Bir tesisatçı, bir sanatçı ve uzun bir yol…
ABONE OL
Kraliçenin Pireleri, Şanzelize Düğün Salonu, Kekeme Çocuklar Korosu kitaplarının yazarı ve Uzak İhtimal ve Yozgat Blues filmlerinin ödüllü senaristi Tarık Tufan’ın yeni romanı Düşerken Profil Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı. Bir arayış ve yol romanı olan Düşerken, hem kaçış hem varışı temsil eden yolun tükenmez imkanlarıyla yazılmış.
 
l Jülide ve İshak, kendilerini yazdırmaya nasıl başladı?
 
Birbirilerinin dünyasına yabancı iki karakterin, hayatın doğal akışında, ortada hiçbir olağanüstü durum yokken yan yana gelmeleri ve sonrasında ortak bir kaderin içinde tuhaf durumlarla karşı karşıya kalmaları oldukça ilgimi çekiyor. İshak ve Jülide böyle iki karakter. Sıradan bir günde, son derece küçük bir sebeple karşılaşıyorlar ve tam o esnada hiç hesapta olmayan bir şey oluyor. Birbirine bu kadar uzak iki insanın birbirlerinin yarasına merhem olabilmesi hâli beni çekiyor. Tüm bunları hayal edince ortaya Jülide ve İshak çıktı. Yazdıkça hayalden gerçeğe dönüştüler ve dünyamda yer tutmaya başladılar. 
 
l Romanın ana karakterlerinde hep bir tereddüt hali var. 
 
Tereddüt gibi görünen şey aslında kayıtsızlık. Geçmişlerinden itibaren kendilerince bir korunma biçimi olarak kayıtsız olmayı öğrenmişler. Artık neyin nasıl olması gerektiğiyle ilgili kesin, mutlak, değişmez yargılara sahip değiller. Hakikatleri kırılınca, hayatla kurdukları ilişkiler zaman içinde sert darbelerle zedelenince kayıtsız kalarak, anlam yüklemekten vazgeçerek kendilerini korumayı seçmişler. Onun için olaylar karşısındaki tepkileri tereddütlü gibi duruyor. Oysa umursamaz ve sonrasını düşünmez bir haldeler. İshak’ın en küçük bir tereddüdü olsaydı, Jülide gibi bir kadınla değil kaçmak, karşı karşıya gelmekten bile uzak dururdu. 
 
İshak ve Jülide’nin birlikte gitme kararı romanın başında okuru ikisine de düşman edebilecek bir karar fakat böyle bir düşmanlık oluşmuyor. Bunun sebebi nedir?
 
Evli ve iki çocuk sahibi tesisatçı bir adamın, kendi dünyasına son derece uzak, sanatçı bir genç kadınla kaçması hiç kuşkusuz normal ve etrafın hoş görebileceği bir şey değil. Ahlaki normlarla bakıldığında İshak’ın da Jülide’nin de kınanması son derece doğal. Bir yandan da böyle olaylar, bazı insanların kendilerini temize çekebilmeleri için fırsat doğurur. Yanlış bir şey yapıyorlar. Fakat başka bir yol bulamayacak kadar yaralı ve kırgınlar. Aralarında bir tür ilişki var ama bunun aşk olup olmadığını ve nasıl yaşadıklarını bilmiyoruz. Bu konuda okur, zihninde canlanan şeylere itibar edecek.
 
l Yol, romanda çözülmeyi de beraberinde getiren bir izlek olarak kullanılmış. Yolun imkânları üzerine konuşalım biraz. 
 
Yol kitabın en önemli unsurlarından biri. Yola çıkarken İshak ve Jülide’nin ne beklediklerini, neleri hayal ettiklerini bilmiyoruz. Sonrasını düşünmeden yola çıkıyorlar. Biz de ne olacağını merak ediyoruz. Tam bu esnada yol, bir varoluş biçimine dönüşür. Yolda olmak insan için bir halden başka bir hale geçebilmenin imkanlarını güçlendirir. Yol bir yanıyla kaçış bir yanıyla da ulaşma biçimidir. Yolun size neler getirebileceğini kestiremezsiniz. Yolun bütün varoluş olasılıklarına razı gelebilirseniz belki şifa bulabilirsiniz. Çaresizliğin en koyu halinde akla gelen şeyin kaçmak, yola düşmek olması tesadüf değildir. Yol insanın umudu, duası, arayışıdır. 
 
l Resim sanatının belirgin bir öğe olduğu bu romanın resmini nasıl çizerdiniz?
 
Romanın kapağı aslında bu konudaki hislerimin tam karşılığı sayılabilir. Renkler ve yüzler iç içe. Renkler ve yüzler kırık. Bu kırıklık, bu çok parçalılık aslında anlamlı ve büyük bir hikayeye işaret ediyor. Kendi içinde paramparça bir hikayeye. Jülide’nin en cesur ve güçlü tavrı da bu parçalanmış hikayenin bir yerinden tutup, her şeyin daha iyi, daha güzel, daha anlamlı olabileceğine dair bir umudu yükseltmesidir. Jülide, bir düşüş anında tutunabilme olasılığını ortaya çıkarıyor. Ne olursa olsun her şeyin düzelebileceğine dair güçlü bir umut taşıyor. Bunu kendi geçmişine rağmen yapabiliyor. Jülide’nin en özel yanı da bu; pes etmemek, teslim olmamak. Ancak onun da en az İshak kadar ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı var. Dolayısıyla İshak için göze aldığı her şey, aslında kendisi için de anlamlı ve değerli. 
 
l Bugüne kadar yazdıklarınız içinde ilk kez bir kadın karakteri bu kadar derin ve etraflıca anlattığınızı görüyoruz. 
 
Bugüne kadar yazdığım hikayelerde, romanlarda ve senaryolarda, kadın karakterlerin erkek karakterin bir tamamlayıcısı gibi durduğu ve kendi başına bir derinlik taşımadığı eleştirisi vardı. Ben de daha önce bu eleştirilere hak verdiğimi söylemiştim. Jülide karakteri bu yüzden benim için önemli bir karakter. Özenli ve derin anlatmaya çalıştım. Yazdıkça daha güçlü bir şekilde var olmaya başladığını hissettim. Bir yönüyle bakıldığında Düşerken İshak’tan daha çok Jülide’nin hikayesidir diyebiliriz.