Bana 'evladım işin mi yok' demişlerdi
ABONE OL

Üstat Necmeddin Okyay'dan icazet aldığı 1960 yılından bu yana Osmanlı kültürü, hat ve kitap sanatına dair eserleriyle ünlenen Prof. Uğur Derman, 2009 yılında Geleneksel Sanatlar alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne, 2010 yılında ise UNESCO Yaşayan Kültür Hazinesi ödülüne layık görüldü. 1935 yılında Bandırma'da doğsa da çocukluğundan itibaren Üsküdar ve İstanbul kültürüyle büyüdü, Haydarpaşa Lisesi’nde edebiyat hocası Mahir İz ve Üsküdar'daki komşusu hattat Necmeddin Okyay ile tanışması hayatının akışını değiştirdi. 15 yıl sürdürebildiği eczacılığı bıraktı, hat sanatına dair ölümsüz eserlere ve 500'ün üzerinde araştırmaya imza attı. Türkpetrol Vakfı, Marmara ve Mimar Sinan Üniversitelerinin Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'nde, Türk sanatına yönelik hizmetleriyle dikkat çekti. Türk Hat sanatının yaşayan en büyük isimlerinden Uğur Derman'a, Zaman Tüneli'nde hayatını sorduk.

İzin verirseniz, baba ocağından başlayalım öykünüzü anlatmaya. Kimlerdensiniz?

Baba tarafım Bergamalı, anne tarafım Bandırmalı. Ben babamı tanımadım. Benim 1935'de doğumumdan beş ay evvel zatürre neticesiyle Ankara'da Maliye Vekaleti'nde çalışırken vefat etmiş. Annem, ablamla beraber Bandırma’ya geri dönmüş, eczacı dedem Osman Derman bize sahip çıkmış.

Babanız eczacı değil ama biz sizi üç kuşak eczacı olarak biliyorduk.

Hayır, babam eczacı değil. Dedem Ali Osman Bey, dayım Fazıl Bey ve ben, üç kuşak eczacıyız. Askeri eczacı olan dayım Fazıl Bey de 1917'de bir hastalık neticesi vefat etmiş, onu da tanıyamadım.

İsminizin özel bir anlamı var mı?

Genelde aileye şans getiren bebeklere bu isim konur. Babam vasiyet etmiş bu ismi vefat etmeden önce. 'Kız da olsa oğlan da olsa isminin Uğur olmasını istiyorum' demiş. O sırada babam hasta yatağında yatıyor ve annem 'Şu halinle mi Celal' diyor. Benim nüfusum 15 gün sonra alınmış. Vasiyete rağmen, ailem bana Uğur ismi koymakta tereddüt etmiş. Aslında 5 Şubat 1935 doğumlu olduğum halde nüfus kaydımda 20 şubat yazar. İlk ismim, göbek adı olarak Mustafa konduğu için, yazılarımı ya Mustafa Uğur Derman ya da M. Uğur Derman diye neşrederim.

Baba tarafınızdan dedeniz?

Ahmet Kamil Efendi. Bergamalı müderris. O da 1934’de vefat etmiş. Çocukluğunuzu, o yılların İstanbul'unu nasıl hatırlıyorsunuz? Vallahi üzerimize titreyen büyüklerimiz vardı, öyle hatırlıyorum. Annem, İstanbullu. Kendisi Beyazıt doğumlu ama Üsküdar'da oturuyor. Orada evimiz var. Bandırma’da doğmakla beraber pek küçük yaştan itibaren İstanbulla münasebetimiz başladı. Tahammül edilemeyecek hale geldi Üsküdar, İstanbul gibi çok kalabalık. 40'lı yılların başından beri çok iyi hatırlıyorum: Çok sade, nüfusu azdı.

Siz çocukken kaptan, bir yetişkinken hattat olmak isterken nasıl eczacı oldunuz? Üç kuşak eczacı olan ailede geleneği sürdürme zorunluluğu muydu sizinkisi?

Üsküdar'dan Beşiktaş ya da Köprü'ye yani Eminönü'ne giderken geminin ismine, numarasına bakmadan binmezdim. O yüzden ailemle ters düşerdim, tutarlar elimden çekerlerdi. Şirketi Hayriye vapurları vardı o zaman, bacanın iki kenarında numaraları vardı. Aradan yetmiş sene geçmesine rağmen isimleri de numaraları da hâlâ aklımdadır. O gemilerin arkasından köpük salarak gidişine bakıp kendimce 'Niye buradan sabunlu suyu atıyorlar' derdim, hiç pervane nedir bilmediğim yıllarda. Dedem 40'lı yıllarda 'Artık Bandırma’daki dükkanı kapatıp Üsküdar'a yerleşeceğim' dediğinde ben nedense 'Eczacı olmak istiyorum, satmayın' dedim. O da beni dinledi, satmadı. Bu fikrimi de hiç beğenmedim ilerleyen yıllarda. Aileme söz verdiğim için mecburiyetten eczacılığa girdim, Ayazpaşa'da serbest eczacılık yaptım ama beni tatmin etmedi ve bu mesleği bıraktım.

