Eleştiriyi denemek
ABONE OL

Yıllardır ülkemizde, Türkçemizde, daha özelde edebiyatımızda hatırı sayılır bir eleştiri geleneği olmadığına yazıklanıp duruyoruz. İyi de, kaçımız eleştiriye tahammül edebiliyoruz? “Eleştiri kültürü” dediğimiz o erdemli davranış biçimi, aydınca bir tutum olarak eylemlerimize, yaşayışımıza dâhil edilebildi mi? Hemen hiç kimse, eksikliğinin söylenmesine katlanamadığı için, “gözünün üstünde kaşın var” derken bile ikircikleniyoruz. Biri kalkıp “Hayır kardeşim, ben kaşlarımı aldırdım. O gördüğün kaş değil, tümüyle rastıktır” diyebiliyor. Beri yanda, eleştiri yazmak için kaleme sarılanların da ölçüye, tartıya riayet etmesi gerekiyor elbette. İlk ve olmazsa olmaz ilke bu. Bilgi, sezgi, emek, sabır, vicdan, yücegönüllülük gibi az ve zor sahip olunabilir marifet ve hasletler bir arada bulunmalı ki böyle netameli bir uğraşa cesaret edilebilsin. Vasat ne olursa olsun, bu yolda ortaya konan ürünler, hakikatle, kıymetle, insafla mütenasip olmalı; ölçüyle, güzel ifadeyle yazılmalı. Yıllardır gözlemlediğim, çok zaman kolay yargıların havada uçuştuğu, ideolojik körlüklerle/ zorluklarla kuşatılmış, dost ahbap hatırına iş kotarılan, sevilmeyenlere çelme takılan, övgü ve yerginin ortasını bulamadığımız karmaşık bir ortamın ve uğraş alanının içindeyiz.

Böyle olduğu için mi acep eleştiri yazılarına burun kıvırıyoruz? Bu türden yazıların toplandığı kitapların okur nezdinde, ‘piyasa’da bir kıymeti var mı? Kendi kitaplarımdan biliyorum, yok. Rejim için bir “özgörev”i olmasa(ydı) Nurullah Ataç’ın yazıları yeniden yeniden kitaplaşır mıydı? Bakın, değeri şöyle ya da böyle, bu çerçevedeki birçok yazıyı, kitabı unuttuk. Örnekse, Necmettin Türinay’ın daha otuz yıl önce basılan kitabını hatırlayan var mı? Halit Ziya’nın, içinde eleştiri yazıları da bulunan o kıymetdar kitabı (Sanata Dair), bir yayınevi kadirbilirlik gösterdi de, 75 yıl sonra yeniden basılabildi. Bu bağlamda örnekler saymakla bitmez.

CÜMLENİN HAYSİYETİNİ BİLEN ELEŞTİRMEN

Elimde, Mehmet Erdoğan’ın eleştiri yazılarının, eleştiriye yakın duran denemelerinin toplandığı kitabı var. Büyük bir yayınevinin, adlandırma doğruysa ‘a serisi’nden değil de, altsınıf bir yayınından çıkmış. Eninde sonunda ticarî bir müessese olan yayınevinin ‘piyasa’ refleksi deyip geçebilirsiniz. Hayır, salt öyle değil. Bana sorarsanız, edebî tenkide verdiğimiz değer, gösterdiğimiz itibar, şu kitabın basılış ‘macerası’na bakılarak bile anlaşılabilir. Böyle alt bir kategoriye dâhil edilmesi, eserin değersizliğinden değil. Okuyun göreceksiniz, Mehmet Erdoğan, cümlenin haysiyetini bilen, yazdıklarını okutan, şiire vukufu olan biridir.

