Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Habertürk televizyonunda katıldığı programda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.
Türkiye'de yaşananların yurtdışını, yurtdışında yaşananların ise Türkiye'yi etkilediğini belirten Akdoğan, Fransa'daki terör saldırısının dünyada genel bir çalkantı meydana getirdiğini ve küresel bir gündem yaşandığını söyledi.
Terör saldırısı karşısında Türkiye'nin ikircikli bir tavır takınmasının ve saldırıyı kınamakta geç kalmasının söz konusu olmadığını vurgulayan Akdoğan, Türkiye'nin saldırının hemen ardından olayı kınadığını ve net bir tavır aldığını dile getirdi.
Hükümetlerinin terör ve şiddetin her türlüsünü kategorik olarak reddettiğini ve bunları lanetlediğini ifade eden Akdoğan, terörün, teröristin, mağdurun ve mazlumun kimliğine bakmaksızın ilkesel bir duruş sergilediklerini belirtti.
"Bu ortak bir sorundur, ortak bir tehdittir"
Fransa'daki saldırının ardından İslam alemine dönük eleştirilerde bir haksızlığın söz konusu olduğunu ifade eden Akdoğan, şunları söyledi: "Eleştirilen örgütlerin kurbanları ilk defa Batı'dan oldu. Her gün, her hafta, her ay İslam aleminde, İslam dünyasında kurbanlar veriliyor. O olaydan bir gün önce İstanbul'da bir polisimizi kaybettik. Aynı dakikalarda Yemen'de bir saldırı oldu 40'a yakın kişi öldü. Aynı gün Suudi Arabistan'da 3 asker öldü. Bir gün sonra Nijerya'da 2 bin kişi öldü, bir şehir yakıldı. Yani bu tür örgütler İslam aleminde her gün kan akıtıyorlar. Bu işin mağduru biziz. Bunu net ortaya koymak lazım. Bu ortak bir sorundur, ortak bir tehdittir. Bizim kanımız akıyor, biz canımızı kaybediyoruz. İkincisi, algı operasyonlarının yine biz mağduru oluyoruz. Bu olaydan sonra hemen algı operasyonu başladı. İslamofobinin nasıl tırmandığını gördük, ne tür twet'ler atıldığını, haberler yapıldığını gördük. Yani İslam dünyası burada iki türlü mağduriyet içerisinde. Hem bu örgütlerin hedefi durumunda hem de algı operasyonlarında yine İslam dünyasındaki ülkeler, halklar bundan bir şekilde yara alıyorlar. Bu yüzden ikircikli bir tavır söz konusu değildir. Bu olayları biz lanetliyoruz. Buna karşı ortak mücadele verilmesi gerektiğini vurgulayan biziz."
Avrupa'da terör hadisesi olduğunda büyük tepkiler verildiğine dikkati çeken Akdoğan, benzer bir hadisenin İslam coğrafyasındaki bir ülkede yaşanması halinde de aynı desteğin ve ortak hareket etme psikolojisinin gelişmesi gerektiğini vurguladı.
Akdoğan, "Bu olayın öncelikli mağduru İslam ülkeleridir. Algı operasyonlarının mağduru da İslam ülkeleridir. Buna karşı ortak bir mücadele anlayışı geliştirilmelidir. İstanbul ve Yemen'de olduğunda da dünya aynı şekilde kınayabilmeli, tepki gösterebilmeli, yanımızda yer alabilmeli ve taziyede bulunabilmelidir" diye konuştu.
"Ortak mücadele anlayışı geliştirilmeli"
"İyi terörist-kötü terörist" anlayışının artık devre dışı kalması gerektiğini dile getiren Akdoğan, başkaları zarar gördüğünde ses çıkartmayan ama kendisi zarar gördüğünde ortalığı ayağa kaldıran bir yaklaşımın çifte standart olduğunun altını çizdi.Türkiye'nin on binlerce insanını kaybeden bir ülke olarak, teröre karşı ortak hareket edilmesini önerdiğini bildiren Akdoğan, ortak mücadele anlayışının geliştirilmesi gerektiğini yineledi.
Fransa'daki saldırının sonrasında Türkiye'de yapılan bazı yorumların da islamofobiye zemin oluşturduğuna dikkati çeken Akdoğan, şöyle konuştu: "AK Parti iktidarı, AK Parti felsefesi silaha, teröre, şiddete başvuran anlayışın tam karşı kutbudur. İslam dünyasında, İslam ile demokrasinin bir arada götürülebileceğini gösteren, kategorik olarak diğer yöntemi reddeden, içerisinde laiklik ve demokrasinin de olduğu çoğulcu anlayışlı siyaset kültürünü kabul eden, bunu uygulayan ve bunu da örnek olarak gösteren bir modeldir AK Parti ve son dönemde Türkiye. Bu yüzden, ülkemizde birilerinin AK Parti ile Türkiye ile ilişkilendirilmeye çalışılan algı operasyonunun bir parçası olması bizi üzüyor. Son dönemde bunu çokça görüyoruz. Genelde hükümeti zayıflatmaya dönük ama bazen de Türkiye'yi biraz daha baskılamaya dönük bir algı operasyonu, medya manipülasyonu olduğunu görüyoruz. Adeta küresel bir siyaset mühendisliği yapılmaya ve bir şekilde Türkiye'ye ayar verilmeye çalışılıyor. Türkiye'nin büyümesi, güçlenmesi, bölgesel bir aktör olması Türkiye'yi biraz daha dizginlemek ve özelde ise AK Parti'yi biraz daha zayıflatabilmek için bir konsorsiyum şeklinde bir algı operasyonu, bir psikolojik harekat yürütüldüğünü görüyoruz. Otoriterleşme propagandası, terör örgütlerine, radikal unsurlarına destek oluyor propagandası, eksen kayması propagandası. Yani türlü türlü tezviratlarla bir şekilde Türkiye'yi baskılamaya dönük bir çaba olduğunu zaten görüyoruz. Farklı ülkelerin buna zemin hazırladığını da görüyoruz."
