FETÖ, PKK'dan ne talep etti?

Doç. Dr. Adem Palabıyık / Bitlis Eren Üniversitesi
6.08.2022

FETÖ'nün kaybı, PKK'nın da aniden güç kaybetmesine sebep oldu, çünkü bu iki terör örgütü birbirlerinden besleniyordu. Her iki örgütün temel amacı çözümsüzlüğü kronikleştirmekti.


FETÖ, PKK'dan ne talep etti?

FETÖ, ilk ortaya çıktığı andan itibaren kaostan beslendiğini net olarak ortaya koydu çünkü terör örgütleri meşruiyetlerini ancak kaostan alabilirlerdi. Değişen siyasal ve toplumsal şartlar da her ne olursa olsun kaostan beslenen terör örgütlerinin, benzer yolu izlediğini ispatladı. Örgütler, panik, endişe veya kaygı süreçleri içinde var olabilir ve etkileşim zincirleri/iletişim ağları ancak kaos ile birlikte güçlenebilirlerdi. Hem FETÖ hem de PKK dil, araç, söylem, yöntem ve strateji açısından benzer süreci izledi ve her iki terör örgütü de toplumsal refahın önlenmesi adına toplumsal endişenin devam etmesi için elinden geleni yaptı. Mesela FETÖ yaygın, görünür ve etkin olabilmek için, özellikle 17-25 Aralık sürecinden itibaren ülkemizde girift ortamı oluşturmaya çalıştı. Bir taraftan yapılan yargılamalarla Kürt halkının nefretini arttırmak ve PKK'ya destek sağlamak, öteki taraftan ise gündemi grileştirmek için elinde bulundurduğu yayın organları ile kaotik bir sosyoloji sunmaya çalıştı.

Toplumu karamsarlığa itmek

Toplumu karamsarlığa itmek ve karamsarlığın kalıcı olduğuna dair bir algı oluşturmak için FETÖ ideolojik farklılıkları ve dini sembolleri araçsallaştırdı. PKK'nın da benimsediği stratejide FETÖ'den farkı yoktu ve PKK'nın terör motifi daha çok bölgesel işliyordu. Sahip olduğu belediyeler aracılığı ile haraç toplamak, çukurlar kazmak ve bölgeyi iç savaşa hazırlamak için fırsat kolluyordu. Ama Allah'a binlerce şükürler olsun ki, planlar bozuldu, PKK kazdığı çukurlara gömüldü; FETÖ de pratikleştirmeye çalıştığı hain darbe girişiminde başarısız oldu ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile birlikte milletimiz her iki terör örgütüne de hak ettiği cevabı verdi. Fakat mevcut gidişatta önemli bir soru zihinleri hala meşgul ediyor; FETÖ, o süreçlerde PKK'dan ne veya neler talep etti?

Yakınlaşma nasıl başladı?

Özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra FETÖ'nün temel amacı AK Parti'nin oy oranının nasıl düşürüleceğine yönelik stratejiler geliştirmek oldu. Bunu elbette CHP ile işbirliği ile de yapabilirdi hatta yaptı da fakat bu defa farklı bir taktik geliştirdi ve düşman olarak gördüğü BDP/HDP yapılarına karşı sempatik bir tavır takınmaya başladı. Çözüm Süreci'nin devam ettiği yıllarda BDP'li bir heyete 2013 Mayıs ayında bir teklif geldi. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Ahmet Türk ve BDP Genel Başkan Yardımcısı Nazmi Gür, Amerika Birleşik Devletleri'ne gitme hazırlığı yaparken partiye bir mesaj ulaştı. FETÖ'ye yakın bir isim, ABD ziyareti sırasında Ahmet Türk ile görüşmek istediklerini iletti. FETÖ'den gelen bu teklifi değerlendiren BDP, FETÖ elebaşı Fethullah Gülen ile Pensilvanya'da görüşme gerçekleştirdi. Sonrasında bir yazar da Ahmet Türk'ün ve Nazmi Gür'ün, FETÖ elebaşı ile görüşme yaptıklarını doğruladı. Bu görüşme çukur olaylarının başlamasına birbuçuk yıl kala gerçekleşmişti. Sadece bununla da kalınmadı, ayrıca FETÖ'nün emniyet yapılanmasındaki bazı hainler, HDP'ye oy verilmesini istiyordu. Mesela 7 Haziran seçimleri öncesinde İstanbul'dan bağımsız milletvekili adayı olan ancak daha sonra çekilen başkomiser Mehmet Akif Üner'in, Bingöl'de görev yapan bir polis memurunu HDP'ye oy vermesi için nasıl ikna ettiği dinleme kayıtlarına yansıdı. İddianameye giren tapede Üner, terör çekincesi nedeniyle HDP'ye oy vermek istemediğini söyleyen polis memuruna, FETÖ'nün "taktik oy" dediği stratejiyi anlatıp, "Ya işte 'Selo Başkanın yapıcı konuşmalarına oy verdim' diye avutacaksın kendini... Dostumun düşmanı dostumdur filan... Gözünü kapat, bas HDP'ye bir şey olmaz" demişti.

