"Avrupa değerlerine" ve kurumlarına karşı olduğunu her fırsatta dile getiren, Avrupa birliği ve NATO'nun geleceğine tehdit olarak görülen sağcı liderler, sık sık Avrupa Birliği yanlısı politikacıların ve medyanın sert eleştirilerine maruz kalıyor.
Bir çok siyasetçi tarafından kendilerine karşı mücadele çağrısı yapılan aşırı sağcı liderler, kendileri ve partileri hakkında yapılan suçlamalar ve haklarında art arda açılan soruşturmalar nedeniyle zorlu günler geçiriyor.
ÖNCE FİLLON, ARDINDAN LE PEN
Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin favorisi durumundaki muhafazakar aday Francois Fillon, hakkında çıkan yolsuzluk suçlamalarının ardından anketlerde üçüncü sıraya kadar gerilemiş ve siyasi suikaste uğradığını iddia etmişti.

15 Mart'ta hakkındaki suçlamalardan ötürü hakim karşısına çıkacak olan Fillon, suçlamaları reddetti ve istifa etmeyeceğini açıkladı. Siyasi bir suikaste maruz kaldığını belirten Fillon ekledi:
"Sadece beni değil, Fransız cumhurbaşkanlığı seçimlerini de öldürüyorlar. Boyun eğmeyeceğim, teslim olmayacağım ve sonuna kadar savaşacağım"
Fillon'un gözden düşmesinin ardından ilk sıraya yerleşen ve "Fransa'nın Trump'ı" olarak da adlandırılan bir diğer cumhurbaşkanı adayı olan aşırı sağcı Marine Le Pen ise anketlerde ilk sıraya kadar yükseldi ve seçimin favorisi haline geldi.
23 Nisan'da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi anketlerde birinci sıraya yükselmesinden kısa bir süre sonra lideri olduğu partiye yolsuzluk soruşturması açılan ve 2 çalışanı tutuklanan Le Pen, ifade vermek üzere emniyete çağırıldı.

Yargının seçim kampanyalarında siyasi bir araca dönüştüğünü söyleyen Le Pen, ifade vermeye gitmeyi reddetti.
Bunun yanında Le Pen'in 2015 yılında sosyal medya üzerinden paylaştığı görüntüler dolayısıyla hakkında soruşturma açılması ve seçimlere iki aydan az bir süre kala Avrupa Parlamentosu tarafından dokunulmazlığının kaldırılması, "aşırı sağa yargı ve siyaset eliyle ortak bir darbe yapıldığı" şeklindeki yorumları da beraberinde getirdi.