Gözleri ancak gözler bağışlayabilir
ABONE OL

“BENİ NİYE YARALADIN PEKİ? BENİ NİYE HEP, HABİRE YARALIYOSUN? NEYİM BEN? KIRIP DÖKECEĞİN OYUNCAK Bİ BEBEK Mİ?” YARALAMAK. SEVGİNİN KADERİNDE VAR ELBET.

YUSUF KENAN

Perihan Mağden'i okumak insanın kıyısında kalmış yanları keşfetmek gibidir çoğu zaman. Kıyıda kalmak, görünmeyen olmak. Bilinmeyen. Ama gerçek. Ve çoğu gerçek kadar acı verici. Onun dilinde bir iğne vardır. Unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz yanlarımıza batırır hep. Onun cümleleriyle başlar içimizdeki yaralara yolculuk.

Yazar en son Yıldız Yaralanması’yla çıktı okurun karşısına. Bir yolculuk var yine. Kaybettiğinde üzülecek hiçbir şeyi olmayan bir gencin öyküsüne yolculuk. Kaybetmek. Sevmekle başlıyor kaybetmenin ilk adımı. Her şeyimi, diyor genç kız, her şeyimi alın ama ne olur dokunmayın kalbime. Onu bana bırakın. Orda yaşarım ben. Alın tüm hayat(ım) sizin olsun. Karışmayın kalbime.

Eserdeki genç kız hepimiziz aslında. Keşke hepimiz onun kadar sahip çıksak sevgimize. Sevgi insandan kopalı çok oldu. Sevgi insanda yok oldu. İnsan içindi oysa. İnsan adına yaratılmıştı bu duygu. Ama insan. Her şey gibi onu da öldürdü. Sevginin katili oldu. Farkına varmadan kendini öldürdü insan. Uzaklarda, bir yerlerde, incinmiş, küsmüş bir kalplerde yaşıyor, yaşatılıyor artık sevgi. Kalplerde. Kurtarılmış bölgelerde.

Dedik ya bir yolculuk romanıdır diye. Genç bir kızın sevgisini yol ettiği bir roman Yıldız Yaralanması. Bu yolculuk kendisi kadar masum olmayan hayatlarla karşılaşıyor birçok durakta. Hayal kırıklığı. Çıkılan bu yolun daha en başında. Dünya sevgi dünyası değil çünkü. Dünya sergi dünyası. Her şey sergide. Hayat pazarında. Hatta kelepire düşmüş birçok duygular. Alıcısını bekliyor. Asıl değerine imrenerek.

SEVGİN KADAR KÜÇÜLDÜN YARAN KADAR BÜYÜDÜN

“Beni niye yaraladın peki? Beni niye hep, habire yaralıyosun? Neyim ben? Kırıp dökeceğin oyuncak bi bebek mi?” yaralamak. Sevginin kaderinde var elbet. Sevgi. Yaradır aslında. İyileşir hayatın kıyısındaki bir kalpte ya da deşilir iyice kıymet bilmez bir düşkünün pençesinde. Neyim ben? diye soruyorsun. Suçsun sen. Suçlusun. Sevgisin sen. Sevmeksin. Kalmadı bu dünyada sana yer. Sen yer altındasın. Kimse bilmiyor seni, kimse görmüyor. Farkında değilsin hiç kimsenin, umurunda da.

Ah genç kız. “Yaram kadar büyüdüm ben anne” diyorsun. Öyle haklısın. Sevgin kadar küçüldüğün dünyada yaran kadar büyümenden daha doğal ne olabilir? Sen hâlâ kapanmayı mı bekliyorsun? Kalp bu. Yaralandı mı kapanmaz. Kanar. Kanar. Ve o kanda boğulur ve ölür. Gençsin sen. Güzelsin. Sevgin kadar güzel. Ama bir o kadar da hiçsin. Hiçliğin yarası olur mu deme, en büyük yaradır kalbinde hiçliğin acısı. “Hıncını benden çıkarıyosun. Annenin sana yaptıklarının, herkesin sana yaptıklarının hıncını, intikamını” Aynaya bakarak bağıra bağıra söylüyorsun bu lafları. İyi bak aynaya. Hayat. Seven kalplerin hıncının fotoğrafı. Ayna kırık. En az kalbin kadar. Paramparça. En az tenin kadar. Ve gerçek ayna. En az sevgin kadar.

Bir genç kız için sevginin peşine düşmek; hayatın sınırlarını zorlamak pahasına da olsa yaşanabilecek ve uğruna pek çok riskin göze alınabileceği bir mutluluk arayışındasın biliyoruz. Ne diyordu şair; Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir. Sen gözlerini bağışlayacak gözler arayışındasın. Ah genç kız. Sen sonu kırıklık olan bir aldanıştasın. Hayatın aldanışı. Senin gözlerin hayatı bağışlayacak mı?

Yıldız Yaralanması

Perihan Mağden

Everest Yayınları