Bekleyiş Vezinleri’ ile söyle(ş)mek
ABONE OL

Aynı dili konuştuğunuz kimi insanlar vardır: Başka başka cümleler kursanız bile ortaktır bazı kelimeleriniz! Kesişir bazen yollarınız. Yaz(g)ınızda yazmak varsa, kimine şiir düşer kimine öykü kimine deneme… ‘İncelikler yüzünden’.

‘Aşk’ ile bir ‘nefes’ vermektir şiir; ‘kuyu’dan yerin yüzüne uzanan ‘gece’, zamanın göğsünden akan ‘süt’, kaderimize düşen ‘beklemek’ veyahut ‘serap’... O kelimenin anlamı bazen bir ‘nar’ gibi bin bir parçaya bölünür. Okurken, ‘ateş’ olur bazen yakar içimizi, ‘rüya’ olur kanatlandırır bazen bizi… Kadim kelimelerle seslenir şair: “Talan yeridir artık Bâbil/ seyret şimdi ey ruhum seyret/ mazidir/ Belkıs’ın ırmağa dönüşen etekleri”.

Epeydir şiir kitabı almıyordum elime. Bir kenara not ettiğim, yakından takip ettiğim, şiirini beklediğim az sayıda şair kalmıştı. Eski bir şiir okuru olarak “Kitabı çıksa da okusam!” dediğim birkaç isimdendi Sümeyye Şeker. Nihayet, Bekleyiş Vezinleri ile selamladı okuru. Bildiğim birçok şiirini almasa da kitabına, içindekiler için kalbi mutmaindir eminim.

“eliflâm. ey aşk! âlemin çilingiri./ kalbim müteşabih bir ayettir şimdi.” dizeleriyle tanımıştım onu ilkin. Dört-beş yıl öncesiydi galiba. O zamanlar şiire daha bir inanır, daha bir yer verirdim kalbimde. Zaman geçti ve içimdeki şiir sustu; gitgide, azalarak, eksilerek… “Şiir neyime gerek diyorum sen yokken/ bir ağıt yaksın dünya sonra sussun” diye seslenen şairin şiiriyle yeniden karşılaşıncaya dek. “Ömrü avutan rüyalara inandım”.

Sümeyye Şeker’den Bekleyiş Vezinleri… Şiir. Şair’in rüyası…

OKUR’UN ŞAİRE’YE SORULARIDIR

Şiirinizi tanımayanlar adınadır sorum: “Sümeyye Şeker şiirleri”ni neden okuyalım?

Önce şu suale cevap bulalım: “Şiir neden okunur?”. İnsanın iç âleminde dış âlemden daha fazla, daha derin sesler vardır. Kişi bunları dinlemeye başladığında duyduklarını yazmak ister. Yazmak ise bir bağıştır Rabb katından. Her kul nasipdâr değildir kelimelerin gönle inzâlinden. İşte burada kimine yazmak düşerken kimine de okumak düşer. Şunu belirteyim ki söylediğim yanlış anlaşılmasın; şairi kayırmıyor veya kutsamıyorum. Sadece ilhamla şair olunmaz. Yazmak için okumak, çok okumak gereklidir. Kainatı ve kitabı. Toprak damarlarında suyu taşır, tanır fakat yağmur şarttır. Kalbi incelmiş kim varsa, Âdemoğulları ve Havva kızları içinde akrabadır şiire. Yazarak veya okuyarak.

Gelelim sualinize: Sümeyye Şeker şiirleri okunacaksa aslında bu daha çok kendimizi okumak içindir diye düşünüyorum.  İddialı bir cümle gibi oldu belki ama hayır, değil. İnsan ruhu tektir. Tek olandandır. Bu sebeple gayrılık yoktur aramızda. Ve Sümeyye Şeker, ruhunda demlenmeyen, kalbinin süzgecinden geçmeyen hiçbir dizeyi yazmamıştır. Bu durumda gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki, kim ki kendini okumak isterse, ruhuna sağır olmayan bir şairi okuyabilir. 

Kadim kelimeler ve söyleyişlerle örülü şiiriniz. Göndermeler de öyle… Yaşadığınız şehrin şiir/dil’inize etkileri nasıl oldu?

Konya deyince haliyle akla Mevlana geliyor ve belki de popülarizme kurban edilen isimlerin başında geliyor Mevlana. Lakin Mesnevi’nin, Divan-ı Kebîr’in yazıldığı, bir dans gösterisi düzenler gibi değil çekiç seslerinin Allah deyişiyle cezbeye gelip varlığın nûr kesilerek semâya durduğu, merkezinde bir nehir akar gibi ötelerden ses veren bir kabristanın olduğu, Şems-i Tebrizi’nin ayrılığıyla hala inleyen, İbn-i Arabî’nin sokaklarında ayak izlerin bıraktığı, Sadreddin Konevî himmetinin bir tül gibi semasında salındığı bir şehrin, tabir yerindeyse bir aslan yatağının çatısı altında olmak insanı kadim kelimelere yönlendirecektir elbette. Ve bu yöneliş şiiri yoğururken kendini ayan edecektir.  Etmelidir. Mazisini dilinden söküp atan bir topluluk istikbâlini sağlam inşa etmekten acizdir çünkü.

“Beklemenin en iyi şiiriydim/ bilmediniz” demişsiniz İz şiirinizde. Bekleyiş Vezinleri’ni yazarken neleri beklediniz? Neleri bil(e)medik?

Bu dizeler buluta değil bir yağmur damlasına dairdir. Biz bekleyiş demişken buluttan söz açalım. Rahmetten. İnsanın yaşamı boyunca bilinçli veya bilinçsiz peşinde olduğu hakikatten. Diyelim ki yolda sekr hali yaşayan bir kalemin yazdıklarıdır, Bekleyiş Vezinleri.  Ve yazarken kendime yürümeyi, kendime koşmayı, kendimle kavuşmayı bekledim en çok.

“Göğün ellerinde mürekkep lekesi/ yaz kâtip/ ömrümün en derin nakşıdır yara.” dizeleriyle karşılaşıyoruz Telvin’de. “Yara” olmasaydı yine de yazılır mıydı şiir?

 Yara olmasaydı yazmaktan söz edilemezdi. Ve dahi yaşamaktan da.

“Yaraları şiir kadın/ kuyuları beslemekten incimiş bilekleri/ gözleri kırık cam/ avın orta yerinde ceylan” diyerek kim(ler)i anlattınız?

Kim ki sabahlamıştır dilini düğümleyip, mecalsiz onu anlattım. Kim ki toprağın bağrına bıraktığında kendine ayna bildiğini “omzum gitti” diye ağlamışsa onu anlattım. Siyah perdeler çekilmiş evinde oturanı, nefes sesi duyulmayınca ayak sesim de duyulmasın diyeni, yüzü gözleri saçları kimsesiz olanı, bir çember içinde parçalanıp parçalanıp kendini toparlamaya çalışanı anlattım. Ne istediği hala anlaşılamayanı anlattım. Ki bu bir utançtır, anlamayana…

Kadın olmak bu topraklarda ‘şiir’ olmayı gerektirirken(!) siz şairliğe soyundunuz, neden?
Gülümsemek caizdir burada… Büyük lokma, yuttum zannedenin midesine oturur.
“Aşk” derler, “önce maşuk da tezahür eder”. Şiir de böyledir. Şairde gösterir kendini. Şiir önce şair olur sonra şiir.

 

Bekleyiş Vezinleri

Sümeyye Şeker

Yedi İklim Yayınevi