FETÖ medyasının desteği

FETÖ'nün kaos planının yolunda gitmesi için sadece görüşmeler değil aynı zamanda medya ayağının da sürece dahil olması gerekiyordu. Özellikle FETÖ elebaşlarından Ekrem Dumanlı gibi isimlerin "Cemaate sempati duyan insanlar Güneydoğu'da HDP'ye oy verdi" cümlelerini kurması, FETÖ'nün asıl amacını gözler önüne serdi. Öte taraftan FETÖ medyası Cihan Haber Ajansı'nın, 1 Kasım seçimleri ile alakalı olarak bir gün önceden sonuçları bildireceğini açıklaması kaosu artırmak için yapılan haince başka bir hamleydi. Çünkü bu terör ajansı, 1 Kasım seçimlerini bir gün önceden '1 Kasım Seçim Sonuçları/Adıyaman' başlığı ile sosyal medyada paylaşmış ve sonrasında bu paylaşımı kaldırmıştı. Gülten Kışanak'ın, FETÖ elebaşlarından Ekrem Dumanlı ile 'arka kapı' görüşmesi de geç kalmadan gerçekleşti ve medya desteği sözü verildi. Tabii bunlar gerçekleşirken bir taraftan da terör örgütü PKK elebaşı Öcalan da, FETÖ elebaşı Gülen'e selam göndermeyi ihmal etmemişti. Normalde, birbirinden hiç hazzetmeyen iki ismin, bu kadar yakınlaşması normal değildi. Çünkü FETÖ elebaşı ne bir devlet görevlisiydi ne de yönetici bir pozisyona sahipti, böyle bir selamın iletilmesi tamamen konjonktüreldi. Garo Paylan, Selahattin Demirtaş ve Mithat Sancar da, o süreçte FETÖ'nün medya kolu olan İpek Medya Grubu'na destek ziyareti yaptı ve hükümeti suçladı. Sadece HDP değil, PKK ile de sıkı ilişkiler örülüyordu. PKK ile FETÖ, Ocak ve Ekim 2014'te Kuzey Irak'ta gizlice görüşüp Türkiye'ye karşı ittifak kararı aldı. FETÖ, polis ve MİT'in PKK muhbirlerinin listesini örgüte verdi ve örgüt de bu isimleri infaz etti. PKK ve KCK'nın üst düzey yöneticileri Cemal kod adlı Murat Karayılan ile Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin, Ocak ve Ekim 2014'te, 3 kez PDY'nin Kuzey Irak İmamı Talip Büyük ile FETÖ'nün eğitim ve medya sektöründeki yöneticileri Cemal Bulut ve Doğan Ertuğrul'la görüştü. Görüşmelerden ilki 10-12 Ocak 2014 arasında Irak Metina'da, ikinci ve üçüncü görüşmeler ise 28 Ekim 2014 ve 31 Ekim 2014'te Metina'daki Rel Karargâhı'nda gerçekleşti. Erbil'deki Işık Üniversitesi de bu hain girişimin bir parçası haline getirildi. Rektör yarımcısı Mehmet Özdemir ve Sekreter Deniz Taşar da, görüşmeleri ayarlayan isimlerdi. Kuzey Irak imamı Talip Büyük ile Doğan Ertuğrul, Emniyet ve MİT'in, PKK içindeki Yardımcı İstihbarat Elemanları'nın isim listesini terör örgütü yöneticilerine verdi.

FETÖ evleri PKK'ya hizmet etti

FETÖ'nün evlerinde özellikle elebaşı Gülen'in videoları izletilir ve ruhani bir amaç güdülürdü. Bu eylemin sonucunda elebaşı Gülen'e uhrevi bir rol atfedilirdi. Fakat 15 Temmuz hain darbe girişimi gösterdi ki, FETÖ evleri aynı zamanda PKK'nın da karargâhları haline gelmişti. Mersin ve Adana'da eylem yaptığı belirlenen teröristler, MİT Bölge Başkanlığı'nın koordinasyonunda yürütülen çalışmalar sonucunda yakalanmış ve FETÖ'nün 'ışık evlerinde' kaldıkları tespit edilmişti. Elbette kaosu devam ettirmek için FETÖ elebaşının da birkaç poz vermesi ve PKK'ya mesajlar göndermesi gerekiyordu. CNN'e verdiği röportaj da, Tahir Elçi suikastının yapıldığı Dört Ayaklı Minare'nin fotoğrafını kullanması tesadüf değildi. Birçok yazar 'oyum HDP'ye veya Erdoğan'a hayır Demirtaş'a evet' gibi cümleler kurarken, yine birçok isim toplantılara katılmaya devam etti. Toplantıdan çıkan en net sonuç ise HDP'li Hüda Kaya'nın, 'kanın Batı'ya sıçrayacağı' cümlesiydi. FETÖ sadece evlerini değil bütün imkânlarını PKK'nın güdümüne yönlendirmişti. Öğrencilerin kaldığı yurtlara çeşitli saldırılar yaptırtıyor ve bunları PKK'nın yaptığını ifade ederek, bölge halkını kendi yanına çekmeye çalışıyordu. Tabii bu durum PKK'nın da işine geliyordu, çünkü PKK, FETÖ karşıtlığı üzerinden taraftar bulma gayreti içine giriyordu. Yani her iki terör örgütü, özellikle bölgede birbirlerini besliyorlardı.

