Son yýllarda düþünce yazýlarýyla öne çýkan Amin Maalouf, zamanýn ruhuna eleþtirel bir mercek tutan son kitabý Uygarlýklarýn Batýþý’nda daha önceki Ölümcül Kimlikler ve Çivisi Çýkmýþ Dünya’daki gibi tüm günümüzde siyasi ve zihinsel atmosferin nasýl altüst olduðunu anlamaya çalýþýr. Sadýk okurlar geçmiþle geleceði þimdiyi ihmal etmeden çözümleme çabasýndaki üç kitapta da tanýdýk göndermeler bulacaktýr.
BETER ZAMANLARDA ROTA ARAYIÞI
Dünyanýn mevcut durumunu evrenselcilikle örtüþmeyen kimlik taþkýnlýklarý siyaseti, etnik, kültürel sýnýrlar veya din konusundaki kabileci anlayýþlara tutsaklýkla itham eden Amin Maalouf’un, evrensel vurgulu düþüncelerini anlamak, onu tanýmak ama ayný zamanda mevcut siyasi gerçekleri nasýl yorumladýðýný daha iyi kavramak için þu satýrlarý birlikte okuyalým: “Günümüz insanlýðýnýn ayýrt edici özelliði, çok geniþ kümeler içinde bir araya gelme eðiliminin aksine, çoðunlukla þiddet ve hýnçlýlýk içinde parçalanmaya, hizipleþmeye yöneliþtir.”(s.149) Bunu çok çehreli sol üzerinden düþünüp örneklersek parçalanmanýn yeni boyutlarý daha iyi kavranabilir. Zaten Maalouf’un bu baðlamda üzerinde durduðu hususlardan biri, komünist rejimlerin öne çýkardýklarý evrensel fikirleri gözden düþürmelerinin ardýndan yaþanan tarihsel deðiþimlerdir. Soldaki dil deðiþikliði þu gösterge üzerinden daha kolay tanýnýp yakalanabilir; tüm toplum için tümel bir proje önermek yerine, hýnçlarýný bir araya getirdikleri takdirde yeniden çoðunluk olma ümidini taþýyabilirmiþ gibi davranmak. Maalouf’a göre, kendini solda konumlandýranlarýn kimlik aðýrlýklý kavgalara savrulmasýnýn hiçbir izahý yoktur.
Yazarýn, yakýn geçmiþi hatýrlatýrken kullandýðý üslupta Fransýz merkezli evrensellik, eþitlik, barbarlýk, yurttaþlýk, laiklik gibi temalara eþlik eden bir nostalji týnýsý vardýr. Nitekim önsöz ve son söz dýþýnda dört bölümden oluþan kitabýnýn aralarýna serptiði alýntýlarda Maalouf, yaþanan tehlikeli olaylarýn uðultusunu, tükenen sabrý, baþlayan can çekiþmeyi, sadece dýþ yüzeyleri parlayan milletleri, geleceðin içinde çürüyen geçmiþi ve en beterin ne olduðunun henüz bilinmediðini esefle ortaya koyar. Meramýný anlatýrken yaþananlar üzerine derin düþünmek gerektiðinin altýný çizen Maalouf, kitabýn adýndaki “batýþ” kelimesinin ifade ettiði gibi dünyanýn tehlikeli bir yola saptýðýný ve vahim bir türbülansa doðru yol alýndýðýný kaydeder.
Uygarlýklarýn Batýþý’ndaki dört uzun denemede geçmiþ, kültürel duyarlýlýklara, ahlaki sorgulamalara ve þimdiki zamanýn siyasi gereklerine göre ayýklanýp yeniden yorumlanýr. Amin Maalouf, bu yüzyýlda karþýlaþýlan tehlikeleri gözden geçirirken insanlýðýn pusulasýný yitirdiðini hesaba katmak gerektiðini fark ettirir: “Artýk kimsenin ahlaki bir otoriteye, kimsenin ahlaki bir inandýrýcýlýða sahip olmadýðý bir dönemdeyiz, söz sahibi büyük uluslarýn, büyük kurumlarýn, büyük dinlerin bile. Dünyayý yeniden hayal etmemiz gereken mühim bir anda olduðumuzu düþünüyorum.”
