Hollanda'da bir dönem Özgürlük Partisi (PVV) milletvekilliði yapan ve aþýrý saðcý Geert Wilders'a en yakýn isimlerden olan Joram Van Klaveren, AA muhabirine, Ýslam karþýtý görüþlerinin nasýl deðiþtiðini ve Müslüman olma sürecinde yaþadýklarýný anlattý.
Amsterdam'da 1979'da Kalvinist kiliseye baðlý dindar bir Protestan ailede dünyaya geldiðini aktaran Klaveren, üniversitede karþýlaþtýrmalý dinler tarihi eðitimi aldýðýný, gençliðinden itibaren farklý inanç sistemlerine meraklý olduðunu söyledi.
Klaveren, ergenlik döneminde Hristiyanlýðýn teslis (Baba, Oðul, Kutsal Ruh), Hz. Ýsa'nýn çarmýha gerilmesi ve ilk günah gibi bazý öðretilerini sorgulamaya baþladýðýný belirterek, "Gençken Hristiyan teolojisiyle, teslis ile ilgili bazý þüphelerim oluþmaya baþladý. Kafam karýþýyordu. Ýsa Mesih'e mi dua ediyorduk? Tanrý'ya mý? yoksa Kutsal Ruh'a mý? bilmiyordum." dedi.
Hristiyanlýkla ilgili sorularýna yanýt ararken üniversiteye baþladýðýný kaydeden Klaveren, "Üniversiteye gittiðim ilk gün 11 Eylül saldýrýlarý oldu. Bu olay Müslüman karþýtý fikirlerimi doðruladý. Daha sonra ünlü film yapýmcýsý Theo Van Gogh, kendisine 'cihatçý' diyen bir adam tarafýndan öldürüldü. Ýþte o zaman bu insanlarýn 'deli' olduðunu düþündüm. Bir þeyler yapmam gerekiyordu. Böylece Özgürlük Partisine katýldým." diye konuþtu.
Joram Van Klaveren, 11 Eylül saldýrýlarý sonrasý Ýslam karþýtý hislerinin yoðunlaþtýðýný dile getirerek, kendini "yalan" olarak tanýmladýðý Ýslam'la savaþmaya adadýðýný ve aþýrý saðcý Geert Wilders'ýn kurucusu olduðu Özgürlük Partisine bu hislerle katýldýðýný ifade etti.
Ýnsanlarý, Müslümanlara karþý uyarmak için 2014'te kitap yazmaya karar verdiðini anlatan Klaveren, "Hem bize oy veren insanlara hem de diðerlerine, neden Özgürlük Partisinin ya da kiþisel olarak benim Ýslam'ýn Hollanda'da, Avrupa'da hatta tüm dünyada en büyük tehlike olduðunu açýklamak istiyordum." diye konuþtu.
Klaveren, Müslüman karþýtý pek çok tasarýnýn yasalaþmasý için yoðun mesai harcadýðýný kaydederek, partiden ayrýlma nedeniyle ilgili þu ifadeleri kullandý:
"Ýslam'la savaþmak için elimden gelen her þeyi yaptým ama 2014'te partiden ayrýldým. Parti lideri Geert Wilders, bir miting sýrasýnda Hollanda'da daha az Faslý istediðini söyleyip kalabalýða þu soruyu sormuþtu; 'Ülkedeki Faslý sayýsýnýn azaltýlmasýný ister misiniz?' ve herkes 'Azaltýlsýn' diye baðýrmýþtý. Ona bunun ne demek olduðunu sorduðumda 'Her zaman söylediðimiz þey' dedi. Ben de 'Biz her zaman daha az Ýslam istediðimizi söylüyoruz daha az Faslý deðil' diyerek fikrini deðiþtirmesi gerektiðini, eðer deðiþiklik yapýlmazsa partiden ayrýlacaðýmý söyledim. O zamanlar hala Ýslam karþýtýydým ama Belçika, Kongo ya da Fas karþýtý deðildim."
Hollanda'da Müslüman olmayan Faslý, Arap ya da diðer etnik kökenden nüfusun varlýðýna dikkati çeken Klaveren, Wilders'ýn ýrkçý bulduðu söylemlerini deðiþtirmemesi üzerine partiden ayrýlarak kitap yazmaya daha fazla vakit ayýrdýðýný ifade etti.
Klaveren, kitabýný yazarken Hristiyanlýkla ilgili þüphelerinin tekrar ortaya çýktýðýný belirterek, "Hristiyanlýk hakkýnda bildiðimi düþündüðüm þeyleri de tekrar okumam gerektiðini düþündüm ve Hristiyanlýktaki yaratýcý olgusu ile Ýslam'daki yaratýcý olgusu arasýnda bir karþýlaþtýrma yaptým ve sonunda Müslümanlarýn inancýný (tevhit) Hristiyanlarýn inancýndan (teslis) daha mantýklý buldum." þeklinde konuþtu.
Ýslam hakkýnda araþtýrma yaparken, eski adý Timothy John olan ve Müslüman olduktan sonra Abdül Hakim Murad ismini alan Ýslam üzerine araþtýrmalar yapan Ýngiliz profesörden destek istediðine deðinen Klaveren, Murad'ýn kendisini sürekli Batý kaynaklarýný okumamasý konusunda uyardýðýný söyledi.
Klaveren, "Araþtýrmalarým sonunda iki farklý Ýslam'la ilgili bilgi edindim. Tabii ki sadece bir Ýslam var ama ben Ýslam'ý önce oryantalistlerden, Batýlýlardan, Müslüman olmayanlardan okudum sonra da olduðu gibi gerçek Ýslam'ý tanýdým." dedi.
Ýslami kaynaklardan Hz. Muhammed ile ilgili edindiði bilgilerin kendisi için beklenmedik olduðunu kaydeden Klaveren, özellikle Hz. Muhammed'in Uhud Savaþý'nda amcasý Hz. Hamza'yý öldüren Hind Bin Utbe'yi affetmesinden çok etkilendiðini dile getirdi.
Klaveren, "Müslümanlarýn kitaplarýný okurken Muhammed'i ilk kez bir baba, bir arkadaþ, bir öðretmen ve bir devlet adamý olarak gördüm. Daha önce bildiðim tek þey onun bir 'savaþ aðasý' olduðuydu. O bir Hristiyan karþýtýydý. Dünyadaki 'en korkunç insandý' ama yazarken ve okurken bu yeni insaný keþfettim. Kulaða biraz çýlgýnca geliyor ama karaktere ve öðretilerle gelen her þeye neredeyse aþýk oluyordum." diye konuþtu.
Bir süre sonra Ýslam'ýn "yalan" olmadýðýný anladýðýný ama kabul etmekte zorlandýðýný ifade eden Klaveren, þöyle devam etti:
"Sonunda onun (Hz. Muhammed) karakteri ve peygamberliði hakkýnda ikna olmuþtum. Kendi kendime düþündüm ki Allah'ýn tek olduðunu ve Hz. Muhammed'in onun elçisi olduðunu söylersem pratik olarak þehadet etmiþ olurum ama ben Müslüman olmak istemiyordum bu yüzden tüm kitaplarý kapattým ve bir kenara koydum."
Klaveren, Ýslam'a geçiþini hýzlandýran olaya iliþkin, "Kulaða masal gibi gelecek ama gerçekten de öyle oldu. Kitaplarý kaldýrdýðým raftan bir sürü kitap düþtü ve o kitaplardan biri Kur'an-ý Kerim'di ve onu aldýðýmda baþ parmaðým 22'nci surenin 46'ncý ayetindeydi. Bana özetle þunu söylüyordu 'Kör olan gözler deðil, kalplerdir' ve kendi kendime düþündüm. Evet, benim sorunum gerçekten de buydu." dedi.
Kendisiyle çok mücadele ettiðini dile getiren Klaveren, "Hristiyanlarýn ya da Müslümanlarýn tanrýsý olmasý umurumda deðildi bana bir iþaret vermesini istedim ki doðru yolun bu olduðuna yüzde 100 emin olayým. Ertesi sabah uyandýðýmda çok güvendeydim. Sahip olduðum tüm þüpheler gitmiþti. Karýma Müslüman olacaðýmý söyledim." diye konuþtu.
Klaveren, Müslüman olduðunu açýklamasýyla çevresinden çok fazla tepki aldýðýný aktararak, "Çevremdekiler gerçekten þok oldular. Buna inanamadýklarýný söylediler. Bazýlarý beni hasta sandý. Bazýlarý gerçekten delirdiðimi düþündü. Bunca yýl onlara Ýslam'ýn kötü ve yanlýþ olduðunu söylemiþtim sonra birden bire deðiþtim. Tabii ki onlara bunca yýl anlattýklarýmdan sonra bir günde deðiþmelerini beklemiyorum." deðerlendirmesini yaptý.
Çevresinin bu durumu onaylamasa da zamanla alýþtýðýný ifade eden Klaveren, "Anneme ilk söylediðimde aðlamaya baþlamýþtý ama bir süre sonra bana 'Hala Müslüman olman gerçeðinden hoþlanmasam da bir evlat olarak Hristiyan halindense Müslüman halini daha çok sevdim çünkü daha yumuþak baþlýsýn.' dedi." ifadesini kullandý.
Son yýllarda Avrupa'da artan Müslüman karþýtlýðýný da deðerlendiren Klaveren, "Avrupalýlarýn kendilerinden bahsettikleri en eski metinlerde 'Biz Avrupalýyýz' dediklerini görüyoruz. 'Bu ne demek?' diye sorduðunuzda 'Yani biz Müslüman deðiliz' diyorlardý. Avrupalýlar, kimliklerini Müslüman olmamakla açýklýyor." dedi.
Ýslam düþmanlýðýný besleyen bir diðer unsurun kültürel öðeler olduðuna iþaret eden Klaveren, özellikle Hollywood filmlerinde Araplarýn ve Müslümanlarýn sürekli terörist olarak resmedildiðini anýmsattý. Klaveren "Bugünlerde en büyük sorun medya. Medya, Müslümanlarý kötü yansýtýyor çünkü olumsuz haberler daha çok satýyor. Terörist saldýrýlar gibi olumsuz haberlerin sürekli tekrar ettiðini görüyoruz. Bu tekrar, zaten önyargýlý olan birçok insanýn zihnini þekillendiriyor." deðerlendirmesini yaptý.
Klaveren, Avrupa'nýn daha seküler hale geldiðini kaydederek, sözlerini, "Dini konular, bir bakýma dini gerçeklik Batý'da özellikle de Hollanda ve Ýskandinavya'da kayboluyor. Dini duygularla iliþki kuramýyorlar. Ýnsanlar 'Din, bizim için hiçbir anlam ifade etmiyor, peri masalý gibi' diyorlar. Bu yüzden Avrupa'daki Müslüman karþýtlýðýnýn özünde Batý'nýn ahlaki çöküþü ve laikleþme olduðunu düþünüyorum." diye tamamladý.