İletişimin markalaşması: Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı

Doç. Dr. Turgay Yerlikaya / İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi
29.07.2022

İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un, Türkiye'nin iddialarını, tezlerini, haklı duruşunu ulusal ve uluslararası kamuoyuna anlatırken, yalan, dezenformasyon, manipülasyon, kara propaganda ve algı operasyonlarına karşı mücadele anlamında yoğun bir çaba içerisinde olduklarını ifade etmesi, her geçen gün etki alanını artıran bir kurumsal tecrübenin, teori ve pratik anlamında nasıl bir tutarlılığa da işaret ettiğini açık biçimde göstermektedir.


İletişimin markalaşması: Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı

2000'li yılların başından itibaren dış politikada tedrici biçimde artan otonomi talepleri ile Türkiye, küresel ölçekte farkındalık yaratan bir ülke oldu. Çatışma ve risk alanlarında üstlendiği pozisyon ile kendisini pozitif ayrıştıran Türkiye'nin bölgesel ve küresel konulardaki konumu bir tür "istikrarlaştırıcı güç" (stabilizing power) olarak tebarüz etti. Son dönemde başta Rusya-Ukrayna savaşının etkilerini asgariye indirme ve Suriye'nin istikrara kavuşması adına yürütülen aktif diplomasi, istikrarlaştırıcı güç kapasitesinin yansımaları olarak dikkat çekmektedir. Geçtiğimiz günlerde küresel bir sorun haline gelen tahıl krizini çözme adına BM Genel Sekreteri, Rusya ve Ukrayna ülkelerinin temsilcilerinin olduğu bir toplantıya Türkiye'nin ev sahipliğinin yanı sıra masada bir aktör olarak yer alarak sorunun çözümü adına önemli bir çaba sarf etmesi, yine istikrarı tesis etme adına önemli bir girişim olarak kabul edilmektedir. Benzer biçimde İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelikleri tartışmalarında, Türkiye'nin kendi güvenliğini tahkim etme adına, PKK ve FETÖ gibi terör örgütleri ile aktif biçimde mücadele amacıyla takip ettiği politikalar da Türkiye'nin artan küresel önemine işaret etmektedir.

Otonom dış politika tercihi

Bu noktada Türkiye, son yıllarda beliren dış politika tercihleriyle hem bölgesinde hem de küresel düzlemde ön plana çıkmakta ve bu alandaki etkisinden sıklıkla söz ettirmektedir. Buradaki önemli sorular şunlardır: Türkiye'nin artan kurumsal kapasitesi ile otonom politikaları arasında nasıl bir ilişki söz konusudur? Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir aktör olması hangi kurumsal değişim ve yapısal dinamiklerle mümkün olmuştur? Hiç kuşkusuz bu tür bir aktif ve otonom dış politika tercihi ve onunla beraber gelen yoğun diplomasi faaliyetleri, 2018 yılındaki "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" değişikliğiyle ortaya çıkmıştır. Hızlı karar alma ve etkili bir yürütmenin hedeflendiği bu sistemin ilk somut çıktıları, özellikle savunma sanayi alanındaki pozitif ivmelenme ile Türkiye'nin bölgesel ve küresel sorun alanlarında takındığı tutum ile yakından müşahede edilebilmektedir.

Yeni hükümet sistemi ile ihdas edilerek otonom politikaların oluşmasına önemli ölçüde katkı sunan ve bu katkıyı stratejik iletişim modeliyle destekleyen ihdas Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da benzer bir tercihin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu minvalde, bölgesel ve küresel ölçekte daha aktif bir rol üstlenilmesini temin etmenin yanı sıra, Türkiye'nin bütünlüklü bir iletişim stratejisini de mümkün kılan bu tercihler bütünü, son dönemdeki kararlı adımların geniş kitlelere anlatılması noktasında etkili olmuştur. Özellikle kriz dönemlerinde ve çatışmalı konularda yürüttüğü etkin diplomasi ile varlığını hissettiren İletişim Başkanlığı, Türkiye'nin haklı ve meşru pozisyonunu anlatma ve söylem kurucu bir fonksiyon üstlenilmesi noktasında da önemli bir etki yaratmaktadır. Bu noktada Başkanlığın dört yıl boyunca sergilediği performans, bir anlamda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin muhasebesi ile de paralel bir seyir izlemektedir.

