Uzmanlar, 4 Eylül'de Türkiye'yi ziyaret eden Mýsýr Cumhurbaþkaný Abdulfettah es-Sisi'nin Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan ile görüþmesini deðerlendirdi. Uzmanlara göre, Türkiye ile Mýsýr, doðal gaz ve nükleer enerjide ortak stratejiler izleyebilir.
Sakarya Üniversitesi Öðretim Üyesi Doç. Dr. Ýsmail Numan Telci, Mýsýr Cumhurbaþkaný Abdulfettah es-Sisi'nin Türkiye ziyaretini ve bu ziyaretin Orta Doðu'ya olasý etkilerini AA Analiz için kaleme aldý.
2011'de Tunus'ta baþlayan ve daha sonra Mýsýr, Suriye, Libya ve Yemen gibi ülkelere yayýlan Arap devrimleri, Türkiye'nin Orta Doðu politikalarýnda daha aktif olduðu bir dönemi de baþlattý. Esasýnda bu süreç sadece Türkiye'nin deðil bölgesel birçok aktörün de benzer aktif ve müdahaleci politikalar izlediði bir dönemdi. Türkiye, Mýsýr, Birleþik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Ýran ve Katar bu siyasi çekiþme ortamýnýn ana bölgesel aktörleri olarak öne çýktý. Bu durum 2020'li yýllara kadar devam etti. Ancak bu dönemden itibaren farklý bölgesel ve küresel dinamiklerin de etkisiyle söz konusu aktörlerin bir yumuþama dönemine girdikleri gözlemlendi.
Bu noktada, özellikle Türkiye birçok bölgesel aktörle iliþkilerini normalleþtirme politikasý izledi ve bunda büyük oranda baþarýlý oldu. Ankara'nýn yürüttüðü bu strateji, 2010'lu yýllar boyunca izlenen rekabetçi politikalara ara verilmesi ve iþbirliði gündeminin öncelenmesi baðlamýnda gerçekleþmeye devam ediyor.
Mýsýr, bu kapsamda Ankara'nýn hassasiyetle yaklaþtýðý ve iliþkilerde normalleþme amaçladýðý ülkelerden biri. 2013'te Mýsýr'da yaþanan yönetim deðiþikliðinin ardýndan iki ülke yönetimlerinin karþýlýklý sert söylemleriyle zaman zaman bölgesel kriz alanlarýnda karþý karþýya gelindi. Bu durum Orta Doðu'nun iki kadim ve güçlü aktörü arasýnda yaklaþýk 10 yýllýk bir diplomatik kriz yaþanmasýna sebep oldu. Bu dönemde Doðu Akdeniz'den Kýzýldeniz'e, Libya'dan Somali'ye uzanan bir coðrafyada ayrýþan gündemlerin hakim olduðu bir süreç yaþandý.
Türkiye'nin bölgesel normalleþme inisiyatifinde ilk adým attýðý ülkelerden olan Mýsýr, ilk etapta mesafeli tutumunu devam ettirdi. Daha sonra karþýlýklý anlayýþ ve verimli diyalog süreçlerinin de etkisiyle Türkiye ve Mýsýr arasýnda bir normalleþme ivmesi yakalandý. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan ve Mýsýr Cumhurbaþkaný Abdulfettah es-Sisi, 2022'de Katar'da düzenlenen Dünya Kupasý'nda bir araya gelerek önemli bir kýrýlmayý gerçekleþtirdi. Bunu izleyen süreçte Cumhurbaþkaný Erdoðan 2024'ün þubat ayýnda Mýsýr'ý ziyaret etti ve iki ülke iliþkilerinde önemli bir eþiðin aþýlmasýný saðladý. Ziyarette Mýsýr Cumhurbaþkaný Sisi'yi Türkiye'ye davet eden Erdoðan, bölgesel ve küresel krizlerin çözümü konusunda iki ülke arasýndaki iþbirliðinin güçlendirilmesi gerektiðine de vurgu yaptý.
Bu davete icabet eden Mýsýr Cumhurbaþkaný Sisi 4-5 Eylül'de Türkiye'ye resmi bir ziyaret gerçekleþtirdi. Ziyaretin ilk günü iki ülke cumhurbaþkanlarý, bakanlar ve üst düzey bürokratlarýn katýlýmýyla düzenlenen 1. Türkiye-Mýsýr Yüksek Düzeyli Stratejik Ýþbirliði Toplantýsý'na ayrýldý. Bu toplantý kapsamýnda iki ülke arasýnda ticaret, savunma, enerji, saðlýk, eðitim ve çevre gibi 17 farklý alanda iþbirliði anlaþmalarý imzaladý. Dolayýsýyla bu ziyaretin ana hedefi ikili iliþkilerin geliþtirilmesidir.
