''Doğu Akdeniz, tüm dünya hakimiyet teorilerinin anahtar bir coğrafyasıdır''
ABONE OL

Akdeniz'de Ulusal ve Küresel Stratejiler Sempozyumu'nda tüm yönleriyle "Akdeniz" masaya yatırılıyor.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ile Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi ortaklığıyla düzenlenen "Akdeniz'de Ulusal ve Küresel Stratejiler Sempozyumu" başladı.

Youtube üzerinden canlı yayınlanan sempozyumda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın mesajı okundu.

Programındaki ani değişiklik nedeniyle sempozyuma katılamadığını belirten Kalın, mesajında etkinliğin Türkiye'nin ilim hayatına yeni tespit ve değerlendirmelerle zenginlik katacağına inandığını ifade etti. Kalın, sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik etti.

Sempozyumun açılışında konuşan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, Doğu Akdeniz'in sahip olduğu jeostratejik önemle hava, kara ve deniz hakimiyet teorilerinde kilit rol üstlendiğini dile getirdi.

Doğu Akdeniz'in yüzlerce yıl egemen güçlerin mücadele sahası olduğunu belirten Ak, şöyle konuştu:

"Doğu Akdeniz, tüm dünya hakimiyet teorilerinin anahtar bir coğrafyasıdır. Oldukça heterojen bir yapıya sahip bir coğrafyadaki Doğu Akdeniz, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ortaya çıkardığı kronik sorunlara ek olarak, Arap Baharı, Amerika'nın Irak'tan çekilmesi ve ortaya çıkan devlet dışı aktör ve örgütlerin bölgede yarattığı istikrarsızlık ve güvensizlik sebebiyle çatışma riskini bünyesinde barındıran, anlık krizlere gebe bir bölgeye dönüşmüştür. Buna paralel olarak İsrail, Kıbrıs ve Mısır kıyılarında yeni hidrokarbon bulguları, Yunanistan'ın tek taraflı olarak bölge ülkeleriyle münhasır bölge ilanları, Kıbrıs sorununda yaşanan gelişmeler ve Türkiye'nin bölgede gittikçe aktifleşen politikası, bölgede eşi benzeri görülmemiş bir kırılganlık yaratmıştır."

Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon keşiflerinin bölgede değişen jeopolitik ve güvenlik dinamiklerinin itici güçleri arasında yer aldığını belirten Prof. Dr. Ak, bu rezervlerin Doğu Akdeniz ve ötesindeki devletlerin stratejik hesaplarını yeniden yapılandırmaya teşvik ettiğini anlattı.

Yeni enerji bulgularıyla daha önemli hale gelen Doğu Akdeniz'in bölge dışındaki güçlerin de odağı haline geldiğine işaret eden Prof. Dr. Ak, şunları söyledi:

"Doğu Akdeniz'in en uzun kıyı şeridine sahip ülkesi Türkiye karşısında Yunanistan'ın Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail ile kurduğu üçlü ortaklıklar, kısmen yeni bir güvenlik çevresi ortaya çıkarmıştır. Buna karşılık Türkiye, egemenlik ve doğal kaynaklar yönündeki tezlerini sürdürmektedir. Ortaya çıkan gerilimler ve dış güçlerin müdahil olmaya çalıştığı jeopolitik pazarlık, enerji ve güvenlik güç birliği ağları noktasında önemli bir etkiye sahip olacaktır."

- "Ülkemizin çıkarlarını korumak kurumların işbirliğiyle mümkün"

Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Karadeniz, Akdeniz havzasının ilk çağlardan bugüne önemli ticaret yollarının ortak noktası olduğunu söyledi.

Bölgenin üç kıtanın kesiştiği bir noktada olması, barındırdığı ticaret hacmi ve jeostratejik önemiyle küresel güçlerin ilgisini çektiğini vurgulayan Prof. Dr. Karadeniz, "Bu durum günümüzde gözle görülür bir şekilde devam etmektedir ki gelecekte de aynı şekilde devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ülkemizin bu noktadaki menfaat ve çıkarlarını korumanın, ilgili tüm kurumların işbirliği ve desteğiyle mümkün olacağını düşünüyoruz." dedi.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun ise Akdeniz konusunda uluslararası ilkeler ve kurumların tekrar gözden geçirilmesi ihtiyacına işaret ederek, "Mavi vatan bu ülkenin uluslararası düzeyde en temel stratejisidir, en temel politikasıdır. Çünkü bunun arkasında şahıslar değil, bu ülkenin tamamı vardır, bu ülkenin geleceği bu doktrinle paralel yürüyecektir. Bunun böyle bilinmesinde fayda olduğunun altını çizmek istiyorum. Mavi vatan doktrini, bugüne kadar bize çizilmek istenen sınırlara karşı bir duruştur." ifadelerini kullandı.

- "Dünya ticaretinin yüzde 30'u Akdeniz'de yürütülüyor"

Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Stratejik Gelişmeler Merkezi Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı da dünya nüfusunun yüzde 70'inden, dünya başkentlerinin yüzde 80'inden fazlasının, büyük güç merkezlerinin ise neredeyse tamamının deniz kıyısında olduğunu söyledi.

