ABD seçimlerinde  ne oldu?
ABONE OL

- Washington -

Medyamız Türkiye ile Amerika arasında 7-10 saatlik zaman farkını aşmakta zorlanmasaydı neredeyse ABD Başkanını Amerikalılardan önce ilan edecekti. Malesef ABD seçim sonuçları Türkiye’de televizyonların kapalı olduğu imsak saatlerinde belirmeye başladı. Gün doğduğunda ise televizyonlarımız Obama’nın yeniden başkan seçildiğini büyük ölçüde sadece tv’lerde çalışanlarına ve reytingde yüzde bile çıkaramayacak bir kitleye haber veriyordu.

Gün boyu seçici delegeler, en fazla oyu alıp nasıl seçim kazanılmadığını, Siyasi Aksiyon Komitesi, yüksek mahkeme, Ohio, sağlık reformu, bütçe açığı, oto sanayisi, Florida senaryosu, zencileri ve hispanikleri defalarca duyan Türk izleyicisinin kafasında nasıl bir seçim canlanmıştır kestirmesi zor. Ama heralde tv yorumcularının büyük bir kısmının iddia ettiği “Amerikan halkının seçimlere ilgisizliği” klişesinden sonra bizim medyanın yoğun ilgisini hem de seçim sonucu belli olmadan Türk halkının anlamakta zorlandığını söylemek yanlış olmayacaktır.

2012 ABD seçimlerinin “Türkiye ayağı” tam anlamıyla zengin bir medya eleştiri, kültürel araştırma ve post-kolonyal politik psikolojisi konusuna dönüştüğü söyleyip seçimlerin “Amerikan ayağından” bahsedelim. 2012 seçimleri ABD başkanlık seçimlerinin en sert, en pahalı ve en bol senaryolu seçimleri olarak tarihe geçmiş oldu.

Başkan adaylarının “profosyönel nezaketini” bir kenara bırakacak olursak; Obama kampanyasının %85’i, Romney kampanyasının ise %80’i negatif ve saldırgan bir kampanya oldu. Seçimden aylar önce      6 milyar dolar civarındaki astronomik paranın harcanacağı tahmin edilen 2012 kampanyasında, bir hesaplamaya göre Ekim ayı içerisinde saniyede 30 dolar harcanıyordu. Yüksek mahkemenin 2500 dolarlık üst sınırı kaldırmasından sonra ABD seçimleri tam anlamıyla yasal bir şekilde finansın manipülasyonuna açık hale gelmiş oldu.

ABD seçimlerinin bir diğer özelliği ise “2000 Florida sendromunun” abartılı bir şekilde senaryolara tercüme edilmesiydi. En sıradan senaryo Florida’da 2012 mahkemelerinin kurulmasıydı. En fantastik olanı ise genel oylarda adayların birinin galip gelmesi (eşit senaryo çok absürt ve zorlama olacağından) ama delege sayılarının eşit çıkması senaryosuydu. Bu durumda Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu temsilciler meclisinin başkanı, senatonun ise başkan yardımcısını seçmesi gerekecekti.

ABD “iki ötekinin” yarıştığı seçimlerden, karmaşık ve arkaik seçim sistemiyle, “siyahi ötekinin” başkanlığın bütün imkanlarını kullanarak, geçmiş dönemlerdeki başkanlara göre ikinci dönemini “zayıf bir zaferle” seçimleri kazanmasına şahitlik etti. Son dört yılda ABD’yi oldukça zor şartlar altında yöneten Obama neredeyse baştan aşağı yerel dinamiklerin belirleyici olduğu ve zor ekonomik şartlar altında yapılan seçimlerden “tamamı umutsuz Cumhuriyeti adaylardan Romney”in karşında bir zafer elde etti. Lakin Obama’nın “dört yıl daha” sloganları arasında zaferini   kutladığı saatlerde Cumhuriyetçiler “zayıf zaferin” meşruiyet tartışmalarına başlamışlardı bile!