkında değiller. Festivallerin açılış ve kapanış törenlerinde, olur olmaz özel kutlamalarda sahnede eline mikrofonu alanın Gezi’ye selam göndererek başladıkları konuşmalarını, ülkeyi karanlıktan kurtaracaklarına and içerek bitirmelerini de hiç duymamışlar anlaşılan.
Mizah dergilerinin kapaklarındaki fütursuz ve saldırgan çizgiler de ‘özgürlük’ten sayılmıyor... Hele sosyal medyayı hiç takip etmedikleri ortada. Bu ülkede Adnan Menderes dönemi hariç Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, iktidara bu kadar rahat küfredilebildiği, hakaretler edildiği bir zaman dilimi yaşanmadı. Bütün bunları örneklemek için onlarca isim saymak mümkün ancak bu isimleri sıraladığımda ‘hedef göstermiş’ sayılacağım. Yani benim de bu anlamda bir özgürlüğüm yok ve bir tür baskı altındayım.
Eğer birileri bu kadar korkuyorsa, konuşamamaktan yakınıyorsa bunun sorumlusunu 12 yıldır sağlıklı bir muhalefet geliştiremeyen Türk siyasetinde aramalı. Korkunun ecele faydası yok. Mesele ‘milli iradeyi yok sayıp bu ülkeyi gericilerin elinden kurtaracağız’ paranoyası değil de sahiden yapıcı, sağlıklı ve bu ülkenin menfaatine bir muhalefet ve eleştiri dili geliştirmekse neden bunca zaman hiç denemediniz? Elbette, ‘Korkuyoruz’ deyip sansür edebiyatı yapmak daha kullanışlı malzeme...Bakalım önümüzdeki günlerde 'korkuyoruz' deme sırası kimlere gelecek...