Alçakgönüllüce kitabına Eleştiri Denemeleri adını vermiş yazar. Bu bağdaştırmayla iki anlama birden işaret edilmiş oluyor: 1. tenkidi tecrübe eden yazılar, 2. eleştiri ve deneme türündeki yazılar. Kitapta, Erdoğan’ın daha önce çıkan iki kitabındaki (Sübjektif Yazılar, Şiirin Eşiğinde) yazılarının hemen çoğu ile 2004’ten sonra yayımlanan ürünleri bir araya getirilmiş. Yazılar bu yeni toplama alınırken gözden geçirilmiş, başlıkların bir kısmında küçük değişiklikler yapılmış. Dört bölümde kümelenmiş elli altı yazı. Eserin ana gövdesini “şiir hakkında”ki birinci bölüm (on dört yazı) ile “şairler hakkında”ki ikinci bölüm (otuz dört yazı) oluşturuyor. Üçüncü bölümdeki iki yazı hikâye ve hikâyeciler, son bölümdeki altı yazı da eleştiri ve eleştirmenler çevresinde.

İNDİRGEMECİ BAKIŞI DA OLMASA…

Mehmet Erdoğan şiir bahsinde, şairler çevresinde epeyce konuyu tartışıyor. Birçok şaire değer biçiyor, konum belirliyor. Çok yerinde tespitleri olmakla birlikte, okuru şaşırtan hatta yanılgıya düşürebilecek hükümleri de az değil. Söz gelimi, bir edebiyat tarihi yazsam, Erdoğan’ın şu tespitini tereddütsüz alıntılarım: “Cumhuriyetin gözü kapalı nesilleri şiir adına manzume yazar. Yeni devletin bütün imkânlarından yararlanır ve oturduğu yerden memleket edebiyatı, Anadoluculuk yapar.” (s. 20) Şöyle bir yargıyı da azıcık tashih ederek alırım: “Hilmi Yavuz’da sadece ‘kelime’ vardır. Hilmi Yavuz edebiyat üzerine düşünen bir aydın olarak önemli olabilir, ancak ‘Hilmi Yavuz’un şiiri’ denildiğinde olumlu bir şey hissetmek pek mümkün değildir.” (s. 18) Şuna ise dönüp bakmam: “Milletvekili seçilerek siyasete atılan Erdem Bayazıt, iddiasız ve silik bir portredir. Siyasal hayatında bağlı bulunduğu dünya görüşünü yeterince temsil edemez ve kendisine umut bağlayan çevreleri hayal kırıklığına uğratır. Bir anlamda şiirindeki devrimci duyarlığa ve seslendiği kitleye sırtını dönmüş olur. Böylece siyaset, şiirinin üzerine bir kara leke gibi düşer.” (s. 252)

Erdoğan’ın indirgemeci bakışı, yer yer acıtıcı üslubu olmasa, yazdıklarının değeri bir kat daha artacak. Söz gelimi şöyle bir yargı yaralayıcıdır: “Nuri Pakdil ve ardılları, İslâm inancına bağlı olmakla birlikte, din hakkındaki bilgileri cami cemaatinin seviyesinden öteye geçmez. Kimya-yı Saadet ve Mektubat-ı Rabbanî gibi kötü tercüme edilmiş avamî kitapların dışında, belki bir de Millî Eğitim Bakanlığının ‘Şark Klâsikleri’ dizisini okumuşlardır.” (s. 344) Doğrusu, böyle bir tespit, yazının diğer kısımlarına dercedilmiş çok değerli görüşlere, düşüncelere, savlara da halel getirebilir.

Benzerlerinde var olan inişler çıkışlar, eksiklikler fazlalıklar Mehmet Erdoğan’ın yazılarında da görülüyor. Öznellik ve zaman zaman öfkeli, hadi acımasız diyelim, bir dil dikkatten kaçmıyor. Düşüncelerine yer yer katılmasam da, kimi tespitlerini keskin hatta yersiz bulsam da, Erdoğan’ın eleştiri denemelerini, bilhassa şiir bahsinde yol yordam arayanlar için önemli buluyorum. Birçok yazının üzerinden çeyrek asır geçmiş olmasına rağmen, Eleştiri Denemeleri’nde hâle uygun değerli tespitler, yararlanacağımız düşünceler var.

Eleştiri Denemeleri

Mehmet Erdoğan

Ülke Kitapları