TARÝH, HAFIZA VE SÝYASET
Bazý edebiyatçýlar güncel büyük meselelerle uðraþsalar dahi olaylarý doðru deðerlendirmek için geçmiþin þimdiki zamana eþlik ettiði belli bir arka plana ihtiyaç duyarlar. Amin Maalouf, Uygarlýklarýn Batýþý’nda geçmiþi, geleneksel olarak tarih diye adlandýrýlan disiplininkinden daha geniþ ilmekli bir aðýn içine alarak, bu geçmiþe büyük ölçüde öznellik ve yaþanmýþlýk dozu katar. Maalouf, güçlü siyasi sarsýntýlarýn, gürültüyle patlak verdiðinde ve yýkýcý ya da devrimci olabildiklerinde nelere yol açtýðýný 1967 Arap Ýsrail Savaþý ile “büyük deðiþim yýlý” adýný verdiði 1979’daki petrol krizini, Ýran Ýslâm Devrimini, Afganistan iþgalini ve Ýngiltere’deki muhafazakâr devrimi dikkate alarak açýklar.
Amin Maalouf’un siyasi anlaþmazlýklar ve ekonomik krizler yüzünden kalbura dönmüþ Ortadoðu baþta olmak üzere gözlerimizin önünde baþkalaþan dünyanýn olasý bir batýþtan kurtulabilmesinin yoluna dair düþünceleri hümanist ve sekülerdir. Aslýnda belli siyasi ve ideolojik projelerin deðirmenine su taþýyan bu aldatmaca, dinin insan var oluþundaki bütüncül önemini ýskalýyor. Müslüman Kardeþler baþta olmak üzere Ýslâmcý hareketler konusunda mutedil bir dille konuþmaya çalýþsa da tecrübeleriyle siyasi bakýþýný birleþtiren kaba genellemeler yapmasý ise kaygý vericidir. Mesela Mýsýr’da 1920’lerin sonunda Ýhvan ile Mýsýr arasýndaki “bilek güreþinden” 11 Eylül 2001’deki Ýkiz Kuleler saldýrýsýna atlayýverir. Ayrýca Müslüman ülkelerde pek çok müstaðribin yinelediði “modernist ve laik yönelimli elitin yok edilerek, çürümüþ askerlerle giderek aþýrýlaþan dinci militanlarýn karþý karþýya býrakýlmalarý” þeklinde özetlenebilecek pasajlar söz konusu. Bununla beraber gözümüzde olumlu veya olumsuz olduðuna bakmaksýzýn bir toplumun yalnýzca siyasi yapýlarýyla yargýlanmamasý gerektiðini göstermeye çalýþýr.
TEORÝ TUTKU BÝRLEÞÝMÝ
Günümüz dünyasýna ayna tutma iþlevi de gören kitap, Fransa ve Lübnan’a karþý duyduðu minneti çeþitli mahfillerde ifade eden yazarýn çoðul Doðu Akdeniz ütopyasýndan izler taþýr. Kökenlerini, dillerini, inançlarýný, kuþkularýný ve her þeyden çok uyum, ilerleme ve bir arada yaþama düþlerini… Ne var ki, olmasý gerektiðinden fazla anlam yüklenen bu düþler nice zamandýr suya düþmüþ görünüyor. Övünç duyduðu kültür evrenleri arasýnda aþýlmaz duvarlar yükselmektedir. Ona göre, bir his, bir haletiruhiye ve bir duygular mecrasý olarak “Doðu Akdeniz’in batýþý ile diðer uygarlýklarýn batýþý arasýnda bir neden-sonuç iliþkisi” vardýr.
Dizginsiz bir çaðda yaþamayý ayrýcalýk addeden Amin Maalouf, yakýn ve uzak zamanlarýn siyasi ve kültürel tarihinin satýr aralarýnda bir kazý çalýþmasýna giriþiyor adeta. Silkinip toparlanmayý hâlâ mümkün görse de pusularla dolu yollarda takýnýlacak en berbat tavrýn “her þey çok güzel olacak diye mýrýldana mýrýldana gözü kapalý ilerlemek”(s.197) olduðunun farkýndadýr. Baþka bir deyiþle kitabýn amacý, karþý karþýya kalýnan kahredici tehlikeleri hýrçýnlaþmadan haber vermek ve yaþananlardan ders çýkarmayý bilmektir. Denebilir ki güncel ve siyasi sorunlarla uðraþan Uygarlýklarýn Batýþý, teorilerle tecrübelerin, fikirlerle hislerin, tutkularla ütopyalarýn bir bileþimidir.