Ortadoğu'da bir dalganın olduğunu bunu sadece Türkiye'nin eleştirdiğini anlatan Akdoğan, Arap Baharı'nın tersine çeviren bir anlayışın olduğunu, bunun da zalim ve diktatör rejimlerin güç bulmasına, muhaliflerin ise dışlanmasına, yeraltına itilmesine ve radikalleşmesine sebep olduğu tespitinde bulundu.
Akdoğan, insanların hayatını eline silah alarak yok eden bir örgüt ile türlü kumpas ve komplolar kurarak insanların hayatını mahveden, hak hukuk tanımayan anlayışların hep aynı kefede bulunduğunu ifade ederek, söz konusu hastalıklı yaklaşımların ortak amacının hedefe ulaşmak için her yolu mubah görmeleri olduğunu söyledi.
Türkiye'nin uluslararası çok ciddi bir algı operasyonlarına maruz kaldığını belirten Akdoğan, şunları söyledi: "Bu bir süredir var, yani işte otoriterleşme, eksen kayması teröristlere yardım ediyor iddiaları... Bahsettiğim bu konsorsiyum içerisinde lobi faaliyetleri olarak yani sadece AK Parti'ye kaybettirmek için Türkiye'nin de kaybetmesine razı olan bu yapıların olduğunu da düşünüyorum. Çünkü bunu görüyoruz, sinir uçlarında nerelerde nasıl lobi çalışmaları yaptıklarını, Türkiye'yi ve hükümeti kötüleyici nasıl yaklaşımlar sergilediklerini. MİT tırı hadisesi nedir. Kendi ülkesini teröristlere yardım yapan bir ülkeymiş gibi göstermek. Nedir bunun adı? İşte bu dışarıdaki algı operasyonlarına çanak tutmaktır. Bu konsorsiyumun bir parçası olmaktır. Amaca ulaşmak için her yolu mübah görüyorsan, hak hukuk tanımıyorsanız çok ciddi hastalıklı bir durum vardır. İster eline silah al insanların hayatını yok et, ister komplo kur, tuzak kur, tertip kur ve insanların hayatını mahvet. O insanların da aileleri var. Yüzlerce binlerce insana bu yapıldı. İnsanların onurunu, izzetini yok etmek, insanı yok etmekle birebirdir."
"Zulüm devam ettirilemez, bu yüzden bunlar patlak verdi, bir şekilde ortaya dökülüyorlar, çıkıyorlar" diyen Akdoğan, "Siz kendinizi hakikatin merkezine koyarak her şeyi gücün merkezi benim, gücü ben ele geçireceğim. Herkese istediğimi yaparım, kendi hedefinizi mutlaklaştırıp herkesi kurban edilebilir piyon gibi görmeye başlarsanız işte o zaman zulümler başlar ve yaptığınız zulümler arşıalayı titretir ve duvara toslarsınız" ifadesini kullandı.
"Bu artık AK Parti'nin bir mücadelesi değil"
Paralel Yapı mücadelesinin hukuk zemininde devam edeceğini belirten Akdoğan, "Bu artık AK Parti'nin bir mücadelesi, kavgası değil, bu bir mücadeledir, bir devlet meselesidir, bir Milli Güvenlik sorunudur. Çünkü bu ihanet Türkiye'ye dönük bir ihanete dönüşmüştür. Bu yüzden bu bir devlet meselesidir. Bir MGK meselesidir, bunun parçası olarak bir mücadele konusu haline gelmiştir. Bu hastalıklı yapının gün yüzüne çıkmış olması en önemli kazanımdır" değerlendirmesinde bulundu.
