‘İstila etmek ve öldürmek kutsaldır’
ABONE OL
Sömürgecilik tarihi güçlü olanın güçsüz olan üzerindeki hakimiyetini meşrulaştıran bir söylemden ibarettir. Modern dünyada ve öncesinde güç sahibi olan insanlar toplumda daha imtiyazlı olmuş ve demokratik toplumun Avrupa kıtasında kendini göstermesinden sonra iktidarın belirleyici öznesi durumuna gelmiştir. Özellikle Rönesans dönemi Avrupası sosyal ve siyasi gücün imtiyazlı sınıfın elinde iktidarı nasıl şekillendirebileceğini bize göstermiştir. İktidar ise hiç şüphesiz kaynağını ve gücünü kendini meşrulaştıran söylemden alır. Her bir söylem bir bilgi üretiminin sonucudur. Bacon, Hobbes, Montesquieu ve son dönem aydınlarından Foucault’nun sıklıkla vurguladığı gibi,“bilgi iktidarı belirleyen en önemli güçtür”. Avrupa’da erken modern dönemden itibaren kendini gösteren imtiyazlı sınıf aslında bilgiyi üreten ve söylemleri ile sömürgeciliğin temelini atan güç olmuştur. Bu imtiyazlı sınıf kapitali, yani modern dünyanın yeni kutsalı olan “sermaye” ve “parayı” yöneten ve bilgiyi de sermayelerini güvence altına almak için kullanan Avrupalılardır. Bugünün dünyasını oluşturan sermayenin ve söylemin gücünü anlamak için sömürgeciliğin başlangıç dönemi olan 16. yüzyıla ve bu dönemde kendini henüz göstermeye başlayan sömürgecilik söylemlerine bakmak gerekir. Sömürgecilik tarihi 16.  yüzyılda yazılmaya başlanmıştır. Bu tarihin en önemli bölümlerinden bir tanesi yeni dünyanın ve yeni pazarların keşfidir. Keşifler sömürgeciliği, sömürgecilik de Avrupalı devletlerin kendilerinden teknoloji ve sermaye açısından çok daha zayıf olan Amerika, Afrika ve Asya coğrafyasında kurduğu hakimiyeti hazırlamıştır. Sömürgecilik sürecini oluşturan ilk tecrübelerden en önemlisi İngiltere-Akdeniz-Amerika üçgeni etrafında meydana gelmiştir.
 
‘KUTSAL SAVAŞ’
 
Avrupa’yı ve sonrasında Amerika’yı dünyanın merkezine taşıyan bu sürecin tarihini Nabil Matar Keşifler Çağı’nda Türkler, Magripliler ve İngilizler(2018) adlı eserinde tartışmaktadır. Matar, Avrupalı kaşif, maceracı ve tacirlerin Yeni Dünya[Amerika], Afrika ve Akdeniz’de kurdukları sömürge düzenini meşru bir zemine yerleştirmek için kendi eylemlerini haklı gösteren ve yerel halkı “ötekileştiren” bir söylemi nasıl ürettiklerini ilgili kaynaklardan alıntılar yaparak detaylarıyla tartışmaktadır. Sömürgecilerin yerel halkı yok etmek veya tahakküm altına almak için kullandıkları ilk söylem “kutsal savaş” üzerine kurgulanmıştır. Amerikan yerlilerini yok etmek ve bu soykırımı meşru göstermek için oluşturulan kutsal amaç ve kutsal savaş düşüncesi ilk önce Haçlı Seferleri döneminde ve sonrasında da İspanyollar tarafından Endülüs halkını yok etmek için kullanılmıştır. İspanyollar ve İngilizler bu tecrübelerini Amerika kıtasının yerli halkını yok etmek ve yerlilerin sahip olduğu toprakları ele geçirmek için de kullandı. Christopher Colombus yerlilerin esir edilişini, Kudüs’ün kurtuluşu için Müslümanlara karşı yapılan Haçlı Seferi’ne benzetmiştir (Matar, 194). İngiliz seyyahlar Akdeniz’deki toprakların da İngiliz sömürgecilerin mülkü olduğunu “Müslümanlara ait olan toprakların çorak bırakıldığını” iddia ederek meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Yeni Dünya vahşiler tarafından ve Akdeniz-Afrika bölgesi de dinsizler tarafından istila edilmiştir. Akdeniz, Yeni Dünya ve Afrika sahipleri tarafından vahşilerin (yerliler) ve dinsizlerin (Müslümanlar) elinden Tanrı’nın onayı ile Avrupalı sahipleri tarafından kurtarılmayı (sömürülmeyi) bekleyen topraklardır. Öyleyse yeryüzünü şeytana tapan yerlilerden ve şeytana hizmet eden Muhammedilerden kurtarmak için yapılan mücadele kutsal bir mücadeledir. Kutsal savaşı kazanmak için üretilen her türlü söylem meşru bir eylemdir. 
 
TÜCCARLAR, ORSANLAR  
 
Nabil Matar Akdeniz, Afrika ve Amerika’nın birer sömürgeye dönüştürülmesinin ve buralarda yaşayan yerli halkın da dönüştürülerek (Hıristiyanlaştırılarak) veya yok edilerek onlara ait olan toprakların ele geçirilmesinin Avrupalı kaşif, tüccar ve maceracıların vicdanında bu kutsal savaş söylemi ile meşru bir zemine yerleştirildiğini belirtmektedir. Bu söylem İngiliz sömürgecilik tarihi açısından bakıldığında İngiltere-Kuzey Afrika-Osmanlı Devleti üçgeninde gelişen bir süreçtir. İngilizler, Mağripliler ve Türkler ile 16.  yüzyılın sonunda ittifak içine girmişler ve bu sayede Müslüman pazarlara ulaşabilmişlerdir. Akdeniz’de hakim ve güçlü bir devlet olan Osmanlı’ya karşı kendini yeniden konumlandıran İngilizler, Yeni Dünya’da da Türklerden öykünerek kendilerini Amerikan yerlilerinin efendisi olarak görmüşlerdir. Kutsal savaş söylemini de İspanyol tecrübesi üzerinden geliştiren İngilizler, Yeni Dünya hakimiyetlerini Akdeniz tecrübesi üzerinden kurgulamıştır. Bu iki tecrübe İngilizlerin 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar devam eden dünya hakimiyetinin alt yapısını oluşturmaktadır. 16. ve 18. yüzyıllar arasındaki bu tecrübe aynı zamanda oryantalizmin de temelini oluşturur. 16. yüzyılda kurgulanan üçgen 18. yüzyılda tamamlanmıştır (263). Matar kitabında kutsal savaş ve kutsal toprak ile ilgili söylemlerin yanında, sömürgeci İngilizlerin geliştirdikleri “eşcinsellik ve istila”yı, İngiliz sömürgeciliğinin kahramanları olan “tüccarlar, korsanlar ve tutsakları” da kitabında kapsamlı olarak tartışmaktadır.