Kılıç: Askeri disiplini, üstün asta hakaret etmesi de bozar
ABONE OL
Sanığın, üste hakaret suçundan yargılandığı kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasını ciddi bulan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesi, "22.5.1930 günlü 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 85. maddesinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı" savıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu.

Başvuruyu değerlendiren Yüksek Mahkemesi, 22.5.1930 günlü 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 85. maddesinin 1 numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine oy çokluğuyla karar verdi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Osman Alifeyyaz Paksüt, Engin Yıldırım ile Celal Mümtaz Akıncı karşı oy kullandı.

Karar, Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yer aldı. Karşı oy yazısında Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, itiraz yoluna başvuran mahkemenin astına hakaret eden üst veya amirlerin eyleminin disiplin suçu olarak disiplin mahkemesinde, üst veya amirine hakaret eden astın eyleminin ise askeri suç olarak askeri mahkemede yargılanacağını söylediğini aktardı.

"ASKERİ DİSİPLİN MAHKEMESİ BİLİNEN ANLAMDA BİR MAHKEME DEĞİL"

Böylece aynı sözleri söyleyerek aynı suçu işleyen kişilerin farklı mahkemelerde yargılanıp, farklı sonuçların ortaya çıkacağını, bunun da Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı olduğununun ileri sürüldüğünü dile getiren Kılıç, öncelikle disiplin mahkemesinin bilinen anlamda bir mahkeme olmadığını vurguladı.

"Disiplin mahkemelerinin üyelerinin hâkim sınıfından olmaması, bu mahkemelerde görev yapan subay ve astsubayların aynı zamanda normal kıta görevlerini sürdürmeleri, bu üyelerin birlik komutanı tarafından seçilmeleri, birlik komutanın aynı zamanda bu mahkemede iddianame düzenleyerek dava açması" gibi hususların varlığının bu mahkemelerin bağımsız ve tarafsızlığına gölge düşürdüğüne dikkat çeken Kılıç, "Nitekim İrfan Bayrak-Türkiye davasında (Başvuru No: 39429/98), AİHM, bağımsızlığı ve tarafsızlığı şüpheli disiplin mahkemelerinin mahkemeden çok bir kurul niteliği taşıdığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucunu varmıştı. Kanunlarda yapılan sınıflandırmalar veya farklılaştırmalar, kişilerin ve durumların sahip oldukları özelliklerin tümü veya bazı yönleri bakımından taşıdıkları benzerlik ve farklılıklardan türemektedir. Herhangi bir ayrımcılığa imkân tanımamak için eşitlik ilkesi, yasayla yapılan ayrım, sınıflandırma veya farklılaştırmaların ilgili konunun içeriği bakımından meşrulaştırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla kullanılacak haklı neden veya nedenlerin anlaşılabilir, amaçla ilgili, makul ve adil olması gerekir. Önümüzdeki konuda ayrımcılığı meşrulaştıran temel neden astın üste hakareti ile üstün asta hakaretinin askeri disiplin, itaat ve hiyerarşiyi korumada aynı değerde olmadıkları görüşüdür. Bu yaklaşım, askeri disiplin ve hiyerarşiyi mutlak bir değer olarak anayasamızın ve insan haklarının en temel ilkelerinden olan ayrımcılık yasağının üstüne çıkarmaktadır. Ast ve üst olarak sınıflandırılan asker kişilerin hukuksal konumlarının aynı olmaması, eşitlik ilkesinin en temel özelliği olan ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını meşru göstermenin bir nedeni olmamalıdır." dedi.

"HAKARETE UĞRAYAN AST KENDİSİNİ ÇARESİZLİK İÇİNDE HİSSEDEBİLİR"

"Astın üste hakaret etmesi askeri disiplini bozan bir eylem olmakla birlikte üstün asta hakaret etmesinin de askeri disipline zarar verdiğini söyleyebiliriz." diyen Kılıç, şöyle devam etti: "Hakarete uğrayan bir ast kendisini çaresizlik içinde hissedebilir ve motivasyonunu kaybedebilir. Sırf askeri hiyerarşi ve disiplin zarar görmesin diye aynı eylemi yapanlardan üstün daha çok, astın ise daha az korunması günümüzün insan hakları anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Ast konumunda bulunanların insan haklarından daha az yararlanmaları demek olan bu durum kabul edilemeyeceği gibi askeri hiyerarşi ile askeri disiplin ve itaati sağlamaya yönelik düzenlemeler de Anayasa'ya ve insan haklarına aykırılık teşkil edemez. Sonuç olarak, itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen insan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti ilkesi ile beraber düşünüldüğünde, 10. maddesine aykırı olduğu düşüncesiyle, çoğunluk görüşüne muhalefet edilmiştir."