Osman Konuk, şiirinde “penyelere inanıyorduk” diyordu. Ben de ondan intihal ederek “kitap fuarlarına inanıyorduk” mısrasını söyleyebilirim. Hiç fuarcılık yapmadım ama kitap fuarlarında okur, yazar, genel yayın yönetmeni, editör ve tezgâhtar olarak bulundum. Kitap fuarlarından bana kalanları düşünmenin zamanı geldi galiba.
Üniversite öğrencisi olduğum dönem 1990’ların ilk yarısına denk düşer. O zamandan yakın tarihe kadar kitap fuarlarının gediklisi oldum. Kitapları elime alıp arka kapağa, içindekiler sayfasına bakıp geri koymak bile bir keyif oldu benim için. Birkaç yıldır eski gedikliler sınıfına dâhil olsam da büsbütün kopmuş değilim kitap fuarlarından.
Üniversite öğrencisiyken Ankara’da olduğum için fuar anılarım da Kocatepe Camii’nin avlusundan başlıyor. Önünden gelip geçenlere “yazarından imzalı kitaplar” diye bağıran yazarı hiç unutamam. Sonraki yıllarda da fuarların vazgeçilmezlerinden biri oldu o yaşlı bey. Yıllardır görmüyorum.
POLİSİYE ROMAN TADINDA GÜNLER
Tanıdığım yazarların büyük bir bölümü ile tanışma anım kitap fuarındadır. Burada bahsettiğim tanışma yazarla ve şairle tanışma ile sınırlı değil. Aslolan eserle tanışma. Evet, Ankara’da istediğim kitaplara ulaşma imkânım zaten vardı. Yine de fuarların kalabalığı beni hep kendine çekti. Kitap dolu bir bahçede daha önce tanımadığım, okumadığım ve kimsenin tavsiye etmediği yazarların eserleriyle bir kaşif edasıyla dolaştım. Kimi zaman hayal kırıklığına uğradım. Kimi zaman da yeni bir yazarı zihnime dahil ettim. Bazı yazarları görmemle okumamaya karar vermem bir oldu. Bazı yazarlar ve şairlerin de bütün kitaplarını okumaya ilk karşılaşma anında, kitabını şöyle bir açıp ilk sayfaya bakarken karar verdim. İsmet Özel’le mesela. Bugün kütüphanemde 1992 tarihli imzalı bir Erbain var. Gerçi tanışmam bir yıl önceki kitap fuarında gerçekleşti. O zaman da Tehdit Değil Teklif’i imzalatmıştım Özel’e… Bir imza günü anım da Ahmet Ümit ile… 2000 yılında Ahmet Ümit bu kadar tanınmazken, imza günlerinde masasının önünde bu denli uzun kuyruklar oluşmazken onu eli çenesinde mahzun beklerken gördüm. Pek rahatsız oldum bu halinden ve gidip Sis ve Geceyi imzalattım. “Polisiye roman tadında günler” temennisinde bulundu Ahmet Ümit. Hâlâ bu temenninin iyi mi kötü mü olduğuna karar verebilmiş değilim. Herhalde romanın temasını değil okuma keyfini kastetmiştir diye düşünüyorum. (Yahut bu da benim temennim.)
Bazı kitap fuarlarının ikincisi hiç yapılamadı. Mesela Ankara’da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın spor salonunda hayatımda gördüğüm en tıkış tıkış kitap fuarını gezmiştim. Gökhan Özcan’ın Hiçbişey’inin ilk baskısını oradan almasam belki fuarın varlığını bile unuturdum şimdiye dek. Ancak Hiçbişey’i o kadar çok sevdim ki fuar da bir şekilde hafızamda yer etti. Ne diyordum fuarın ikincisi yapılmadı. Zaten bakanlık da çok uzun zaman önce başka bir binaya taşındı.
Benim de kitaplarım yayınlandı. Ben de imza günlerinde okur bekledim. İlk imza günüm 2002’de oldu. Kitabım Sebepsiz Serçe’yi rahmetli Mahmut Balcı yayınlanmıştı. O zaman Sultanahmet Camii’nin bahçesinde idi fuar. Yanlış hatırlamıyorsam karlı bir kış günü idi. Bir arkadaşım taa Çengelköy’den kitap imzalatmaya gelmiş ve beni mutlu etmişti. Aynı kitap fuarında biri kitabımı eline alıp “Iyy şiir kitabıymış” diyerek bıraktı ve beni unutulmaz bir anının sahibi yaptı sağolsun. (Tahmin edersiniz ki o günlerde bu hatırayı sağolsun diyerek anlatmıyordum.)
İNTERNETİN YETERSİZ KALDIĞI YER
Okur olarak son birkaç yıldır fuar gediklisi değilim. Yazar olarak da en son katıldığım kitap fuarı 2017 TÜYAP’ı oldu. İmza günümün başlamasından yarım saat önce Beylikdüzü Metrobüs İstasyonu’na varmıştım ama kalabalık yüzünden yayınevine ulaşana dek imza gününe yirmi dakika geç kalmayı başarmıştım. Normalde on bilemedin on beş dakikada yürünecek yolu aşmam elli dakikamı almıştı.
Bir TÜYAP Kitap Fuarı da geldi çattı. Yine Beylikdüzü’nün ne kadar uzak olduğu, indirimlerin yetersiz kaldığı, onur yazarının hep belli bir kesimden çıktığına ilişkin giderek klişeleşemeye dönüşen tespitler manzumesi yüklü sosyal medya paylaşımları okuyacağız. Bütün bu eleştirilere rağmen kitap fuarı yine dolup taşacak. Kitap fuarlarında da çok seyredilen filmlerin kalitesinden şikâyet eden yazıların artışının gişeye bir yansıması olmamasına benzer bir durum yaşayacağız. İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış geldi haberi görmememiz gibi Beylikdüzü’nde kitap fuarı açılmadan Türkiye’de kitap fuarlarının gündeme getirilmediği açık. Bir kitap fuarı enflasyonundan söz edebiliriz yaşadığımız dönem için. Halbuki kitaba internetten ulaşmak da hiç bu kadar kolay olmamıştı. Demek ki internetin de henüz yetersiz kaldığı bir şeyler var. Biraz da kitapçıların hayatımızdan eksilmesiyle çoğalan ve çoğaldıkça da kitapçıları hayatımızdan uzaklaştıran bir etkinlik kitap fuarları.
Okur ve yazar olarak katıldığım imza günlerinden bana kalanlardan bir kısmı bunlar oldu. Gelecekte kitap fuarlarının ahvali nasıl olacak, kitap fuarı olacak mı bilemem ama benim şahit olduklarım böyleydi. Son bir not eklemem gerekiyorsa gelecekteki kitap fuarlarının imza günleri ve paneller çerçevesine hapsedilmesinin yayıncılığa da fuarcılığa da bir katkısı olmadığını vurgulamam gerek. Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler.