ABONE OL

İsrail'in en kozmopolit şehri Tel Aviv'in merkezinde düzenlenen silahlı saldırıda iki kişinin hayatını kaybetmesi ülkedeki şiddet zincirinin son halkası oldu.

İsrail polisi, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin kentinden bir Filistinli olduğunu tespit ettiği saldırganın öldürüldüğünü duyurdu.

Bölge, İsrail içinde üç haftada dört ayrı silahlı saldırı, İsrail güçlerinin Batı Şeria'da yürüttüğü operasyonlar, işgal altındaki Doğu Kudüs'te Filistinlilerin toplumsal hareketliliği ve İsrail siyasetinde hükümetin düşme tehlikesinin yol açtığı çoklu krizlerin gölgesinde ramazan ayının ilk haftasını geçirdi.

Yahudiler için kutsal Hamursuz Bayramı'nın yaklaştığı bu dönemde Filistinlilerin rahatsızlık duyduğu fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya yönelik baskın çağrıları da bölgedeki gerilimin tırmanmasına ilişkin endişeleri artırıyor.

RAMAZAN AYINDA ŞİDDETİN DOZU ARTIYOR

Geçtiğimiz yıllarda İsrail polisinin ramazan ayı boyunca fanatik Yahudileri Mescid-i Aksa'ya alarak Müslümanları provoke ettiği ve Harem-i Şerif'in hürmetini ihlal ettiği biliniyor.

Ayrıca ramazan ayına has ibadetlerini Mescid-i Aksa'da gerçekleştirmek isteyen birçok Filistinliyi de Kudüs'e alamayan İsrail güçleri, orantısız güç kullanarak masum sivilleri göz altına alıyor.

Ayrıca İsrail ordusu, 2014 yılında Gazze Şeridi'ne hava saldırıları düzenlemiş ve ramazan ayının Temmuz'a denk gelmesiyle sahilde oynayan çocukları öldürmüştü. Fransız haber ajansı AFP, saldırılarda 231 kişinin öldürüldüğünü, bin 700 kişinin de yaraladığını açıklamıştı.

İsrail güçleri, 2021 yılının ramazan ayında da şiddetin dozunu arttırarak binlerce Filistinliye zulüm etmişti.

6 Mayıs 2021'de İsrail Yüksek Mahkemesinin Kudüs'ün Şeyh Cerrah Mahallesinde oturan bazı Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılmasına ve başka bir yere yerleştirilmesine karar verdi.

Kararın ardından Mescid-i Aksa'daki Filistinlilere orantısız müdahale sonrası başlayan protestolar büyüyerek karşılıklı çatışmalara dönüştü.

İsrail polisinin, Doğu Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa ve Şeyh Cerrah Mahallesi'nden çekilmemesi üzerine Filistinli direniş grupları İsrail'e çok sayıda roket fırlattı.

Bunu bahane eden İsrail ise, Gazzeye yönelik düzenlediği hava saldırısıyla masumları hedef aldı. Saldırılarda, 9'u çocuk 24 Filistinli öldürüldü, 103'ü yaralandı.

RAMAZANIN İLK HAFTASINDA ŞİDDET DALGASI DEVAM EDİYOR

Son olarak bu yıl da İsrail'de son haftalarda art arda yaşanan saldırılar işgal altındaki Filistin bölgelerinde ramazanda gerilimin giderek tırmanmasına yol açtı.

İsrail güçleri, 22-29 Mart arasında yaşanan ilk 3 saldırının ardından Batı Şeria'da "Dalgakıran" adında operasyon başlatarak baskınlar düzenledi.

İsrail askerleri, ramazan ayının birinci günü 2 Nisan'da Cenin kentinde İslami Cihad Hareketi üyesi olduğu ileri sürülen 3 kişiyi öldürdü.

Baskınlar sırasında Filistinlilerin İsrail askerlerine ateşle karşılık vermesi sonucu biri ağır 4 İsrail askeri yaralandı.

İsrail Başbakanı Bennett, "saldırı hazırlığında olduğu" iddia edilen 3 Filistinlinin öldürülmesi üzerine İsrail güvenlik güçlerinin "saatli bir bombayı" etkisiz hale getirdiği ifadelerini kullandı.

İsrail güçlerinin silahlı Filistinli grupların yoğunlukta olduğu Cenin'e 31 Mart'ta yaptığı baskında da biri çocuk 2 Filistinli hayatını kaybetmişti.

Geçtiğimiz günlerde İsrail'de yaşanan şiddet olaylarının Filistinlilere etkilerini ve Türkiye-İsrail ilişkilerine yansımalarını Filistin-İsrail Çalışmaları Uzmanı Haydar Oruç ile konuştuk.

- Mart ayından bu yana İsrail'de gerçekleşen ve 10 dan fazla kişini öldüğü bu saldırılara içerideki iktidar savaşlarının sebep olduğu söyleniyor bu konuda ne düşüyorsunuz?

İsrail'in alışkın olmadığı saldırıların arttığı muhakkak, daha önceden Batı Şeria'da bıçaklı saldırlar gibi münferit olaylar oluyordu. Bunlar bir şekilde bastırılabiliyordu veya önlenebiliyordu. Ama ilk defa İsrail'de Yahudilerin çoğunlukta olduğu Kudüs, Tel Aviv, Hayfa gibi şehirlerde saldırılar oldu ve işin ilginç tarafı bu saldırıları DEAŞ üslendi.

