Bir insaný yâhut kurumu kötülemek, daha önemlisi gülünç duruma düþürmek için kullanýlan en hinoðluhince metodlardan biri onu önce balon gibi þiþirip, gerçekleþmesi ihtimâli fevkalâde zayýf ve zâten kendisince hedef ittihâz edilmemiþ bir görev öncesi “avans övgüler” ile “parlatýp” sonra mukadder sonuç gerçekleþince alabildiðine insafsýzca ve mümkin mertebe belden aþaðý da vurarak herþeyi yüzüne gözüne bulaþtýran bir “gerzek” olduðu temasýný dolaþýma sokmakdýr.
Bu metodun en elveriþsiz yaný, eðer çok ustaca uygulanmaz ise, uygulayaný rezîl etmesidir.
Ýþte Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu cümlesinden olmak üzere birkaç gündür “necîb” basýnýmýzda tertiblenerek CHP tarafýndan sahneye konulan ve “çok ustaca” uygulanmadýðý için piþmiþ kelle gibi sýrýtan oyun budur!
Efendim, Davutoðlu, öküze özenerek þiþinmekden çatlayan kurbaða misâli kendini büyük bir dýþ politika üstâdý ve Türkiye’yi de bir büyük devlet vehmederek saða sola emirler yaðdýrmak ham hayâliyle Kuzey Irak’ý teftiþ turuna çýkmýþ, ama orada hayâtýn acý gerçekleri yüzüne bir þamar gibi çarpýnca süklüm püklüm geri dönmüþ.
Onu bu hâle sokanlarýn baþýnda da (artýk “Yüce Önder” mi desek, bilemiyorum) Kürd Lideri Mes’ud Barzânî geliyormuþ.
Yerseniz!
Bu görüþ zâviyesine biz de þöyle hafif geriden bir göz atalým:
Ankara o uðursuz 1 Mart 2003 Tezkeresi’nden beri Irak ve genellikle Ortadoðu politikasý baðlamýnda pek çok stratejik hatâlar iþledi. Eðer o mâhut tezkere büyük bir gaflet ve cehâlet eseri olarak reddedilmemiþ olsaydý târih bugün hem Irak’da ve hem de bütün Önasya politik coðrafyasýnda bambaþka mecrâlara yönelmiþ olarak akacak ve Türkiye de yýllarca öyle þaþkýn minibüs muâvini gibi arabanýn dýþýnda mý durmasý yoksa yan kapýdan içeri mi atlamasý gerektiði konularýnda bîçâre bir tereddüd yaþamayacakdý.
Ayný metafora devâm edecek olursak þimdi minibüs kalkmýþ, bizim muâvin ise o sýra on metre uzakdaki büfeden gazoz almakla vakit kaybetdiði için arabayý kaçýrmýþ ve son gayretle nefes nefese koþuyor ki belki ileriki kýrmýzý ýþýkda durursa yetiþsin!
Türkiye’nin, ufuksuz ve ödlek politikacýlar yüzünden çok önemli mevzîleri kaybetdiðini, ama son yýllarda biraz Gül-Erdoðan-Davutoðlu ve önemli ölçüde de sâhib bulunduðu “özgül aðýrlýk” sâyesinde kayýplardan bir bölümünü telâfî etdiðini görmemek için herhalde ya kör ya kötü niyetli olmak lâzým!
Böylesine büyük bir oyunda böylesine küçük hesablar?
Ýnsan biraz utanýr! Bakan Davutoðlu’nun gerçek vaziyeti bilmeksizin sanki þuursuzca Kuzey Irak’a gidip poz kesdiði izlenimini uyandýrma gayreti bence tam da Ýttihadcýlarýn Balkan Harbi’ndeki o alçakça görüþ tarzýný hatýrlatýyor:
“Edirne isterse Bulgarýn olsun ama yeter ki Enver yenik düþsün!”
Hele Muhâlefet Lideri Kýlýçdaroðlu’nun Davutoðlu’nu, mûtâd terbiyesizliðiyle, gelmiþ geçmiþ “en çapsýz” dýþiþleri bakaný îlân etmesine doðrusu bayýldým!
Sayýn Kýlýçdaroðlu anlaþýlan söðüp saymakdan aþýrý derecede haz duyan bir insan. Muhtemelen kimseden okkalý lakýrdý iþitmemiþ. Ama þimdi, tabii ki farz-ý muhâl, biri çýkýp da kendisinin meselâ “kalýn kafalý bir hýyar” ve ikide bir söylem deðiþtiren bir “donuk suratlý bir dönek” olduðunu ileri sürse hoþuna gider mi?
Allah’dan hep efendi insanlarla iþi var anlaþýlan da kimse aklýndan böyle þeyler geçirmiyor.
Bu arada hazýr CHP’den açýlmýþken...
Dünki gazetelere göre “CHP’deki kriz büyüyor” imiþ.
E, “bonjour, mes amis!” yâni...
Kardeþim, o kriz 14 Mayýs 1950’den beri büyüyor, daha yeni mi farketdiniz?
Zâten öylesine artýk “kriz” deðil “perversion amorphe” derler.
NOT: Bir seminer dolayýsýyla önümüzdeki Salý ve Çarþamba günleri sizlerle berâber olamayacaðým.
Dilerseniz 10 Aðustos Cumâ günü buluþmak üzere...