Bütünlüklü iletişim stratejisi

"Devletimizin tüm kurumlarını kapsayıcı, ortak dil anlayışını merkezine alan, ulusal ve uluslararası düzeyde bütünlüklü bir iletişim stratejisi oluşturmak ve iş süreçlerini bu temelde yürütmek" biçiminde bir misyon ile hareket eden Başkanlık, uluslararası arenada hem karar alıcılar hem de medya düzleminde geliştirdiği ilişkilerle Türkiye'nin küresel ölçekte bir marka olması adına önemli işlere imza atmaktadır. Türkiye'nin küresel düzlemde takip ettiği ve önemli ölçüde yapısal dinamikler ve lider eksenli siyasetin inisiyatifiyle şekillenen dış politik tercihlerin dış kamuoyunda anlatılması Başkanlığın bütünlüklü iletişim stratejisi ile mümkün olmaktadır. Türkiye'nin yurtdışındaki aktif dış politika tercihlerini anlamlı bir biçimde dünya kamuoyuna aktarma adına yayımlanan kitap ve rapor çalışmaları da Başkanlığın benimsediği bütünlüklü iletişim stratejisinin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem Türkçe hem de İngilizce başta olmak üzere birçok dilde yayınlanan çalışmalar, Türkiye'nin haklı ve meşru pozisyonunun anlatılması anlamında önemli bir fonksiyon icra etmektedir. "Türkiye Karşıtı Bir Anlatı: 1915 Olayları", "Yukarı Karabağ'da 44 Günde Gelen Zafer: Türkiye-Azerbaycan Kardeşliğinin Nişanesi", Doğu Akdeniz Denkleminde Stratejik Adım: Türkiye-Libya Mutabakatı" "Türkiye'nin Doğu Akdeniz Stratejisi", "Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege'deki Hakları ve İddiaları", ve "Turkey's Counter Terrorism Perspective" gibi yayınlar bu noktada önemli örneklerdir. Tüm bu yayınlar, Türkiye'nin kritik konulardaki tutumuna dair bilgi vermenin yanı sıra Türkiye'nin kriz yönetimi ve dezenformasyonla mücadele anlamında nasıl bir seferberlik içerisinde olduğunu da göstermektedir.

Küresel terörle mücadele

Türkiye Cumhuriyeti'nin hem yurtiçi hem de yurtdışındaki terörle mücadelesi anlamında da önemli işlere imza atılmaktadır. Terör örgütlerinin propaganda amacıyla bütün iletişim platformlarından yararlandığı göz önünde bulundurulduğunda, Başkanlığın terör örgütlerinin propagandalarını etkisiz hale getirmek amacıyla icra ettiği faaliyetler daha da kıymetli hale gelmektedir. Türkiye karşıtı söylemleri yaymak ve terörü meşrulaştırmaya neden olan dezenformasyonların etki alanını daraltmak adına PKK ve türevleri PYD/YPG ile ilgili de önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu bağlamda İletişim Başkanlığı, PYD/YPG'den kaçarak Türkiye'ye sığınan Aynel Arap halkına yönelik terör örgütünün zulümlerini anlattığı bir film hazırlamış ve filmde, 2011'de Suriye rejiminin bölgeyi PKK/YPG'ye teslim etmesinden sonra Kürt halkına yönelik artan baskı, tehdit, hapis, zorla silahaltına alma ve cinayet gibi muameleler bizzat bölge halkının tanıklığıyla gözler önüne serilmiştir. Bu filmle, bölgede Suriye Demokratik Güçleri düzleminde DEAŞ'a karşı mücadele eden bir "özgürlük ordusu" olarak takdim edilen terör örgütünün bütün yönleri anlatılmakta ve farklı adlar altında meşrulaştırılmaya çalışılan PKK'nın gerçek yüzü de gösterilmektedir.

Terör örgütlerinin dezenformasyonunu engelleme ve örgütlerin gerçek yüzünü gösterme adına Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının FETÖ düzleminde yaptığı çalışmalar benzer bir amaca matuftur. Başkanlığın başlattığı proje çerçevesinde FETÖ'yü anlatan "The Network" (Ağ) adlı belgesel, Avrupa başkentlerinde gösterilmiş ve örgütün gerçek yüzü bütün yönleriyle anlatılmıştır. Yine örgütün diasporada ürettiği Türkiye karşıtı söylemler ile ilgili de hem Türkiye hem de küresel kamuoyunda bir farkındalık oluşturulmakta ve bu konularda etkili bir iletişim mekanizması işletilmektedir.