Cumhurbaþkaný Erdoðan, açýklamasýnda Türkiye'nin Mýsýr'la iþbirliðini yeni alanlara yaymak istediðini vurguladý. Erdoðan, bu baðlamda özellikle doðal gaz ve nükleer enerjiyi örnek verdi. Bu stratejik iki alan aslýnda iki ülkenin Doðu Akdeniz'deki enerji kaynaklarýna yaklaþýmlarýnda da ortak stratejiler izleyebileceklerini gösteriyor. Bunun yanýnda, hem Türkiye'nin hem de Mýsýr'ýn son yýllarda artan sanayi üretimine paralel olarak enerji talepleri de artýþ gösterdi. Bu anlamda nükleer enerji konusunda iþbirliði yapýlmasý uzun vadeli bir stratejinin ürünü olarak görülebilir.
Ziyaretin bir diðer hedefi ise bölgesel ve küresel krizlerde ortak bir dýþ politika vizyonu sergileme konusunda iki ülke arasýndaki etkileþim ve koordinasyonun güçlendirilmesidir. Nitekim, özellikle 2010'lu yýllarda ayrýþan dýþ politika yaklaþýmlarý sebebiyle kriz alanlarýna yönelik ortak müdahale etme imkaný bulamayan Ankara ve Kahire, kaotik bir döneme giren uluslararasý siyasette krizlerden minimum düzeyde etkilenmek için ortak hareket etmenin önemini fark etti.
Sudan ve Libya gibi kriz alanlarýnýn olumsuz etkilerini çok daha yakýndan hissetmesi ve Etiyopya ile yaþanacak olasý bir askeri karþýlaþmadan önemli ölçüde etkilenecek olmasý Mýsýr'ý ciddi anlamda endiþelendiriyor. Benzer þekilde Türkiye de özellikle Doðu Akdeniz'in istikrara kavuþmasý, enerji kaynaklarýnýn adil bir þekilde paylaþýmý ve Libya ve Somali gibi ülkelerle kurduðu güçlü iliþkilerin sürdürülebilmesi gibi konulara büyük bir hassasiyetle yaklaþýyor.
Bütün bu kriz alanlarýnýn daha da ötesinde iki ülkeyi ortak bir vizyonda birleþtiren mesele Ýsrail'in Gazze'de yürüttüðü katliamlar. Bu durum, Yüksek Düzeyli Stratejik Ýþbirliði Toplantýsý'nýn sonuç bildirgesinde kendisini açýkça gösteriyor. Metinde Gazze'de yaþananlar kapsamlý biçimde ele alýnýrken, Türkiye ve Mýsýr'ýn Ýsrail'in durdurulmasý konusunda üst düzey eþgüdümle hareket etmesi gerektiði vurgulanýyor. Bu kapsamda, uluslararasý toplumun harekete geçirilmesi de dahil olmak üzere her türlü adýmýn atýlmasýnýn gerekliliði taraflarca belirtildi. Toplantý sonrasýnda yaptýðý açýklamada Mýsýr Cumhurbaþkaný Sisi de Türkiye'nin tutumunu desteklediklerini ve Filistin'in resmen tanýnmasý gerektiðini ifade etti.
Küresel siyasette çatýþma ve ayrýþmalarýn hakim olduðu bu günlerde Türkiye ve Mýsýr'ýn iþbirliði odaklý siyasi tutumlarý bölgesel krizlerin çözümü konusunda tüm aktörlerce benimsenmesi gereken bir yaklaþýmdýr. Orta Doðu siyasetinde öne çýkan aktörlerin çatýþan ajandalara sahip olmalarý bölgede kalýcý istikrarýn ve güven ortamýnýn saðlanmasýný engelleyen baþlýca unsurdur. Bu durum, özellikle 2010-2020 yýllarý arasýnda Orta Doðu ve Kuzey Afrika bölgelerinde yaþanan geliþmelerde açýkça gözlemlendi. Barýndýrdýðý doðal kaynaklar, genç ve dinamik nüfusu ve küresel ticaretin merkezindeki konumuyla Orta Doðu'nun kayýp bir 10 yýl daha geçirmemesi bölgesel aktörlerin çatýþma deðil uzlaþma kültürünü benimsemesine baðlý olacaktýr.