Paralel Yapı ile mücadele sürecine ilişkin soru üzerine ise Akdoğan, şöyle devam etti: "Aysbergin görünen yüzü konusunda ciddi bir mesafe alındığını söyleyebiliriz. Ama bunun tabii görünmeyen yüzleri var. Bu böyle çok farklı şekillerde tezahür edebiliyor. Takiye kültürüne sahip olduğu için, her yolu mübah gördükleri için farklı kisvelerde yaşamını devam ettirmeye çalışabiliyor. Bu yapı devlet vücuduna sirayet edip onu kullanmaya çalışan bir ruh gibi yani kullandığı güç kendi gücü değil, devlet unsurlarını kullanıyor. Ortada polis, savcı, hakim, hukuk sistemi var, kullandığı şey hukuk sistemi, Anayasa, yasalar onun mekanizması, onun üzerinden birtakım kişilere operasyon yapılıyor. Devletin gücü ve imkanlarını kullanarak vatandaşlara operasyon çekiyor. Siz nasıl kendinizi savunabilirsiniz. Bu gerçekten çok ciddi bir durum, bunu Avrupalıların da Batılıların da çok iyi anlaması lazım. Ortada hayalet bir örgüt var."
Çözüm Süreci
Çözüm Süreci'nin geldiği nokta ve bölgedeki olaylara ilişkin soru üzerine ise Akdoğan, şöyle konuştu: "Dışarıdakilere ihtiyaç olmadan içeride zaten bu propagandayı yapan birtakım çevreler var. Şimdi anamuhalefet lideri de böyle, dışarıdakilere ihtiyaç bırakmadan kendi ülkesini kötüleme konusunda çok mahir. Yani siz ne yaparsanız yapın o yine karşı tarafta olan karşıdaki kim olursa olsun karşı taraftakini tutma yaklaşımı var. Yani Suriye sizin uçağınızı düşürdüğünde sizi suçluyor. Siz karşılık olarak Suriye uçağını düşürdüğünüzde yine sizi suçluyor. Yani her halükarda karşı tarafı tutan ve sizi suçlayan bir anlayış. Böyle bir siyaset tarzı olabilir mi. Televizyon izleyenler görüyorlar, bir sorun yaşanıyor ama polis orada, güvenlik güçleri orada müdahale ediyorlar. Yaşanan hadiseler üzerine bu tür siyasi yorumlar yapmak Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne hiçbir faydası yoktur."
Akdoğan, kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa hükümetin yapmakta olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Tespit yapılabilir, eleştiri yapılabilir, bunlar konuşulabilir. Bunlar başka bir şey. 'Öldük bittik, yandık, Türkiye şu noktaya geldi' şeklinde felaket tellallığı yapmak bu doğru bir siyaset tarzı değildir. Kobani hadisesi sonrasında yaşananlar gerçekten önemli olaylardı. Birçok şehirde hadiseler meydana geldi ama devlet aklı, devletin imkanları bunun üstesinden gelmeyi her zamanki gibi başardı. Cizre'deki olay bunun yanında çok küçük bir hadise. Devletin gücü ve kudreti bunları bastırabilecek, bu sorunları çözebilecek şekildedir. Bu güce ve kudrete devlet sahiptir, bunun gereği yapılmaktadır. Vatandaşımızın hakkını hukukunu korumak için ne gerekiyorsa, en ufak bir taviz verilmeyecektir."
Kamu düzeni güvenliği
"Kobani olaylarından sona bir türbülans yaşandı daha sonra süreç tekrar rayına oturdu" diyen Akdoğan, "Kamu düzeni güvenliği bu süreçte önemli bir parametredir diyoruz. HDP'ye de bu tür uyarılar yapıyoruz. 'Bu konuda biz taviz vermeyiz, bu kamu güvenliği sağlanmalıdır' şeklinde çağrılarımız oluyor. Bunu birileri onlardan bunu bekliyoruz, rica ediyormuşuz gibi algılanabiliyor, bu onlardan beklediğimiz bir şey değil. Çözüm Süreci'nin hassasiyetleri bağlamında elbette HDP'ye de bizim böyle bir çağrı yapmamız, bu konuda duyarlılık göstermelerini beklememiz bizim uyarılarımız olabilir. Ama bunu onların yapmasını beklemiyoruz, devlet bunu yapacak güç ve kudrete sahiptir" değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, bölgedeki bütün aktörlerin sivil toplum kuruluşlarının sürecin parçası olduğunu, onlarla birlikte bu yolun yüründüğünü, sürecin toplumsal destekle sürdürüldüğünü anlattı.
Toplumsal desteğin çok yüksek olmasının nedeninin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu belirten Akdoğan, şunları kaydetti: "Toplumsal desteği üst noktada tutmak büyük önem taşıyor. Toplumsal desteğin üst noktada durması da bize duyulan güvendendir. Bu süreci başlatan Tayyip Erdoğan'dır, toplumsal destek çok yüksekse Tayyip Erdoğan'a duyulan güvenden dolayı olmuştur. Daha sonra Başbakanımız Davutoğlu'nun da taşın altına bütün gövdesini koyması, çok ciddi bir kararlılık sergilemesi ona duyulan güven, AK Parti'ye duyulan güvenle süreç bir noktaya gelmektedir ve sürecin sahibi biziz."
Çözüm Süreci'nin devam ettirildiğini yineleyen Akdoğan, "Hiç olmadık kadar tünelin ucundaki ışık da görülmüş durumda, umutluyuz ve çok samimi bir gayret içerisindeyiz" dedi.
