Hayatý seyrederek azalan gölge
ABONE OL

 “artýk buruþuk bir çarþaf gibi daðýlan

yüzüne bakýnca duydum ancak:

anneler erken

ölümlerine yakýn sevilir babalar.”

 

Son dizeleri böyle biten bir þiirle baþlamak istedim. Az Kalan Gölge’ye konusu, derdi, yorgunluðu itibariyle yakýþtýrdýðým için belki de.

Osman oðlu Osman yurtsuzluk hissiyle bulunduðu yerden uzaklaþmak ister. Kaçtýðý buralardýr aslýnda. Dünyaya açýlmak için yük gemilerini tercih eder. Dolaþýr dolaþýr dolaþýr. Ýçini dýþýna kusacak kadar yaþar ve sonra ölür. Ölür mü? Bunu okurun tahayyülüne býrakmak en iyisi.

Büyük yazarlar bizi rezilliklerimizden, korkularýmýzdan, iç seslerimizden ve merhametlerimizden tanýyýp bize anlatabildikleri için büyüktürler. Oðuz Atay içimizi dýþýmýzý bilip yazabildiði için, Batý hayranlýðýný eleþtirip Doðu’yu da safi benimsemediði için, tam da bu sebeple, ortada durup yazdýðý için Oðuz Atay’dýr. Ömer Faruk Dönmez, metinleriyle, üslubuyla her ne kadar geniþ çevrelerce ismi sýk zikredilmese de Atay’a yakýnlýðýyla, hatta öyküsünde de anarak “Bir Oðuz Atay daha çýksýn sizin rezilliklerinizi yazsýn. Âmin.” dediði için Ömer Faruk Dönmez’dir. Güray Süngü ise karakterleri vesilesiyle bizi bize cesurca anlattýðý için, içimizi bizden daha net ifade edebildiði için Güray Süngü’dür. Metnin herhangi bir yerinde okurun zihninden geçeni tahmin edip hemen aksini de yazabildiði için güçlü bir yazardýr.

Osman’ýn hikâyesine ise pek de yabancý deðiliz. Osman, hacý bir babanýn içki içen oðludur. Hayýrsýzýdýr, bile diyemeyiz çünkü ortada bu sýfatý yapýþtýracak bir baba-oðul iliþkisi yoktur. Edebiyatta çokça yer alan klasik baba-oðul çatýþmasýndan bahsetmiyorum. Çünkü yazar bunun da önüne set çeker karakterleriyle. Çünkü babasýna “Beni neden sevmedin be baba?” diye soran oðul, öfkeli deðildir. Vallahi deðildir. Öfkeli olsaydý, babasýna hýnçla yöneltseydi bu soruyu, babasý da “Bir baltaya sap olamadýn, b.k mu vardý okulu býraktýn?” diye karþýlýðýnda azarlasaydý, iþte tam da burada kliþe bir metin olurdu. Süngü’nün karakterlerinin akýllarý aðrýr, zihinleri zonklar. Kibirli deðildirler, bulunduðu yerin insanlarýyla uyuþmadýklarý için farklýdýrlar.  

ÇÜRÜME ÇOK ÝÇTE

Osman babasýna “Neden?” diye sormadýðý gibi, “Neden böylesin?” diye soranlara da gülebilir ancak. Hatta onu bile yapmaz. Çünkü Osman’ýn olduðu yerde durarak baðýra çaðýra ama usulca anlatmak istediði çürümenin çok içte olduðudur. Kimselerin onu anlayacaðýný düþünmez çünkü çöküþü içine doðrudur. Dýþarýdan fark edilmez. En fazla “Neden bu kadar zayýfladýn, bu halin ne? Saçýn sakalýn birbirine karýþmýþ.” derler. Ev bulur, ekmek taþýr, bir tas çorba uzatýr, meczup sanýp eliyle kaþýk iþareti yapýp içmesini söylerler. Osman’ýn yük gemileriyle dünyaya açýlma isteði diðer insanlardan farklý olarak dönen devrana katýlmak deðil, bulunduðu yerden kaynaklandýðýný sandýðý içindeki o boþluðu, huzursuzluðu gidermektir. Boþluk ya da huzursuzluk anahtar kelimeler deðil elbet. Nerede olduysa olmadýðý yerlerde, içinde taþýdýðý keder bulutunun daðýlacaðýný sanmasý da denilebilir. Aradýðý þey ise mutluluk deðildir. Bu, Osman’ý anlamayan insanlarýn akýllarýna gelen olgudur. Umudun tükenmeyen bir kavram olduðunu anlamasýdýr belki. Osman ne kadar zeki olursa olsun onu anlamayýp ahmak yerine koyan birileri olacaktýr zira. Osman içeriden çürümeye baþlar hâlbuki. Gemilerden gemilere binerek dünyayý dolaþmasý da bunun farkýnda olduðu için, bulunduðu yerlerden uzaklaþma isteðidir. Sýrt çantasýný alýp “Freedom!” diye baðýracak kadar da düþmemiþtir. Lisede okul birincisiyken kalabalýða bakýp da okulu býrakma isteði, üniversiteye gitmeme kararý almasý, askere bile gitmesi bu sebepledir. Ýçinde duyduðu o þeyin deðiþebilme ihtimali, susmasý ya da. Dönen devrana katýlýp içindeki o þeyi unutmaya çalýþmak yerine dönen devranýn tekerine çomak sokmak arzusundadýr.