FETÖ, PKK'ya bilgi aktardı

FETÖ yapılanmasının TSK içindeki faaliyetleri sonucu özellikle birçok kayıp gerçekleşti ve 15 Temmuz ile FETÖ'nün TSK yapılanması çökertildi. PKK'ya düzenlenecek operasyonlar bir şekilde önceden bildiriliyordu. Bir istihbarat yetkilisi, PKK'nın üst düzey kadrosuna düzenlenecek operasyonların boşa çıktığı çünkü örgüt elebaşlarının kaçtığını ifade etmişti. 15 Temmuz sonrasında ise bu bilgileri PKK'ya aktaran ismin FETÖ'cü Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş olduğu ortaya çıktı ve elbette bu ihanette FETÖ yalnız değildi. ABD'nin FETÖ'ye verdiği destek aşikârdı. FETÖ'cülerin en büyük müttefiki ABD'ydi ve birçoğu oraya firar etti, en fazla okulu ABD'de açtı ve Bankasya üzerinden milyonlarca dolar ABD'ye transfer edildi. Mesela Fetin ve Fatih Kazancı gibi firari fetöcüler, Bankasya'dan 100 milyon TL batık kredi alarak ABD'de şirket kurdu. Ve bu kardeşler, PKK'nın ABD'de deki sokak eylemlerinin maddi destekçisi haline geldi. FETÖ'nün, PKK'ya verdiği destek bununla da kalmadı, aynı zamanda birbirini karşılıklı besleyen iki örgütün ilişkisi, Midyat Emniyet Müdürlüğü'nün yaptığı operasyonla da açığa çıktı. Yakalanan 30 kişiden 23'ü gözaltına alındı ve evlerindeki aramada 1 ABD dolarları çıktı. 1 ABD dolarlarının, haberleşmede kullanılan bir teknik olduğu biliniyordu.

En güçlü oldukları dönem(!)

FETÖ ve PKK için sosyalleşme; sürtüşme, düşmanlık ve çatışmanın toplumsal yapıyı ve ilişkileri belirlediği bir süreci kapsıyordu ve yukarıdaki bilgileri analiz ettiğimiz takdirde, FETÖ ve PKK'nın birbiri ile sıkı ilişki içerisinde oldukları kolaylıkla anlaşılabilirdi. Her iki örgütün temel amacı çözümsüzlüğü kronikleştirmekti. Oluşabilecek kronikleşmenin en önemli örneği ise 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesinde bölgedeki en büyük kaos söylemi İmralı'nın uçaklarca vurulduğu yalanıydı. Bu yalan ile birlikte iç karışıklık planlanmış; Van ve Diyarbakır'ın başkent ilan edileceği iki federe yapı düşünülmüş; PKK elebaşlarından Karayılan'ın Van'a, Bayık'ın ise Diyarbakır'a yönetici olacağı söylenmişti. Sadece bunlar değil aynı zamanda Haç sembollü bir PKK bayrağının kullanılacağı; din olarak Hristiyanlığın tercih edileceği ve resmi dilin İngilizce olacağı duyurulmuştu. Bütün bunlar çok ürkütücü ve kaos içerikli eylemlerdi. PKK'nın, 15 Temmuz gecesi sınırlara yaklaştığı ve FETÖ'cü hainlerin sınır içi kargaşayı sağlamaları halinde sınırdışından PKK'nın Doğu ve Güney Doğu Anadolu'ya saldırıda bulunmasına izin verileceği artık biliniyordu. Karmaşık süreçlerin ve çok sayıda değişkenin olması mevcut durumu daha da içinden çıkılamaz bir hale büründürmüştü. Fakat Allah'ın da bir planı vardı, FETÖ ve PKK'nın hain planı ters tepti ve her iki örgüt de aynı anda kaybetti. FETÖ'nün kaybı, PKK'nın da aniden güç kaybetmesine sebep oldu, çünkü bu iki terör örgütü birbirlerinden besleniyorlardı. Artık operasyonlar başarılıydı, MİT'in nokta operasyonları ile PKK elebaşlarını etkisiz hale getiriyordu ve PKK, ülke içinden sökülüp atıldı. Sonuç olarak hem FETÖ hem de PKK –sözde- en güçlü oldukları dönemde yenildi. Bu sonuç ise FETÖ'nün güçlendiğine dair tüm söylemlere veya eleştirilere verilen en güçlü cevap olarak tarihe geçti.

[email protected]