Bölgede eskiden büyük can kayıpları yaşandığı belirten Akdoğan, "Biz on binlerce insanımızı kaybettik. O olaylar olduğunda Türkiye bölündü, öldük, bittik diyor muydu bunlar. Bu politikanın alternatifi şu demektir: Her yıl belirli sayıda insan ölsün, her yıl şu kadar milyar dolar parayı harcayalım, insanımızın cebindeki parayı alalım oraya yatıralım, şu kadar şehit vermeyi de göze alalım. Ha bu sorunu böyle idare edip gidelim. Bu ahlaklı bir siyaset tarzı olamaz" diye konuştu.
Akdoğan, "AK Parti, çözümsüzlük çözümdür anlayışını yerle bir ederek iktidar oldu. Yani Kıbrıs sorununda, Ermeni meselesinde, Kürt meselesinde, terör hangi konu varsa bu daha önceki aldatmacayı biz kaldırıp attık. Avrupa Birliği konusu da öyle. Bütün bunları bozup sahici bir ilişki, yani sorun çözen" dedi.
Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü için bu süreci başlattıklarını belirten Akdoğan, şunları söyledi: "Bunu söyleyen siyasetçiler, yani sen Şırnak'a gidebiliyor musun arkadaş. Hakkari'de siyaset yapabiliyor musun, oralara gidip bayrağını dalgalandırabiliyor musun. Sen oralarda var mısın. İşte gittiler, valiliğin önünde açıklama yaptılar. Niye kendi parti binan önünde yapmadın, yok çünkü. Böyle bir şey olamaz. Ama ben siyaseten de hükümet olarak da orada varım. Bizim bu anlayışla bu zihniyetle mücadelemiz devam edecek. Şu anda Çözüm Süreci bir noktaya varsa bile siyasi mücadelemiz devam edecek. Yani şu anda Çözüm Süreci örgütün silah bırakması bağlamında yürüyen bir süreçtir. Nihai çözüme ulaşmak Türkiye'nin önemli bir sorundan, terör meselesinden kurtulması anlamına gelecektir."
Akdoğan, Çözüm Süreci'ne ilişkin soru üzerine, sürecin örgütün silah bırakması bağlamında yürüdüğünü dile getirdi.
Burada çözüme ulaşmanın Türkiye'nin terör meselesinden kurtulması anlamına geleceğini vurgulayan Akdoğan, "Ama onun ötesinde bunun siyasi uzantılarıyla bizim siyasi mücadelemiz elbette devam edecektir" diye konuştu.
Her bir vatan toprağında siyaseten var olmaya çalıştıklarını kaydeden Akdoğan, şöyle devam etti: "Siz yoksunuz ama konuşuyorsunuz, 'Türkiye bölünür'. Sen oraya gitmezsen Türkiye bölünür. Biz bölünmesin diye gidiyoruz, mücadele ediyoruz, varız ve hükümet olarak da oradaki her bir vatandaşımıza eşit bir şekilde hizmet götürmeye, onların gönlünü kazanmaya çalışıyoruz. Bu sorunun üzerine çok boyutlu gittik biz. Kaç yüz milyar dolar yatırım yapıldı. Sosyo ekonomik tedbirlerle, yatırımlarla, hizmetlerle sorunun ilgisizlik, geri kalmışlık boyutuna müdahale ettik. Demokratik reformlarla, bu kucaklayıcı siyaset tarzıyla inkarcı anlayışa müdahale ettik. Güvenlik politikalarıyla, terörle mücadele bağlamında, soruna müdahale ettik. Çok boyutlu olarak, meseleyi iyi niyetle çözmeye çalışan bir hükümet var. Buna siz hangi katkıyı verdiniz arkadaş? Ortada bir sorun var, bu soruna siz ne kadar katkı yapıyorsunuz? Madem bu milli bir mesele, 'Türkiye'nin beka meselesi, siyaset üzeri bir mesele' diyorsunuz, ne kadar destek verdiniz?"
"Keşke destek verebilselerdi"
Akdoğan, hükümet olarak hangi adımı atsalar hepsine karşı çıkıldığını ifade ederek, "Demokrasiyle ilgili reform paketi getirdik, hepsine karşı çıktılar. Hizmet ediyoruz eleştiriliriz, reform paketi yapıyoruz destek vermezler, komisyon kurarız üye vermezler ondan sonra da konuşuyorlar. Keşke bunlar da sürecin parçası olabilselerdi, keşke destek verebilselerdi" diye konuştu.
Başka ülkelerin bu tür sorunları el birliğiyle çözdüğüne dikkati çeken Akdoğan, "Biz burada bütün bunları tek başımıza göğüsleyerek hem terörle mücadele ediyoruz hem bunun siyasi anlayışı ile mücadele ediyoruz hem bölgedeki meseleleri çözmeye çalışıyoruz. On yıllarca biriken sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bunun da doğru anlaşılması gerekir. Biz takdir, teşekkür beklemiyoruz ama paçamızdan tutup aşağı doğru çekmeye çalışan bir muhalefet anlayışı var" dedi.