Dünyanın yüzde 71'inin sularla kaplı olduğunu anlatan Doç. Dr. Yaycı, şöyle konuştu:

"Yüzde 71 olan su kütlesinin yüzde 1'i Akdeniz. Yani dünya denizlerinin yüzde 1'i Akdeniz ama dünya ticaretinin yüzde 30'u buradan yürütülüyor o kadar önemli. Yani kendi yüzölçümü hacminin, büyüklüğünün 30 katı ticaret yapılıyor. Dünyada emtianın hacim olarak yüzde 90'ına yakını deniz yoluyla taşınıyor. Deniz çok önemli bir ulaşım medyası, kıtaları birbirine bağlıyor, ikincisi çok ucuz. Yani hava yoluyla taşımacılıktan 22 kat, kara yoluyla taşımacılıktan 7 kat, demir yoluyla taşımacılıktan 3-3,5 kat daha ucuz."

Dünyada doğal gazın yüzde 30'undan, petrolün de yüzde 50'sinden fazlasının denizlerden çıkarıldığını anlatan Yaycı, bu oranın her geçen gün denizlerin lehine arttığını hatırlatarak, "Şu anda 500 küsur milyar metreküplük doğal gaz nerede bulundu? Türkiye tarihinde bulunmuş en yüksek rezerv Karadeniz'de bulundu. Bu, denizlere sahip olmamızın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor." diye konuştu.

Türkiye'nin balık tüketiminde geride kaldığını belirten Yaycı, dünya balık tüketimi ortalamasının yıllık kişi başı 16 kilogram, Avrupa Birliği ülkelerinde 25 kilogram, Türkiye'de ise 4,5 kilogram olduğunu belirterek, "İnanılmaz bir denizden istifade edememe durumumuz var bizim." dedi.

Doç. Dr. Yaycı, Türkiye'de bütün taşımacılık faaliyetleri içinde deniz taşımacılığının oranının yüzde 4,5 olduğunu söyledi.

Dünya ticaretinin yüzde 30'una sahip olan Akdeniz havzasında Türkiye'nin oranının yüzde 1 olduğunu aktaran Yaycı, "Bu açık umutsuzluğa kaptırmasın bizi. Bu aslında bizim için bir potansiyel alan. Bizim bunu değerlendirmemiz lazım. Son zamanlarda da bu konuda çok ciddi atılımlar yapılıyor." ifadelerini kullandı.

- Karadeniz'de ilan edilen münhasır ekonomik bölge

"Mavi vatan" denilen kavramın Türk deniz yetki alanları anlamına geldiğini anlatan Yaycı, Türkiye'nin Karadeniz'i 1986 yılında münhasır ekonomik bölge ilan ettiğinin altını çizdi.

Türk deniz yetki alanlarının Karadeniz kısmında hiçbir sorun olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Cihat Yaycı, şöyle devam etti:

"Bazıları şunu söylüyorlar: 'Biz orada doğal gaz, petrol, kaynak çıkarttıkça acaba orada sorun çıkar mı?' Hayır hiçbir sorun çıkmaz. Orası tamamen paylaşılmış, bütün kıyıdaş devletlerle de anlaşmalarla teyit edilmiş, Türkiye'nin hakça paylaşım sağladığı bir alandır, münhasır ekonomik bölgedir. Türkiye münhasır ekonomik bölge sanki hiç ilan etmemiş, bunu tecrübe etmemiş gibi bir algı oluşturuluyor. Halbuki Türkiye 1986 yılında münhasır ekonomik bölge ilan etmiş ve bunu da tecrübe etmiş bir ülkedir. Önce ilan etmiştir, sonra 9 sene boyunca ilgili devletlerle teker teker anlaşma yapmıştır. Yöntem de bir örnek yöntemdir."

Aynı yöntemi Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin de kullandığını hatırlatan Yaycı, "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2003 yılında münhasır ekonomik bölge ilan ediyor, 2010 yılında İsrail ile anlaşıyor. Yani o nedenle 'Efendim anlaşmadan ilan olmaz, anlaşmadan yapılmaz filan, bunlar ya bilgisizlikten ya da gerçekten ilginin kopartılması açısından biraz topu tacı atma mazeretleri gibi gözüküyor." dedi.

- "Müthiş bir enerji diplomasisi yapılıyor"

Türkiye'nin 2 bin 280 kilometre ile Doğu Akdeniz'in en uzun kıyı uzunluğuna sahip ülkesi olduğuna değinen Yaycı, "Güney Kıbrıs Rum yönetimi kara yüzölçümünün 30 katı yetki alanı ilan ediyor ve bunu meşru saydırmaya çalışıyorlar. Yunanistan 10 katı ve onlar yayılmacı değil, onlar genişlemeci değil de biz mi yayılmacı genişlemeciyiz." ifadelerini kullandı.

Doç. Dr. Cihat Yaycı, Türkiye'nin deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun, hak ve menfaatler çerçevesinde minimaliste yakın bir anlayışla çizildiğini belirterek, şu değerlendirmede bulundu:

"Gittikçe artan kamuoyu bilinci, hem bürokrasideki, diplomasideki, siyasetteki ve halkımızdaki bilinç nedeniyle Türkler artık denizlerine belki de son yüzyıllarda en fazla sahip çıktıkları dönemdedirler şu anda ve bunun farkındadırlar. 3 sismik araştırma gemisi, 3 sondaj gemisi, üniversitelerimizin gemileri de dahil hatta 4 oluyor, bunlarla beraber Türkiye müthiş bir özgürlük içerisindedir. Bu filolarla, bunun da kıymetini bilmeliyiz, çok müthiş bir enerji diplomasisi yapılmaktadır, deniz diplomasisi yapılmaktadır. İstediğimiz yerde sondaj, istediğimiz yerde sismik araştırma yapabiliyoruz. Çok şükür bugünlerimize."

Enerji, ekonomi, çevre, diplomasi, uluslararası ilişkiler, hukuk gibi alanlarda Akdeniz'in tartışılacağı sempozyum yarın sona erecek.