Farklı bir bağlamda da olsa Türkiye'yi uluslararası düzlemde itibarsızlaştırmak amacıyla kullanılan Kaşıkçı Cinayeti de benzer bir iletişim stratejisi ile dünyaya aktarılmış ve olayın gerçek yüzü bütün yönleriyle kamuoylarıyla paylaşılmıştır. Ekim 2018'de gerçekleştirilen cinayetin hemen akabinde İletişim Başkanlığı, uluslararası kamuoyunu doğru biçimde enforme etmiş ve Türkiye'yi mahkum etmeye dönük söylemleri bertaraf etme adına önemli bir başarıya imza atmıştır. Yoğun bir istihbari faaliyetle aydınlatılan süreç, etkili bir iletişim strateji ile doğru kanallara ulaştırılmış ve bu alanda bir tür küresel farkındalık oluşturulmuştur.

Yıllardır çözülemeyen Dağlık Karabağ sorununun çözümünde de İletişim Başkanlığı, sürecin adeta dünya kamuoyundaki seyrini belirleyen bir iletişim stratejisi takip etmiştir. Süreç içerisinde, Türkiye ve Azerbaycan karşıtı lobicilik faaliyetlerini etkisiz kılma adına "Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Medya Alanında Stratejik İşbirliğine İlişkin Mutabakat" ise Karabağ zaferinin sadece askeri kapasite ile mümkün olmadığını gösteren önemli bir adımdır. Bu mutabakat doğrultusunda iki ülke arasında "Ortak Medya Platformu" kurulmasına karar verilmesi de yine iletişimin ne denli güçlü bir enstrüman olduğunu göstermektedir. Başkanlığın özellikle sosyal medyada dolaşıma sokulan manipülatif içerikleri tespit etmek amacıyla bilgi ve haberlerin doğruluğunun kontrol edilebileceği "DOĞRU MU?" isimli bir online platform projesine imza atacak olması da kamuoyunun doğru biçimde bilgilendirilmesi anlamında önemli bir girişimdir. Bu platform, sosyal medyada yayılan haber ve bilgilerin gerçek olup olmadığını kontrol etmek amacıyla bir tür fact-checking (teyit) mekanizmasının işlemesini hedeflemekte ve sosyal medya manipülasyonları hakkında kamuoyunu doğru biçimde bilgilendirmeyi amaçlamaktadır.

Kurumsal hafızanın devamı

Kuruluşunun 4. yılını kutlayan Başkanlığın Türkiye'nin son dönemde aktif biçimde takip ettiği politikaları küresel ölçekte anlatma ve etkili bir kamu diplomasisi sergileme noktasındaki faaliyetleri, gelecek açısından önemli bir zemin teşkil etmektedir. Zaman zaman iç politik gündemlere konu olan ve gündelik siyasetin bir aracı olarak tartışılan İletişim Başkanlığı, herhangi bir siyasi iktidardan bağımsız olarak yakın gelecekte Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli kurumlarından biri olmayı sürdürecektir. Küresel siyasetin dijital alandaki gelişmelere göre kendisini revize ettiği ve siyasetin sosyal medya mecraları üzerinden manipüle edildiği bir çağda, böyle bir kurumsal müktesebatı yok saymak mümkün olmayacaktır. 1920'de Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın isteğiyle kurulan "Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umûmîsi"nden İletişim Başkanlığı'na kadar geçen süre içerisinde, Türkiye Cumhuriyetinin bu alanda ürettiği kapasite, gündelik siyasetin üzerinde ve stratejik bir fonksiyona sahiptir. Anadolu Ajansı ve Hakimiyeti Milliye imkanlarıyla, Kurtuluş Savaşının iletişiminin yönetildiği bir dönemden, Türkiye'nin otonomi mücadelesinde İletişim Başkanlığı marifetiyle yürütülen stratejinin benzerliği bu açıdan önemlidir. Bu nedenle, Türkiye'nin bölgesel ve küresel düzlemdeki etki alanını genişletmek ve daha adil bir dünya düzeni için etkili iletişim araçlarına sahip olmak, hiç kuşkusuz bu kurumsal kapasiteye sahip çıkmak ve hafıza oluşturmakla mümkündür. Bu doğrultuda; Başkan Fahrettin Altun'un, Türkiye'nin iddialarını, tezlerini, haklı duruşunu ulusal ve uluslararası kamuoyuna anlatırken, yalan, dezenformasyon, manipülasyon, kara propaganda ve algı operasyonlarına karşı mücadele anlamında yoğun bir çaba içerisinde olduklarını ifade etmesi, her geçen gün etki alanını artıran bir kurumsal tecrübenin, teori ve pratik anlamında nasıl bir tutarlılığa da işaret ettiğini açık biçimde göstermektedir.

yerlikayaturgay @gmail.com