Muhalefet partilerinin "HDP, AK Parti ile arasındaki yakınlaşmadan dolayı seçimlere kendi adıyla girecek ve sonra yine bu anlaşmanın gereği olarak el birliğiyle anayasayı değiştirecekler ve federatif yönetime ülkeyi elbirliğiyle götürecekler" iddiaları hatırlatılarak değerlendirmesinin sorulması üzerine Akdoğan, muhalefetin yorumları üzerine ciddi analizde bulunmanın çok mantıklı olmadığını söyledi.
Akdoğan, bugüne kadar hepsinin boş çıktığını belirterek, "Bugüne kadar biz Kürt meselesinin çözülmesi için çok tarihi adımlar attık" diye konuştu.
"Bu bir dayatma konusu olamaz "
Bazı örnekler vererek bununla ilgili çok sayıda reformu hayata geçirdiklerini dile getiren Akdoğan, "Peki bunların hangisinde BDP-HDP destek oldu?" dedi. Her şeyi kendilerinin yaptığını vurgulayan Akdoğan, 'anlaştılar, şöyle oldular, böyle oldular' yönündeki yorumların tamamının uydurma olduğunu vurguladı.
HDP'nin seçime nasıl gireceğinin onların takdirinde olduğunu ifade eden Akdoğan, "Bununla ilgili biz yorum da yapmayız. Bu sürecin parçası olan bir konu da kesinlikle değildir" dedi.
Siyasi gelişmelerin, çekişmelerin, siyaset zemininde verilen mücadelelerin Çözüm Süreci'nden ayrı tutulması gerektiğine işaret eden Akdoğan, "Yani Selahattin Demirtaş bizi eleştirebilir, biz onu eleştirebiliriz. Siyasi bir mücadele veriyoruz. Biz iki farklı partiyiz. Birbirimizi eleştiririz, bu sürecin parçası olan bir konu değildir. Ama sürecin hassasiyetlerini gözetmek, belli bir üslupla bunu yapmak elbette önem taşır" diye konuştu.
Akdoğan, bölgesel gelişmelerin de karşılarına farklı olayları çıkarabildiğini ve bunlara endeksli bir süreç götüremeyeceklerini kaydederek, "Süreç, kendi bağlamında, kendi ekseninde yürüyor. Dış dinamiklerle, gelişmeler veya siyasi zemindeki birtakım mücadeleler, polemikler bunun doğrudan bir parçası gibi görülmeye başlarsa bu Çözüm Süreci çok zorlanır" dedi.
HDP'nin seçime parti olarak girme kararını partinin kendisinin vereceğini vurgulayan Akdoğan, "Kendine güveniyorsa baraj falan dinlemez girer, güvenemiyorsa daha önce farklı usuller denedi, o şekilde yapar. Bu bir dayatma konusu olamaz, bunu kabul etmeyiz, bir pazarlık konusu da değildir ve bunu konuşmayız" ifadesini kullandı.
Akdoğan, "İsteyen istediği şekilde ittifak kursun, parti olarak girsin, başka türlü girsin. AK Parti kendi hedeflerine odaklanır, kendi ne yapacağını bilir, milletin çizdiği rotada yol yürür ve bu tür şeyleri de kafaya takmaz, bunlardan korkmaz, çekinmez" diye konuştu.
"İnşallah bu sefer bir neticeye ulaşırız diye düşünüyorum"
Attığı bir tweet hatırlatılarak, "Öcalan'ı, Kandil'i ve BDP'yi ayırıyor musunuz bu süreçte?" diye sorulması üzerine Akdoğan, zaman zaman söz konusu yapılar arasında görüş farklılıkları olabildiğini belirtti. Bunun daha önceki süreçlerde yaşandığını ifade eden Akdoğan, daha önce süreç tam iyi bir noktaya doğru evrildiğinde Silvan saldırısının yaşandığını hatırlattı.
Bu tür yaklaşımların veya birtakım yönlendirmelerin olabildiğini ifade eden Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şöyle devam etti: "Düşünün, bir önceki sene Nevruz'da Öcalan bir çağrı yaptı değil mi? Ne dedi? 'Silahlar sussun, fikirler konuşsun, artık silah devri bitti, bundan sonra siyaset yoluyla mücadele verilmeli' dedi. Bu nedir? Bir paradigma değişimidir. Yani bu silah, vesaire, bunların artık zamanı geçti, burada bir zemin var, bu zeminde bu iş yapılmalıdır. Bu çok önemli bir paradigma değişimi. Silah bırakmaktan önceki adım, silah bırakma fikriyatının gelişmesi ve kabullenilmesidir.
Bu anlayış Kobani'de çok ciddi bir sarsıntı geçirdi. Onun bir sebebi, bölgede farklı farklı silahlı örgütler var. Bunlar birbirleriyle mücadele ediyorlar. 'Silah tekrar geçerli akçe oldu. Buralarda birtakım hakimiyet alanları oluşuyor, biz ne diye silah bırakacağız. Burada, birtakım küçük bölgelerde otorite tesis edebilmemiz için elimizde silah olması lazım.' Bu, daha önceki Öcalan'ın paradigmasını çökerten bir yaklaşımı öne çıkarıyordu. Fakat sonra Öcalan, Kandil, HDP gitti, geldi vesaire, tekrar süreç bir noktaya geldi. Şimdi usul ve yöntemde bir anlaşma var ve muhteva üzerine birtakım görüşmeler devam ediyor. İnşallah bu sefer bir neticeye ulaşırız diye düşünüyorum."
