Eniştelik müessesesi sorguda
ABONE OL
Yazarların ilk kitapları edebiyat yolculuklarında kendilerine çizdikleri rotaların bir eskizi gibidir adeta. Üslubu, anlatmak istedikleri, kendini ardına gizlediği satırlar, kalemiyle ulaşmak istediği limanlar çoğu kez ilk kitapta gösterir kendini. Bu nedenle de kıymet verdiğimiz kalemleri yola çıktıkları ilk andan bu yana takip ediyor olmak okura yeri doldurulamaz bir haz verir. Geçtiğimiz günlerde Küsurat Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan 4 Enişte 1 Cenaze tam da böyle bir ilk roman! Duygu Yazıcıoğlu tarafından kaleme alınan kitap ülkemizde sayısı iki elin parmaklarını geçmeyen mizah kitaplarının arasında yerini alıyor. 
 
Kendini belirli kalıpların içine sokan beyaz yakalı ‘ajans insanları’ ve her durumda kendini var edebilen ‘enişteler’ romanın ana kahramanlarını oluşturuyor. Türk Dil Kurumu’na göre aile, evlilik ve kan bağına dayanan karı-koca, çocuklar ve kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik olarak tanımlanıyor. Yalnızca bu kadar mı, Duygu Yazıcıoğlu’nun kıvrak kalemi bunun bu kadar basit bir mesele olmadığını mizahi bir dille açığa çıkarıyor ve bir geniş ailenin galaksisel parodisine ortak ediyor okurunu. Her bir karakteri okurken kendinizden, ailenizden, çevrenizden en çok da eniştelerinizden bir şeyler bulmanız çok olası! Haydi o karakterleri biraz daha yakından tanıyalım, işte ana karakter ajans insanı Yartu ve onun eşi bulunmaz dertleri!
 
AJANSÇA KONUŞMALISIN
 
“Ben Yartu Tanak, ailemle birlikte Dünya isimli gezegenin 41. Kuzey paraleli ve 28. Doğu meridyeninde yer alan İstanbul şehrinde doğdum. Dedem, annem, teyzelerim, eniştelerim ve aile dostlarımızın neredeyse tamamı benden seneler evvel, Asya kıtasının 40. Kuzey paraleli ve 30. Doğu meridyeninde varlığını sürdüren Ordu şehrinde dünyaya gelmişlerdi. Bu paralel ve meridyenler, ülkemizde, kütüğümüzün neresi olduğu hayati önem taşıdığından, hayatımın akışında doğduğum yerden daha etkili olacaktı.”
 
Ajans insanı olmak da öyle kolay değil, şartlarına bir göz atalım...
 
“Yaratım sancıları çekeceksin, Moda’ya taşınacaksın; yüksek belli, dar paça pantolon giyeceksin, model önemli olmakla birlikte kumaş fark etmemektedir. Özel tasarım kahve içeceksin. Menüde Türk kahvesi bulunmamaktadır. Ajansça konuşacaksın; Türkçe-İngilizce ortaya karışık. Instagram’a Instegram, Twitter’aTuğidır demek zorunludur. Kedi veya köpek besleyeceksin. Instegram’a fotoğraflarını koyacaksın. Happy hour’larda cips yiyecek, bira ve şarap tüketeceksin. Türk dizisi izlemeyeceksin, Netflix izleyeceksin. Ajansta sabahlayacaksın veya akşamdan kalacaksın. Deadline’a yetişeceksin…”
 
İşte sana ajans insanı…
 
AYAĞA YAPIŞAN SUMAKLI MAYDANOZ
 
Her şey şu ana kadar çok güzel görünüyor değil mi? Ama tabii ki değil, hiçbir şey göründüğü gibi değil. Geniş bir aileye sahip olan Yartu Tanak’ın başında büyük bir dert vardır: Eniştesigiller: “Eniştemgiller yoldaydı, bize geliyorlardı. Hatta sanırım gelmişlerdi. Kapı çalıyordu.”
 
Yıllardır görüşmediği enişteleri ile dedelerinin esrarengiz ölümü üzerine tekrar görüşmek zorunda kalan Yartu Tanak’ın hayatında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. “Neyi açıklayacaksın dostum neyi açıklayacaksın! Şu an benim odama bile sinmiş olan o ucuz, arabesk, alaturka soğan kokusunu mu yoksa koridorda ayakkabımın altına yapışan sumaklı maydanozu mu? Hangisini? Kebapçı mı işletiyorum sence ben burada Siri? Ajans insanı lahmacun yer mi Siri?”
 
Tasarım kahvesini içmeden uyanamayanlara karşı soğanlı menemenini yiyemeden güne başlayamayanlar, yıldız savaşlarına taş çıkaran Yozgat arazi savaşları, lahmacun yemenin yasak olduğu ajansta çalışanlara karşı tantunisindeki eti en ince ayrıntısını tahmin edenler, Kuzey Işıkları’nı izlemek için Samsun’a yola çıkanlar… Ve tüm bunlar arasında kaybolan Yartu… Bir yandan kaçmaya çalıştığı ama kurtulmanın mümkün olmadığı enişteleri ve onların şahane alışkanlıkları, hayata bakışları...
 
Duygu Yazıcıoğlu toplumun birbirinden farklı bu iki kesimini, ortak paydaları olmayan bu iki karakteri neden bir araya getirdiğini şu sözlerle açıklıyor: “Ajans insanı kafası çalışan, entelektüel birikimi az ya da çok ama toplumun geneline göre iyi durumda olan, hayattan bir takım beklentileri olan insanları temsil ediyor. Ne bileyim seyahat etsin, okusun, yesin, içsin. Diğerleri ise onun önüne konan engel gibiler. Hayatında olmamasını istediği ne varsa orada. Zaten Yartu da edilgen bir insan. Hemşehri derneklerinin yarattığı kültüre maruz kalıyor. Aslında dominant olan enişteleri ve onların ürettiği kültür. Bunun için de hemşehricilik de var, dernekçilik de. Ben de öyle biriyim. Benim jenerasyonum ve benden bir önceki kuşağın böyle bir gerçekle yaşadığını düşünüyorum.”
 
Bir ilk kitap olma özelliği taşıyan 4 Enişte 1 Cenaze gerek kurgusu gerek akıcılığı gerek absürtlüğü açısından muhteşem bir kitap. Yazarın, “Galaksisel Bir Geniş Aile Parodisi” olarak kaleme aldığı, bir solukta okuyacağınız bu absürd romanın her sayfasını keyifle çevirecek, okurken eniştelik müessesini sorgulayacak, “yok artık,” diyerek kahkahalarınıza engel olamayacaksınız.