İyi romanları bekleyenler
ABONE OL

Yazdıklarınızın başınıza gelmesi gibi bir lanete uğradıysanız, yapmanız gereken yaşamak istediklerinizi yazmak olmalı. Ama olmadı... Yaşamak istediklerime dair yazdıklarım, mürekkebi daha kurumadan akıp gitti. Demek ki, yazdıklarının üzerine ağlamak ile kalıcılık arasında sıkı bir fiziksel ilişki var. Keşke insani temaslar da evrensel kanunlar kadar kesin ve belirgin olsaydı. O vakit insan neslinin çektiği acı, eğerli, fakatlı değil de hata karşısında mutlaka gelen içten bir özürle azalırdı. Ve sanırım, edebiyat tarihinin acıdan beslenen başyapıtları listesi de üzerine ağlanmışçasına eriyip giderdi. 

KATİLLERİN İSİMLERİ MEZAR TAŞLARINDA

Bana dünya edebiyatı külliyatı mı yoksa sevgiden yapılma acılar mı seçeneği sunulsaydı, bugün Don Kişot’un ismini ancak şaka sever bir iç giyim firmasının adı olarak bilirdiniz. İnsan bazen okşadığı her lambadan cinin çıkmamasına bu tür kaotik dileklerin gerçekleşebilme ihtimalini düşünerek üzülmeyi boş veriyor. Size boş vermeyi öğrendiklerimden bir liste yapsam, eğer az bulunan kalp sahibiyseniz muhtemelen kendi gözyaşımızda boğuluruz. Aslında bu da bir tür cinayet sayılır. Fakat mezar taşlarında asla katillerin ismi yazmaz. Bir ömrün nasıl tükendiğine dair herhangi bir hatırlatıcı not mermere yazılmış sonsuzluk mektupları olabilir, görece bunları okuyanlardan modern edebiyat ustaları çıkabilirdi. Bu tür bir ileri görüşlülük ölüm sektörünün aklına gelmemiş belli ki. Yaşayanların da umurunda olmamış ki, herhangi biri bugüne değin böyle bir öyküyü yazıp edebiyat tarihine armağan da etmiş değil. Ne trajedi!

KAÇ YETENEK KAYBOLUYOR

Gördün mü, iki yıldır sana kişisel acılarımdan bahsederken karmaşık yollar birden bire edebiyata çıkıveriyor. Öyle ya, insanlar kendilerini ifade etmeye dönük böyle hazin bir çabaya girişerek deli gibi uğraşmasalar, Türkiye’de yılda iki binden fazla roman yazılır mı? Düşünsene bir kere, iyi bir yayınevinden çıkmadığı ve reklamı yapılmadığı, bunun gibi bir kitap ekinin makale konusu da olmadığı için yılda kaç Kafka, Dostoyevski, Tolstoy, Yaşar Kemal kimsenin haberi olmadan ve eleştiri alıp kendini geliştiremeden sönüp gidiyor.

YAYINCILAR NE YAPMALI

Birkaç yıl öncesine kadar nitelikli yeni Türk romanlarını çok az bulabiliyordum. Bu kayıp hali, son yıllarda arttıkça arttı. Popülerden başka bir metnin basılmasının neredeyse yasaklandığı Türk yayın dünyasında yeni, iddialı ve klasik Türk edebiyatına göndermeler yapan romanlar yayınlanmıyor artık. Her acısını santim santim hatırlayan bir fil hafızalı olma cezasına çarptırılmış ben de, kitaplığa elimi götürüp eskileri bir türlü yeni bir zevkle okuyamıyorum. Yeniden okunacak romanların sayısı zaten belli, onlar en iyiler... Peki ya yeni gelecekler? Bunda yayıncı kadar okurun da suçu var. Sosyal medya hayatımıza girdi gireli Türkiye’deki insan kalitesinde ciddi bir düşüş başladı. Beğeni ve reytinge dayalı bol şaşalı, bol albenili hayatlar edebiyatı da bunun “malı” yaptı. Kahvenin yanındaki popüler kitabın kaç like aldığına dair bir başıbozuk düzen, yayıncılığın da zembereğini boşlattı. Herkes Twitter’de 140 karakterlik cümlelerin içinde edebiyat ararken, Facebook’ta popüler kitabın kapağını selife fonu yaparken yayıncılık da değişiyor... 

Can Yayınları’ndan, Everest Yayınları’ndan, Yapı Kredi Yayınları’ndan, Doğan Kitap’tan yani popüler romanlar da basan ve ekonomik olarak güçlü olan yayıncılardan beklentim yeni ve kendi rengini bulma iddiasını gelenekseli de yadsımadan savunan yazarlara kapılarını aralamaları değil... Sonuna kadar açmaları... Roman dosyası kalabılığında editörlerini boğması değil, romanını özetlemeyi başarabilen, tekniği hakkında rapor yazabilen yazarlara şans vermesi... Farkındaysanız yayıncılık bugün yazma gerekçelerinin dışında okunan Sabahattin Ali ve Oğuz Atay ile olmaz. Yahut sadece yayınevinin yıllık bütçesini kurtararak onca editörün çalışmasını sağlayan ama geleceğe de kalamayan popüler yazarları basarak da olmaz... Türk edebiyatına mutlaka yeni ve nitelikli yazarlar lazım. Ama onlar da bugünün vasat yazarlarının izinden gidenler arasından seçilmeye devam ettikçe, yayıncı zarar edip yeni yazarlara kapıyı kapatacaktır. Çözüm, edebiyat akrabalığı, tanıdık korumacılığı yada aynı mahalleye ait olma kriterleriyle yeni romanlar basmak değil iyi olma iddiasını ilk romanda dile getirip ikinci romanında ispatlayabilecek yazarları seçmekte. Veya sadece bu iş için editör istihdam etmekte... Bilmem bunun başka yolu var mı?