Her zihnin beklenmedik felsefi çıkarımları vardır
ABONE OL

Usta yazarların kitaplarını tanıtmak, yazım yolculuğu devam eden bir yazarı tanıtmaktan zordur; çünkü insan bilir ki eksik kalınacaktır. Joseph Roth o yazarlardan, eserinin kıymeti anlatılırken ne yazılırsa yazılsın cümleler onun kadar güçlü çıkamaz.

Eyüp’ü anlatırken en fazla üzerinde duracağımız konu “sıradan” insan ya da hayat kavramını tartışmak. Roth sıradanlığa bile böyle bir imza attığından aciz düşüyor kelimeler. Eyüp romanıyla her insanın hayatının eşsiz bir hikayesi, her zihnin beklenmedik felsefi çıkarımları olduğunu keşfediyoruz. 

Romanda fakir bir Yahudi eğitmen ve ailesiyle tanışmaya başladığımızda bile, “Tanrı beline kuvvet, yüreğine dinginlik, ellerine yoksulluk vermişti. Tartacak altınları, sayacak banknotları yoktu. Yine de hayatı verimsiz kıyılar arasından kıvrılan küçük, cılız bir dere gibi akıp gidiyordu” cümleleriyle gerçek bir edebiyat zenginliği içinde olduğumuz fark ediyoruz. 

Yoksulluk alışkanlığıyla yoğrulan Mendel’in ailesinde, engelli Menuhim’in doğmasıyla yetişkinlerin sıkıntıları ayyuka çıkıyor, sorgulamaların iç sesi yükselmeye başlıyor. 

PATEN GÖREVİ

Bir gün uzak ülkelerden bir misafir hayatlarını yeniden şekillendiriyor. Ve ailenin gerçek sınavı oluşmaya başlıyor. Ani bir kararla Menuhim’i arkalarında bırakmak zorunda kalarak, oğulları, eski Şemarya, yeni Sam’in yanına, Amerika’ya gidiyorlar. Menuhim’in ayrılığının yarasını kapatmaya çalışırken, yeni dünyaya alışmaya çabalıyorlar: “Amerika Tanrı’nın ülkesiydi, New York mucizeler şehriydi ve İngilizce en güzel dildi. Amerikalı erkekler sağlıklı, kadınlar güzeldi; spor önemliydi, zaman değerliydi, yoksulluk yüktü, zenginlik kazançtı, erdem başarının yarısıydı, kendine inanmak başlı başına başarıydı, dans etmek sağlıklı, paten kaymak görevdi, modern makineler Tanrı’nın hediyesiydi.” Yeniliğin geçici körlüğünden sonra Mendel’in içinde isyan kıvılcımları yanmaya başlar: “Etrafımızdaki her şey öldü, her şey kuruyup çürüdü”…