Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerini ne pahasına olursa olsun koruyacağını açıklayan Türkiye'nin son olarak Oruç Reis sismik araştırma gemisini bölgeye gönderme kararlılığını göstermesi yeni bir süreç başlattı.
Oruç Reis sismik araştırma gemisi, Türkiye ile Libya meşru hükümeti arasında imzalanan 'deniz yetki sınırlama' anlaşması kapsamında bölgede faaliyet gerçekleştirecek.
Yunanistan hükümetinin hazırlıksız şekilde yakalandığı bu senaryo için aylar önceden 'savaş tehdidinde' bulunması, Doğu Akdeniz'deki askeri hareketliliği had safhaya çıkarmasına neden oldu.
Peki, Yunan hükümetinin askeri mesajları ne kadar ciddiye alınabilir? Türkiye'nin askeri seçenekleri neler?
Yeni Şafak'a değerlendirmelerde bulunan Savunma Sanayi Analisti Kadir Doğan, Yunanistan ve Türkiye'nin bölgedeki caydırıcılık unsurlarını devreye sokarak çıkarlarını korumak isteyeceğini belirterek, "Her iki ülke için de caydırıcılık unsurlarını alt alta koyduğumuz zaman, en azından askeri açıdan ülkemizin çok fazla seçeneği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin özellikle Libya ve Suriye sahasındaki adımlarının bütün dünyada yakından takip edildiğine dikkat çeken Doğan, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin hem insansız hava sistemlerinin hem de elektronik harp sistemlerinin sahada çok ciddi etkilerinin olduğunu tüm dünya yakından izledi. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’ın açıklamaları da buna en net örneklerden bir tanesi. Bu unsurların ortaya koyduğu 'caydırıcılık' kabiliyeti, bölgenin en önemli vurucu unsurlarından birisi olan Türk Deniz Kuvvetlerinin kabiliyetleri ile birleştiği taktirde, ülkemizin bu bölgedeki çıkarlarının korunması adına en azından askeri açıdan çok ciddi bir caydırıcılık sağlayacağını söyleyebiliriz"
TÜRKİYE'NİN ASKERİ SEÇENEKLERİ ÇOK FAZLA
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de üstünlük sağlamak için birden fazla askeri seçeneğinin olduğuna dikkat çeken Doğan, "Navtex ilanı sonrası, F-16 savaş uçaklarının bölgede uçuş gerçekleştirdiği belirtildi. Aynı saatlerde SİHA'ların adalar denizi ve Akdeniz üzerinde görev gerçekleştirdiğini gördük. Elektronik harp sistemlerimiz rüşdünü farklı coğrafyalarda ispatlamış sistemleri. Bunların bölgede aktif şekilde kullanılması, sahadaki dengeleri değiştirecektir" ifadelerini kullandı.
BATI KIYILARINA FÜZELER KONUŞLANDIRILABİLİR
Türkiye'nin caydırıcılık unsuru oluşturabileceği birden fazla araç olduğunu hatırlatan Doğan, Bora ve Atmaca gibi platformların batı kıyılarına yerleştirilebileceğini vurguladı.
"Türkiye'nin zaman zaman gündemine gelen KKTC'ye hava ve deniz üssü kurulması Doğu Akdeniz'de ne gibi avantajlar sağlar?" sorusuna da yanıt veren Doğan, şunları söyledi:
"KKTC'ye insansız hava sistemlerimizin yerleştirilmesi hem Doğu Akdeniz hem de adaları denizi üzerinde müşterek harekat icra edebilme kabiliyetimizi güçlendirecektir. Bunun temel sebebi yine insansız sistemlerimizin sahip olduğu kabiliyetlerden geliyor. TB-2 Bayraktar ve Anka gibi insansız sistemlerimiz harekat anında anlık olarak farklı Yer Kontrol İstasyonları (YKI) ile haberleşme yeteneğine sahip. Bilindiği üzere Yer Kontrol İstasyonları, bu insansız hava araçlarının kontrol edildiği istasyonlardır ve bu istasyonlardan hava aracına, hava aracından da bu istasyonlara devamlı olarak veri akışı sağlanır. İnsansız Hava Araçlarımız sahip oldukları kabiliyet sayesinde farklı yer kontrol istasyonlarından kontrol edilebiliyor. Örneğin KKTC’den kalkan bir TB2 Bayraktar veya ANKA, belli bir haberleşme menzili olmasına rağmen henüz o menzilin dışına çıkmadan başka bir YKI'ye bağlanıp daha uzun menzilde görev yapabiliyor. Bunu bir zincirin halkaları olarak düşünebiliriz. Aslında her YKI birer halka haline geliyor. KKTC’ye kurulacak bir hava üssü de bu zincirin en değerli halkası olacaktır."