Çözüm Süreci'ne ilişkin değerlendirmeleri sorulan Akdoğan, bu kadar ciddi bir türbülans yaşanmış olmasına rağmen sürecin tekrar zemin bulması, köprülerin atılmaması ve görüşmelerin tüm bunlara rağmen sürüyor olmasının çok önemli bir başarı olduğunu söyledi.
Türkiye'de daha önce böyle bir sorun çözme yöntemi olmadığını, ülkenin böyle bir alışkanlığı ve geleneğinin bulunmadığını aktaran Davutoğlu, şöyle konuştu: "Bu kadar büyük problemlere rağmen bu zeminin korunuyor olması bir aşılanmadır, ciddi bir kazanımdır. İnsanların yaşananlardan ders çıkarıp tekrar rotada yol yürüyebilmesi önemli bir noktadır. İnşallah temenni ederiz ki ders çıkarılır, gerçekten iyi niyetle yol yürünür. Bir: Asayişi bozan olaylar. İki: Algıyı bozan söylemler. Bu ikisi de sürece zarar verir ve zehirler. Asayişi bozan olaylar da süreci zehirler, algıyı bozan söylemler de süreci zehirler. Çünkü burada önemli olan toplumsal destektir. Toplumsal desteği bunlar bozar. Bu yüzden biz devlet olarak kamu düzeni ve güvenliğini önemsiyoruz ama siyaset kurumu ve sürecin devamını isteyenlerin de bu algıyı bozmayacak şekilde bir üslup sahibi olması gerekir."
"Seçime endekslemiyoruz"
Yalçın Akdoğan, "silahların susması için, 3 ay sonra mı, 5 ay sonra mı? Mart, Nisan deniliyor ama. Ne zaman duyacağız bunu" sorusu üzerine, bu tür olaylarda takvim vermenin doğru olmayacağını bildirdi.
Kendisine daha önce "Bu seçime endeskli bir süreç midir" yönünde soru sorulduğunu ifade eden Akdoğan, "Biz bunu seçime endekslemiyoruz. Sonrasına kalsın vesaire... Hızlı bir şekilde netice almamız lazım. Her geçen gün kayıptır" diye konuştu.
Akdoğan, şöyle devam etti: "Bu anlamda biz seçim öncesini telaffuz ediyoruz. Keşke olabilse. Çabamız bu yönde. Hükümetin seçimden sonraya bırakalım, oyalayalım, şöyle yapalım, böyle yapalım gibi bir düşüncesi yok. Bir an önce nihai çözüm olarak sonuca ulaşmamız lazım. Bunun için biz bunu söylüyoruz. Yoksa takvim vermek doğru değildir. Çünkü sair faktörler, süreci bozan birtakım olaylar. Cizre'de olduğu gibi birtakım parazitlik yapanlar. Çok şey olabiliyor, süreci etkileyebiliyor. Çok kolay bir süreç değil ama biraz daha bağışıklık kazanmış durumdayız. Sürecin içindeki aktörlerin ders çıkarmış olmasını umuyoruz. Bu sefer gerçekten daha kararlı bir şekilde yol yüründüğünü ben hissediyorum, temenni ediyorum. İnşallah bir an önce nihai sonuca ulaşırız. Bu noktada hükümetin iradesi, kararlılığı tamdır. Üzerimize düşen adımları da hükümet olarak atıyoruz ama burada birtakım hassasiyet ve beklentiler var. Kamu düzeni ve güvenliği burada önemlidir yani asayişi bozan olaylar, algıyı bozan söylemler, çıkışlar vesaire... Bu ikisi bertaraf edildiği taktirde daha hızlı sonuca ulaşabiliriz diye düşünüyoruz."
"İşler yolunda diyebiliriz"
"Takvim veremiyoruz ama işler yolunda mı" sorusuna Akdoğan, "İşler yolunda diyebiliriz, tabii. Bu her şey güllük gülistanlık anlamına da gelmiyor. Daha önceki süreçlerde de birtakım olaylar olabilir. Sabotaj girişimleri olabilir. Ufak tefek gibi görünen ama mide bulandıran birtakım hadiseler olabilir. Bunların üzerine gideceğiz. Devlet bu güce sahiptir" yanıtını verdi.