Nurdan Gürbilek Oðuz Atay’dan bahsettiði bir yazýsýnda þöyle bir cümle kullanýr: “Ýçinde kötülüðün olduðu bir dünyayý içinde kötülüðün olduðu bir dünyaya içinde kötülük barýndýran bir dille anlatmak zordur.” Osman’ýn hal-i pür melali de bu minvaldir kanýmca.

Süngü’nün Az Kalan Gölge’den bir önceki romanýna kýyasla (Ýbrahim’in Kaybettiðini Bulmasýdýr) bu romanýnýn daha yalýn bir üsluba sahip olduðunu söyleyebilirim. Dert edindiði meseleler ise Mehmet’i Sakatlayan Serçe Parmaðý romanýnda dert edinilen meselelerle benzerlik gösterir.

KARÞIT OLMAK HAVALIDIR

Romanýn dert edindiði meselelerden bahsetmiþken üniversite ortamýnda arkadaþlarýyla din, siyaset, inanç gibi konularý tartýþan bir Osman’ý okuyoruz. Komünizmin tanýmýný halk tabiriyle kliþe bir örnekle yapan arkadaþýna daha zeki bir üslupla karþýlýk veren bir Osman bu. Halklarýn kardeþliðini savunan arkadaþýnýn, mezarlýktan korkmasýna anlam veremeyip düþtüðü ikilemi sorgulatan bir tavýrla tanýrýz Osman’ý. Zira meseleyi biraz kurcalayýnca buraya varmaz mý her zeka? Hak, eþitlik, özgürlük derken kliþe taným ve örneklere boðuluruz ve Allah’la aramýzýn nasýl olduðuna karar veremeyiz. Emin olamayýz ya da bir türlü. Kafamýz karýþýktýr çünkü. Ya kitaba çok baðlýyýzdýr ya da kitaptan çok ayrýyýzdýr. Mezarlardan korkarken eylem denilince en ön safta yer tutabiliriz misal. Çünkü bahsi geçen yazarlarýn anlattýðý gibi tam da aklýmýz bulanýktýr. Karþýt durmak havalý gelir. Modern mutsuz insan pozlarý fiyakalýdýr çünkü. Veyahut duracaðýmýz yeri bilemeyiz bazen. Þule Gürbüz’ün öyküsünde de zikrettiði gibi, “Bu memleketin âlimi ilme mütedeyyini Allah’a kafa tutar.” Zihin bulanýklýðýndan.

Osman kendini ve içini bildiði için zehrini de tanýyan bir karakter. Bana kalýrsa panzehirini de bulacak bir gün. Arayarak deðil ama aramaya devam ettiði için bulacak. Devam ettiði müddetçe, belki bambaþka romanlarda, öykülerde okuyacaðýz bulduðunu.

Bitirirken, Osman çok uzaklardan döndüðünde bir çýnar, gölgesine buyur eder bir gün. Davete icabet eder o da. Nedense edebiyatta “baba” çýnarý anýmsatýr bana. Osman’ýn kendi gölgesi ise yavaþ yavaþ erimektedir. Belki de bu yüzden azalarak kalmýþtýr. Bu üçü arasýndaki dengeyi net ifade edemesem de kitabýn ismini bu tahmin üzere anmak isterim.

Az Kalan Gölge

Güray Süngü

Ýz Yayýncýlýk