Meslek seçiminizde Mahir İz ve Necmeddin Okyay oldukça etkili olmuş. Onlarla nasıl tanıştınız?

Haydarpaşa Lisesi'nde iki ünlü seminer hocamız vardı, Mahir İz ve Nihal Atsız. Eğer Mahir Hocayı tanımamış olsam, bugün bambaşka biri olurdum herhalde. O bana yön verdi. Mahir hoca, Divan edebiyatının yanı sıra Arap ve Fars edebiyatından da örnekler verirdi derste. 1974'teki vefatına kadar hiç kopmadık. Baba-oğul gibi olduk. Necmeddin Okyay Üsküdarlıydı. Evimizden beş yüz metre ilerdeki Toygartepe'de otururdu. Büyük bir sanatkardı ama aynı zamanda Üsküdar Yeni Valide Camii'nin hatibiydi. Ailesinde nesilden nesile devam eden böyle bir dini vazifesi de var. Babası da dedesi de oranın imamıydı. Oranın kayyumu Saim Efendi de benim süt dayımdı, 'Beni Necmeddin Hoca'ya götüreceksin, lami cini yok' dedim. 'Eh peki' dedi. Sonra bir yerde görmüş kendisini, O da gelin demiş. Kalktık gittik, 1955 Ekim. 'Sizden ders almak istiyorum' dedim. 'Evladım hangi cins yazıyı öğrenmek istiyorsun?' dedi. 'Ben sizden öğrenmek istiyorum' dedim. 'Eh, gel öğleyse' dedi. Beni götüren hocam 'Dersi kaça olacak hocam' diye sordu. Gözleri yerinden oynadı hocanın. 'Böyle bir şeyden bahsetmeyin. Biz para ile öğrenmedik ki parayla öğretelim'... Böyle bir usta. Benim hat öğrendiğimi duyan eski nesilden bazı kişiler 'Evladım işin mi yok? Senin eğer bir kabiliyetin varsa, kendini müziğe, resme ver. Bunların modası geçti' dediler. Dini nikahımızın şahidi Mahir İz ve Niyazi Sayın oldu, nikahımızı da Necmeddin Okyay kıydı. O nesil geçti gitti artık.

Sizler varsınız efendim.

Tırnakları olamayız, samimi söylüyorum. Çünkü ayağımızın altından Osmanlı kaydı. Sanki yeniden bir kültür birikimi oluşuyor. Olamaz. Görüyorum gençleri, başka türlü. Yani Osmanlı değil, Müslüman.

Osmanlı bir medeniyetti.

Tabii. Yani başka türlü, Arap kültürü girmeye başlıyor.

İsim karışıklığımdan çok çektim

Siz 60'lı yıllardan bu yana hat sanatıyla tanınmanıza rağmen hala 'Eczacı unvanıyla' da anılıyorsunuz.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde de bir Uğur Derman vardı, onkolog. Şehir telefon rehberinde benim ismim üste, onunki altta yer alırdı. Gece bir telefon gelirdi 'Doktor Bey, bugün baktığınız hasta birden fenalaştı, ne yapalım?' 'İyi ama ben o doktor değilim. Alttaki numarayı arayın' derdim. Göbek adım Mustafa diye adımın önüne M. Uğur Derman yazmaya başladım, ayırt edilsin diye. Baktım onun isminde de M. oldu. O da 'Benim bir adım da Mehmet, senden ayırt edilmek için yazıyorum' dedi. Onun hanımının ismi Gül, bizimkisi Çiçek. Onun nihayet iki oğlu vardı, biz üçüncüsüyle fark attık ona. Bir gün, rektörlük seçiminde onu yıpratmak için bir haber çıkmış gazetede: Uğur Derman bir cerraha tacizde bulundu... Ama altında benim resmim var, yer yerinden oynadı. 60'lı yıllardan itibaren eczacı unvanını kullanmadım, fahri profesörlük sonrası, üniversitenin de telkiniyle bu unvanı kullanmaya başladım. Bu isim karışıklıklarından çok çektim.