Cizre ve Silopi örneklerini veren Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunun üzerine devlet gider ve bunu çözer. Ama bunların olması kırılganlık üretir. Bunlar toplumsal desteğe zarar veren şeyler. Bu yüzden bunların olmaması önem taşıyor. Bizim tedbirlerimiz bunların olmaması yönünde. Sürece önem veren aktörlerin de bunların olmaması için çaba göstermesi gerekir. Bu bizim onlardan ricamız falan değildir. Sürecin selameti için bu gerekli bir durumdur diye bunu söylüyorum. Bu tür şeyler daha önce oldu. Sabotaj girişimleri oldu. Bazı ülkelerin manipülasyonları oldu. Türkiye bunu kendi iradesiyle çözmesin. Bu ayak bağından kurtulmasın. Çünkü Türkiye gerçekten bölgesel bir aktör haline geldi. Bu meseleyi çözmüş olması, kendi iradesiyle milli imkan ve kaynaklarıyla çözmüş olması birilerini rahatsız ediyor. Onlar için kullanışlı bir enstrüman. Bir şekilde manipüle edebildikleri, kullanabildikleri bir enstrümanın devre dışı kalmasından büyük rahatsızlık duyuyorlar. Bunu da görmek gerekir."
"Süreç 2006 başladı" iddiası
"PKK'nın Avrupa Sorumlusu Sabri Ok, 2006'da Türkiye'ye geldi. MİT ile Ankara'da görüştü ve süreç aslında o zaman başladı' deniliyor. Bu iddiaya ne diyorsunuz" sorusu üzerine Yalçın Akdoğan, AK Parti iktidara geldikten sonra inkarcı, yok sayan, birtakım ihmalkarlıklar üreten, bölgesel geri kalmışlığı besleyen paradigmayı değiştirdiğini, ilk adımın da bu olduğunu bildirdi.
Akdoğan, şunları söyledi: "İlk adım siyasi paradigmayı değiştirmektir. İnkarcı anlayış yerine, kabul eden, tanıyan, kucaklayan anlayışın gelmesi. İlgisizlik ve geri kalmışlık yerine, sosyoekonomik politikalarla yatırım ve hizmetlerle bölgeye kucak açılması. Yani çok boyutlu olarak meselenin ele alınmaya başlanması. Sürecin ilk adımı budur. Bunu biz yaptık. Bu noktada çok ciddi reformları hayata geçirdik. Bunun bir kısmı 2003-2004 yıllarındaki AB uyum paketleriyle gerçekleşmiştir. 2004'te Sayın Cumhurbaşkanımızın, o dönemde Başbakan olarak yaptığı Diyarbakır konuşması söylenebilir. İlk andan itibaren hükümet çok boyutlu olarak bu meselenin üzerine gitmiştir ve bu çözüm iradesini filizlendirmeye başlamıştır. Bugün tünelin ucunda ışık görünüyor, önemli bir noktaya geldik diyorsak bu hükümetin 12 yılda yaptığı işlerle attığı adımlarla bu noktaya gelmiştir. Sorun normalleşmiştir, konuşulabilmiştir, tartışılabilmiştir, bir algı oluşmuştur, toplumsal destek artmıştır. Sorunlar kümesi var önümüzde. İç içe geçmiş ve bunun birçok boyutu var. Ekonomik, sosyal, siyasal vesaire... Bunların hepsini biz teker teker çöze çöze bir noktaya getirdik meseleyi. Böyle baktığınızda bu 2006 değil çok öncesine giden bir durumdur. AK Parti iktidara geldiği gün, AK Parti'nin hükümet programında da seçim beyannamesinde de bu meseleler vardır ve bu adımlar atılmıştır. Bunun ötesinde şöyle mi oldu, böyle mi oldu... Bu afaki değerlendirmelere ben girmem. İstihbarat raporlarının altında bir cümle yazar, 'İstihbari bilgiler mahkemede delil olarak kullanılmaz' diye. Şimdi bu istihbaratçı yorumlarıyla da amel etmemek gerekir. Neticede farklı amaçları, farlı yönlendirmeler olabilir."
"Toplumun kabul etmeyeceği hiçbir adımı atmayız"
Yalçın Akdoğan, "Birkaç hafta önce görüşmelerle ilgili her olanı biteni paylaşmayacağız anlamında ilkesel bir karar alındı. Neden, çok mu manipüle edildi o bilgiler, o açıklamalarınız da böyle bir karar aldınız" sorusu üzerine, asayiş olayları ve algıyı bozan söylemlerin toplumsal desteği düşürebildiğini belirterek, "Bizim konuştuğumuz ama anlaşmadığımız konuların gündeme taşınması veya hiç konuşmadığımız konuların gündeme taşınması. Bunlar bir şekilde kırılganlık üretebilir, toplumsal algıyı bozabilir" dedi.
Bunların doğru şeyler olmadığını aktaran Akdoğan, şunları kaydetti: "Bizim gizlimiz saklımız yok. Bir pazarlık var gibi insanlar düşünmesin. Biz toplumun kabul etmeyeceği hiçbir adımı atmayız. Demokratik ülkelerde hiçbir siyasi iktidar da atamaz. Çünkü seçimle iş başına gelen iktidar, halkın algısına bakar. Halkın kabulünü, desteğini önemser. Bu süreç toplumsal rızayla destekle kabulle bu noktaya gelmiştir ve o şekilde devam edecektir. Yani bizim rotamızı millet çizer. Çok ileri, toplumun kabul etmeyeceği birtakım şeyler olacak gibi algılar uyandırmak, tezviratlar yapmak da doğru değildir. Bu konularda daha ölçülü konuşmak gerekiyor. Bu Habur olayında da görüldü. Ne oldu? Bir zafer sarhoşluğu gibi, iki kişi gelince böyle bir sanki dünyayı kurtardılar ve büyük bir galibiyet kazanmışlar gibi. Ne oldu? Yani bu sonuca odaklanmak yerine süreci tüketmektir. Ucuzculuktur. Yani oradan ben nasıl güç devşiririm, nasıl hava atarım. Ne oldu? Bütün sistem çöktü. Bunlar yanlış şeyler. Bu yüzden sonuca odaklanmak lazım. Yani siyasi polemiklere, ucuz siyaset hesaplarına bunu kurban etmemek lazım. Toplumu irite edecek, rahatsız edecek söylemlerden de kaçınmak lazım."
