Suriye'de şu sıralarda yoğun bin mülteci hareketi olduğunu açıklayan Guterres; Türkiye, Ürdün ve Lübnan’ın sayıları 700 bine kadar varması beklenen yeni bir mülteci dalgasına hazır olduğunu belirtti. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Deutsche Welle'nin sorularını yanıtladı.
DW: Suriye'den Türkiye’ye gelen mülteci sayısı 100 bin rakamını aştığı anda ülkenin mülteci alma kapasitesinin sınırına varılmış olacak. Ne var ki şu sıralarda bu sınırın aşılmakta olduğu gözleniyor ve kış mevsimi de yaklaşıyor. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres Türkiye ve Lübnan'daki güncel mülteci durumunu bize analiz eder misiniz?
Guterres: “Öncelikle, Suriye’nin komşularının çok cömertçe davrandığını itiraf etmem gerekir. Sınırlarını açık tuttular, mültecilere yardım için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Türkiye çok sayıda mülteci kampı açtı, 100 bin kişi bu kamplara, 70 bin kişi de kentlerdeki konaklama tesislerine yerleştirildi. Türk hükümeti mültecilere destek amacıyla büyük yatırımlarda da bulundu. Lübnan hükümeti ise Suriyeli mültecilerin yerel yönetimler tarafından kabul edilmesi yönünde karar verdi. Şu anda ülkenin kuzeyindeki Bekaa Vadisi’nde Suriyeli mülteciler, aileler ve yerel yönetimler tarafından kabul görüyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve diğer BM mercileri ile sivil toplum kuruluşları da onlara destek oluyor.”
DW: Mültecilerin durumu insanî bir drama dönüşüyor diyebilir miyiz?
Guterres: “Evet, sanıyorum burada bir insanî krizden söz edebiliriz. Çünkü sorunun insanî çözüm boyutunu göremiyoruz, çözüm siyasî olmalıdır. Ama ufukta siyasî çözüme ilişkin işaretler görülmediği için mevcut durum daha da zor hale geliyor.”
DW: Sayın Guterres, Türk hükümeti Avrupa Birliği’ni mülteciler konusunda harekete geçmeye çağırdı. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle ise Almanya’nın mültecileri kabul etmeye hazır olduğunu, ancak mültecilerin büyük bir kısmına doğrudan bölgede yardım edilmesi gerektiğini söyledi. AB ile Almanya’nın bu konudaki sorumluluklarına uygun hareket ettiklerini düşünüyor musunuz?
Guterres: “Krizin henüz başındayken, -daha önce dünyanın gelişmiş bölge ve ülkelerinde, Avrupa’da, ABD’de, Kanada’da, Avustralya’da yaptığımız gibi- mültecileri kitlesel olarak farklı ülkelere yerleştirme girişimi için vakit bence henüz erken. Iraklı mülteciler konusunda böyle bir yol izlemiştik ama buna daha zaman var. Ama biz tabii en fazla tehlike altında bulunanlara, örneğin işkence kurbanlarına yardım elini uzatma gayretindeyiz. Aile birleşimlerini mümkün kılmaya çalışıyoruz. Ve eğer krize siyasi bir çözüm bulunamazsa, gelecekte mültecilerin akılcı bir biçimde farklı bölgelere yerleştirilmesine, geçici olarak yerleştirilenlerin de başka yerlere sevk edilmesine çalışacağız.”
DW: Ancak burada şöyle bir soru akla geliyor; acaba Türkiye bu durumun üstesinden gelebilecek mi, yoksa Avrupa Birliği’nin kapılarını mültecilere açması mı gerekli?
Guterres: “Şimdi özellikle gerekli olan şey Türkiye, Ürdün ve Lübnan ile dayanışma içinde olmaktır. Sorunların üstesinden gelebilmeleri için bu ülkelerin her tür desteğe ihtiyacı vardır. Dediğim gibi, mültecilerin kitlesel bir biçimde diğer ülkelere ve bölgelere yerleştirilmesi durumu görünmüyor. Zaten mülteciler ülkelerindeki durum iyileşmeye yüz tutar tutmaz ülkelerine dönmek istiyor. Ancak durumun olumsuz yönde gelişmeye devam etmesi de göz önünde tutulmalı. İşte o zaman mülteciler için bir tahliye programı, yoğun bir yerleştirme programı üzerine kafa yorulabilir. Şu sırada Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak’ın kalkınma, malî ve siyasî işbirliği alanlarında Avrupalıların her türlü desteğine ihtiyacı vardır. Tahmin edebileceğiniz üzere bu ülkelerdeki yoğun mülteci hareketlerinin o ülkelerin ekonomisine, topluma ve güvenlik durumuna ciddi etkileri bulunmaktadır.”
DW: Sayın Guterres, Suriye sorununun önümüzdeki aylarda biraz daha sükûnete kavuşması konusunda ne ölçüde iyimsersiniz?
Guterres: “Ben aslında iyimser olmaya çalışan bir insanım. Ama ne yazık ki ufukta siyasî bir çözüm işareti görünmüyor. Bu yüzden de anlaşmazlığın devam etmesine ve kısa bir süre önce görüldüğü üzere gerilimin tırmanma eğilimine hazırlıklı olmak durumdayız. Ortaklarımız ve ilgili hükümetlerle yakın temas içinde hazırladığımız acil durum planlarımız var. Dediğim gibi, bir perspektif ihtiyacımız var; çünkü durumun iyiye gideceği yerde, daha da kötüleşme ihtimali yüksek.”
(Deutsche Welle Türkçe)