Küçük Prens
ABONE OL

Yayımlandığı günden bugüne iki yüzden fazla dile çevrilerek dünyanın neredeyse her yerinde kendine okur bulmuş olan Küçük Prens, şüphesiz bir edebiyat fenomeni. Çok okunan, çok satan, çok çevrilen edebi bir eser olmasının yanı sıra yaşamın neredeyse her alanında, sanatın pek çok dalında da karşımıza çıkıyor. Bu kadar popüler olmasına karşın asla tüketilmiyor. Pek çok kitap, kitabevi raflarında kısacık bir süre kalabilse de Küçük Prens raflardan hiç inmiyor. 

İlk kez 1943 yılında New York’ta basılan Küçük Prens, kısa bir süre sonra Fransa’da okurlarıyla buluşuyor. Türkiye’de ise Küçük Prens’in ilk sayfaları, 1953 yılında, Ahmet Muhip Dıranas’ın çevirisiyle Çocuk ve Yuva adlı çocuk dergisinde yayımlanıyor. Böylelikle Türk okurlar Küçük Prens’le tanışmış oluyor. Daha sonra, aynı yıl, Azra Erhat’ın çevirisiyle Doğan Kardeş’ten çıkıyor ve Küçük Prens’in Türkiye’deki çeviri serüveni böylelikle başlıyor.

Küçük Prens farklı çevirmenler tarafından Türkçeleştiriliyor, çeşitli yayınevleri tarafından basılıyor. Ancak, pek çok değerli kişinin bulunduğu çevirmenler arasında iki isim var ki Türk edebiyatındaki yerleri düşünüldüğünde, bana kalırsa, en az kitap ve yazar kadar ilgi çekici: Öykücü Tomris Uyar ve şair Cemal Süreya. Uyar ve Süreya’nın çevirdiği Küçük Prens, ilk olarak 1965 yılında Bilgi, daha sonra da 1989 yılında Can Yayınları tarafından yayımlanıyor. Yaşamları boyunca dille, kelimelerle uğraşmış, oynamış; günümüzde halen sevilerek okunan öyküleri ve şiirleriyle; edebi verimlerinin yanı sıra kişilikleriyle de ilgi uyandıran Uyar’ın ve Süreya’nın bu çok boyutlu, ilk okuyuşta basit gibi görünen ama ilettiği mesajlar göz önünde tutulduğunda oldukça zengin ve karmaşık, müthiş bir insancıllık ama aynı zamanda güçlü bir varoluş derdini de barındıran, yaşama ait tüm sorulara yanıt aradığını söylersek pek de yanılmayacağımız Küçük Prens’in çevirmenleri olması, kuşkusuz benim gibi pek çok kişi için kitabı daha da özel kılmıştır. O nedenle önümüzdeki günlerde, Antoine de Saint-Exupéry’nin yazıp resimlediği Küçük Prens’inTomris Uyar ve Cemal Süreya’nın çevirisiyle Can Çocuk Yayınları’ndan tekrar yayımlanacak olması beni heyecanlandırıyor. Yeni tanışacak olanların, Küçük Prens’i, dil ustaları Tomris Uyar ve Cemal Süreya’nın çevirisinden okuyabilecek olmaları onlar için ayrıca bir şans olacaktır. 

ŞİİRSELLİĞİN YETİŞKİNLER DÜNYASINDA YERİ YOK

Çevirmenler, kitabın önüne geçmiyor elbette. Küçük Prens öylesine etkileyici, öylesine iz bırakan bir yapıt ki herhangi bir şeyin öyküyü, Küçük Prens’in kendisini gölgede bırakması neredeyse imkânsız.                   

Yaşamı da en az kitapları kadar ilgi çeken Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens’i ülkesinden uzakta, Amerika’da olduğu bir dönemde, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru yazar. İki büyük dünya savaşı, yarattığı tahribatla, şiddet ve karmaşayla insanları güvensizliğe sürüklemiştir. Saint-Exupéry de pek çok kişi gibi varoluşsal sorgulamalar yaşar. Hayatın anlamının kaybolduğu ya da belirsizleştiği bir zamanda, yalnızlık içerisinde olduğunu düşünür. Böyle bir kaygan zeminde insanlar, belki de ne yaptıklarının farkında olmayarak daha materyalist bir dünya kurmaya çalışırlar. Şiirsellik, masalsılık bu dünyanın gerçekleri değildir; yetişkinler dünyasında da yerleri yoktur... Saint-Exupéry zamanın materyalist bakış açısından rahatsızdır. Her ne olursa olsun yaşama ve insanlara karşı olumlu bir bakışı vardır. Belki de bunu kendine hatırlatmak için yazmaya başlar Küçük Prens’i: “Onu anlatmaya çalışmam unutmak istemeyişimdendir. İnsanın arkadaşını unutması ne acı. Kaldı ki arkadaşı olan kaç kişi var içimizde? Bir gün onu unutursam gözleri saygılardan başka bir şey görmeyen büyüklere dönerim.”  

ÇOCUKSULUĞU KAYBETMEMEK MÜMKÜN

Saint-Exupéry’nin, Amerika’da yazdığı kitabında döneme ait göndermelerin ve yazarın kişisel deneyimlerinin (uçağının Sahara Çölü’ne düşmesi, kardeşi François’nın ölümü) yer aldığı bir gerçek. Ancak Küçük Prens bundan daha fazlasını anlatıyor elbette. Bu küçük roman “insan doğasının bir çözümlemesini yapıyor, saflık ve sevginin önemini vurguluyor, dostluğun anlamını sorguluyor ve yetişkinliğin bir durum olduğunu, çocuksuluğu kaybetmemenin mümkün olabileceğini” hatırlatıyor. Tam da bu nedenlerle, yıllardır, okurlar için Küçük Prens evrensel ve zaman ötesi bir kitap haline geliyor.

Kitapla ilgili tartışılan bir başka konu da Küçük Prens’in yetişkinler için mi, çocuklar için mi yazıldığıdır. Bir araştırmada öne sürüldüğü gibi kimilerine göre kitap Saint-Exupéry’nin yaşamı ve yaşam felsefesinin otobiyografik bir alegorisidir. Örneğin kitaptaki “gül” Saint-Exupéry’nin karısı Consuela, baobaplar da Nazilerdir. Aynı çalışmada yazarın kendi ülkesine karşı duyduğu sorumluluk duygusunun Küçük Prens’in gezegenine duyduğuyla aynı olduğu söylenir. Kimilerine göre kitap başlı başına insanlara verilen bir mesaj, kimilerine göre ise yapılan bir “davet”tir. Tema ya da mesajlar bir çocuğun bakış açısının naifliğiyle işlenir ve aktarılır, ancak kitap yetişkinlere de seslenir. Ne de olsa Saint-Exupéry’nin dediği gibi “Bütün koca adamlar bir zamanlar çocuktular,” ancak “aralarında bunu hatırlayanlara az rastlanır.”

Hangi edebi türe girerse girsin, hangi yaş grubu hedeflenmiş olursa olsun ya da ister otobiyografik ister kurmaca olsun neredeyse bütün dünya dillerine çevrilen Küçük Prens, her yaşta tekrar tekrar okunan bir başucu kitabı, bir klasik.

Küçük Prens

Saint-Exupéry

Can Yayınları