İlk defa İsrail sınırlarında DEAŞ'ın bölgede yenildiği, alan hâkimiyetini kaybettiği ve etkisizleştiği bir dönemde, DEAŞ unsurlarının –bazılarından "yalnız kurt" dediği münferit şahısların- İsrail sınırlarından geçmesi çok mümkün olmayan otomatik silahlarla saldırı gerçekleştiriyor olması gerçekten çok şaşırtıcı. Eğer bunlar (uzun namlulu otomatik silahlar) birileri tarafından geçirtilmiyorsa, özellikle Gazze'den, Batı Şeria'dan ya da diğer yerlerden İsrail'e giriş, kontrol altında ve böyle şeylerin (uzun namlulu otomatik silahların) geçebilmesi çok mümkün değil.

Bu saldırıların iç politikadaki bazı dengeleri yeniden düzenlemeye matuf olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Binyamin Netanyahu dışarda güçleniyor ve mevcut hükümet de zayıflıyor. Hükümetin Başbakanı Naftali Bennett ve partisi Yamina, muhafazakâr Siyonist bir parti ve yoğun olarak yerleşim bölgelerinden destek alıyor. Neredeyse Netanyahu'nun partisi Likud ile aynı seçmen kitlesine hitap ediyor ve son zamanlarda da Bennett aşırı şekilde eleştiriliyor. Hem yerleşim bölgelerindeki muhafazakâr kesim tarafından hem de kendi partisi içindeki milletvekilleri tarafından eleştiriliyordu. Koalisyon ortağı olduğu sol ve merkez partilerin politikalarına uyduğunu, Filistinlileri bir özne olarak gördüğünü, toprak tavizlerinde bulunduğu kısacası Filistinlilerle muhatap olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor. Tam da bu süreçte, bu saldırıların arka arkaya gelmesi ve değişiklik bölgelerde cereyan ediyor olması tabii ki manidar.

Tarihte buna benzer dönemleri İsrail tecrübe etti, özelikle 1995 İzak Rabin suikastının yaşandığı dönem tam da bugünlere tekabül ediyor. O dönemde de Netanyahu bir konuşmasında Rabin'i, Oslo Anlaşmalarından dolayı eleştirdiğini, ülkeyi satmakla, toprakları Filistinlilere peşkeş çekmekle suçlamıştı. Bu suçlamalardan sonra kendini Yahudi milliyetçisi olarak belirten bir kişi tarafından Rabin suikastı gerçekleştirilmişti. Benzer bir dönem şu anda yaşanıyor ve bu hükümeti düşürebilecek önemde bir şey. Dış politikada etkileri de var.

Bu saldırıların ABD ile yürütülen diplomaside kullanıldığını düşünüyorum. ABD hem İran Nükleer Anlaşması konusunda ve Filistinlilerle barış yapması konusunda İsrail'e baskı yapıyor. İsrail'in karşı çıkmasına rağmen İran'la nükleer anlaşma yapılacak. Rusya-Ukrayna Savaşı araya girmemiş olsaydı şu anda yapılmıştı bile diyebiliriz. Dolayısıyla bu saldırılarla ABD'ye bir mesaj veriliyor. İsrail, "Ben Filistinli terörle değil de DEAŞ terörüyle uğraşıyorum. Dolayısıyla Filistinlilerle barış yapılması ya da İran nükleer anlaşmasının zamanlaması uygun değil." mesajını vermeye çalıştığını düşünüyorum.

- Saldırılar Türkiye-İsrail normalleşmesini nasıl etkiler ve farklı bir noktaya evrilip Filistinlilere karşı bir zulme dönüşür mü?

İsrail'le normalleşme adımları atıldı, enerji işbirliğinden bahsediliyor. İsrail'in iç politikasında bunlardan rahatsız olan kesimler var. Bu konuda direkt Netanyahu'yu suçlamak çok mümkün değil ama böyle bir kesim olduğu aşikar. Israrla Türkiye'nin samimi olmadığı ve normalleşmenin İsrail'e bir şey kazandırmayacağını söyleyen ve bu konuda da yazılar yazan, analizler yapan insanlar var. Bunları da bazı kesimlerin mobilize ettiğini düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Herzog arasındaki görüşmede, verilen sözün (Ramazan'da İsrail makamlarının Filistinlilerin ibadetlerini yerine getirirken hassasiyet göstermesi) sahada çok bir karşılığı yok. İsrail'de cumhurbaşkanı siyasi bir figür değildir, sembolik bir rolü vardır. Ama yine de Herzog'un kendi şahsına münhasır olan sol partilerden gelmiş olması ve tabanda da geniş bir desteği olması nedeniyle bir karşılığı var. Ama hükümete böyle bir telkinde bulunabilme şansı yok. Kaldı ki bu olaylar rayından çıktıktan sonra geri dönüşü çok zordur.

Anladığım kadarıyla bu olayların tırmanmasını isteyenlerin tam olarak istedikleri de bu. Son dönemde İsrail'in terörü önlemek adına yürüttüğü bazı amacı aşan operasyonlar oldu. Özellikle Batı Şeria'da bütün evleri arayıp basıp, kendilerine tehdit oluşturduğunu düşündükleri herkesi toplayıp götürüyorlar. Çünkü Batı Şeria'da bir sıkıyönetim durumu var.

İsrail'in söylemiyle eylemi arasında bir uyumsuzluk var, hem ABD'ye hem bize hem de diğer bölge ülkelerine daha olumlu mesajlar verirken, saha da bunun karşılığını maalesef görmüyoruz. Sahada yine onlar kendi bildikleri yöntemleri uyguluyorlar. Bu da İsrail'in iletişiminde bir problem olduğunu gösteriyor.

Başta Türkiye ile normalleşmelerin kadük kalması olmak üzere şu ana kadar Biden yönetiminin başa gelmesinden sonra Filistinlilere yönelik olumlu bir açılım vardı. Eğer bu terör dalgası artar ve İsrail de bunları önlemek için gereğinden fazla tepki gösterirse geçen senekine benzer bir saldırı olması kaçınılmaz.

Star Gazetesi