TRT Kürdi
TRT 6'nin adının değiştirilmesiyle ilgili görüşü sorulan Akdoğan, "TRT Şeş'i biz telaffuz ediyoruz. Oysa orada TRT 6 yazıyor. O TRT 6'yı biz altı diye okuyoruz, İngiliz six diye okuyor, Kürt de şeş diye okuyor. TRT Şeş yazmıyor orada. Kürtçe'ye TRT Kürdi diyelim. TRT Avaz var. TRT Türk var. Bu şekilde daha anlaşılır olsun maksadıyla yapılmış bir şey. Ben doğru olduğunu düşünüyorum" dedi.
"Yıllarca sayın Cumhurbaşkanıyla birlikte çalıştınız. Bugün Başbakan Davutoğlu ile çalışıyorsunuz. Bir mukayese istesek ne dersiniz" sorusu üzerine Akdoğan, kendilerinin aynı ekibin parçaları olduğunu söyledi.
Akdoğan, "Sayın Davutoğlu ilk başmüşavirdi, ben ikinci olarak başladım. İşte Nabi hoca vesaire... O dönemde hep birlikteydik. Danışmanken de birlikteydik, daha sonraki süreçte de birlikte olduk. Aynı dönem milletvekili olduk. Kabinede yer alıyoruz. Gerçekten çok saygıdeğer, çok muhterem, çok kabiliyetli, tam bir atom karınca Başbakanımız" diye konuştu.
Yalçın Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Görüyorsunuz ne kadar ülke, ne kadar şehir. Ciddi bir çalışma... Zihin olarak, felsefe olarak, medeniyet tasavvuru olarak gerçekten zengin bir yapısı var. Hem de çok çalışkan, dürüst bir insan. Sayin Cumhurbaşkanımızı benim tarif etmeme gerek yok. Onu zaten millet takdir etti. En üst, en yüce makama taşımış oldu. Tabii karizmatik liderlik bambaşka bir şey. Biz bir siyasi hareketiz. Bu siyasi hareketin içinde lider Tayyip Erdoğan. AK Parti'de şu anda Genel Başkanımız Sayın Davutoğlu. Sayın Davutoğlu'nun liderliğinde çok önemli siyasi başarılara ben imza atacağımızı düşünüyorum. Ama böyle baktığımda bu siyasi hareketin kurucu lideri Tayyip Erdoğan'ın çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Bizim kişisel olarak da ilişkimiz belli makamlara bağlı bir ilişki değil. Ben bu makamda olmayabilirim, o yarın o makamda olmayabilir. Bu başka bir gönül ilişkisidir, başka bir rabıtadır. Bunu da ben önemsiyorum ama Sayın Genel Başkanımızın başkanlığında AK Parti daha çok büyük başarılara imza atacak. Anketler de bunu gösteriyor. Bu küçümsenecek bir şey değildir. Bir parti genel başkan değiştirecek ve anketlere göre yüzde 48'lerde oy alabilecek, bu gerçekten büyük bir siyasi başarıdır. Bu herhangi bir kişiyle varılabilecek bir başarı değildir. Yani Davutoğlu faktörü bu başarının altında önemli bir şeydir. Afaki değerlendirme yapmayı doğru bulmam ama Davutoğlu isminin doğru bir isim olduğunu, bu mayanın tuttuğunu ve bu partinin aynı şekilde başarı trendini düşürmeden aynı çizgiyi devam ettirebilmesi, bu çok kolay bir şey değildir."
Akdoğan, alternatifi görülmediği için bunun sıradan bir olay gibi algılanabileceğini belirterek, "Bu Tayyip Erdoğan'ın liderlik başarısıdır. Yani bu geçiş sürecini bu şekilde başarıyla tamamlayabilmek. Kongrenin yapılması, başbakan vesaire, hükümetin kurulması, partide genel başkanın değişmesi, bu geçiş sürecinin bu şekilde planlanması... Bu da Tayyip Erdoğan'ın liderlik başarısıdır diye görüyorum" değerlendirmesini yaptı.
Başbakan Davutoğlu'nun şu ana kadarki performansıyla tarihi bir başarı yakaladığını ifade eden Akdoğan, "Bu noktada partiyi tutmak, büyütebilmek böyle bir olumlu algının devam ediyor olması bu zaten başlı başına büyük bir siyasi hadisedir diye düşünüyorum" diye konuştu.