Meclisteki birinci parti olan Nahda Hareketi, kuruluşunun 40'ıncı yılı dolayısıyla bir açıklama yayımladı.
"Ülkede yeni doğmuş olan demokrasi deneyimi karşısında hassas ve yumuşak olunmalı." ifadesine yer verilen açıklamada, cumhurbaşkanlığı, meclis ve hükümetteki yönetim merkezleri arasında dayanışma çağrısı yapıldı.
Açıklamada, ayrıca keskin siyasi çekişmeler ve anlamsız tekliflerin yanı sıra ülkenin yüksek çıkarlarını dikkate almayan, sorumsuz popülist söylemlerden uzak durulması istendi.
Nahda Hareketi, ulusal meselelerin idaresindeki siyasi ortaklığın desteklenmesinde; zamanla derinleşen sosyal ve ekonomik sorunlara uygun çözümlerin bulunmasında dışlama olmaksızın herkesin yer aldığı ulusal diyalog masası etrafında toplanma çağrısını yineledi.
Ülkedeki sağlık, ekonomi ve sosyal durumların oldukça zor olduğuna işaret edilen açıklamada, "Bu durum, sorumlulukların paylaşılmasını, krizin toplumdaki zayıf tabakalar üzerindeki etkisini azaltmak için meselenin çeşitli düzeylerde ve tüm sektörler arasında ulusal dayanışma sağlanmasını gerektiriyor." ifadesi kullanıldı.
Tunus'ta şubat ayından bu yana devlet erkleri arasında bir tarafta Cumhurbaşkanı Kays Said, diğer tarafta Başbakan ve Meclis Başkanı'nın konumlandığı bir çekişme ve açmaz yaşanıyor.
Bağımsız aday olarak girdiği seçimlerde halkın büyük çoğunluğunun oyunu alarak Cumhurbaşkanı olan Anayasa Profesörü Said, Başbakan Hişam el-Meşişi ile kabine değişikliğinin anayasal olmadığı üzerinden kamuoyu önünde bir tartışmaya girmişti. Aynı şekilde Said, Meclis'in onayladığı Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimine ilişkin yasa değişikliğini de anayasaya uygun olmadığı gerekçesiyle reddetmişti.
Cumhurbaşkanı Said'in, Meclis Başkanı Raşid Gannuşi ve Başbakan Meşişi'nin de hazır bulunduğu bir törende, yine anayasaya referansta bulunarak "sadece silahlı kuvvetlerin değil kolluk kuvvetlerinin de başkomutanı olduğu" yönündeki açıklamaları ülkede oldukça tepki toplamış, siyasi çevrelerce "yumuşak darbe", "otoriterleşme" olarak yorumlanmıştı.
Tunus'ta devlet erkleri arasındaki bu çekişmeyi sonlandırma yetisine sahip 2014 Anayasası'nın öngördüğü Anayasa Mahkemesinin henüz oluşturulamamış olması da krizi hem derinleştiriyor hem de çözümsüz kılıyor.