Kuştimur Kahvehanesi'nden Tahrir Meydanı'na
ABONE OL
70’li yıllarda, Necip Mahfuz’u, Kıbrıs’ta Müslüman Türklere zulmeden Makarios’ u anarken kullanılan yergili dile benzer bir dille anarlardı büyüklerimiz ve ondan söz ederken ‘Yazan Firavun’ derlerdi. Bu yüzden de ben ve içinde yer aldığım o yılların muhafazakar kuşağı için Mısır’ın olmaktan çok Mısır edebiyatının firavunuydu N.Mahfuz. Bundan dolayı da, 1940’lı yıllarda yazdığı Midak Sokağı da, 1950’ler de yazdığı Kahire Üçlemesi de yasak edilmemişse bile okunması tavsiye edilmeyen kitaplardandı bizim için. Okuyacaksak eğer, okuyabileceğimiz yegâne Mısırlı edebiyatçı ise Abdülhamit Cude/Cevde Es-Sahhar ve onun Asr’ı saadet kahramanlarını işlediği hikayeleri ve romanlarıydı.

İlk gençlik yıllarımızı böylece N.Mahfuz’ a kapalı Es Sahhar’a açık bir okuma dizgesi üzerinde gerçekleştirmiş ve büyümüştük. İlk gençlik dönemlerini geçtiğimiz dönemde okuduğumuz ilk N.Mahfuz kitabı ise Midak Sokağı olmuştu. İçinde serkeşliğin, sarhoşluğun, aşkın, cinselliğin ve yer yer din karşıtı sözlerin ama bir o kadar da özgürlüğün geçtiği bu kitap ise bizi epeyce sarmış, şaşırtmış ve üzmüştü.

ÇARPILMASI BEKLENEN YAZAR

Çocuk aklımızla bir şekilde Arabistan dediğimizde tamamını ‘Mübarek’ olarak belleyip içine Mısır’ı da yerleştirdiğimiz böyle bir yerden, nasıl olup da böyle bir yazar çıkabilir ve böyle şeyler yazabilir diye düşünmeden edememiştik. Bundan da öte tıpkı Rasim Özdenören’in, kendi çocukluğunda izlediği kovboy filmleriyle, Y.N.Nayır’ın ‘Varlık’ın da Peygamber Efendimiz için sarf ettiği söze alınarak, Y.N.Nayır’ın çarpılmasını bekleyişine benzer biçimde, bu suret olarak da beğenmediğimiz ama bir şekilde de yazma biçimine kapıldığımız adamın çarpılmasını beklemeye başlamıştık. Aradan onca zaman geçmiş, N.Mahfuz çarpılmamıştı ve biz onca ilenişimizi de yanımıza alarak, Midak Sokağı’ndan yola çıkıp Kahire Üçlemesi’ni de okuyuvermiştik nitekim. Sonrası ise kendiliğinden gelivermişti zaten. Cebelavi Sokağı, Hırsız ve Köpekler, Bıldırcın ve Sonbahar...

Öte yandan, imanî bir tasavvur olarak kendimize daha yakın bulduğumuz ve Es-Sahhar’dan yola çıkarak Mısır Tarihi, İslami Hareketler, El Ezher, İhvan-ı Müslimin, Hasan El Benna, Seyyid Kutup gibi kilometre taşlarını okuya büyüye geldiğimiz yerde ise bizi bir sürpriz beklemekteydi. Abdülhamit Cevde Es-Sahhar’ın hayatını okurken gördüğümüz bir anekdot idi bu; Bizim her halükarda kendimize daha yakın hissettiğimiz Sahhar’ın, bir benzerini “İhvan-ı Müslimin”in büyük önderi Hasan El Benna’nın ortaya koymuş olduğu mazlumun yanında yer alma ve dayanışma örneği olarak, eşinin ziynet eşyalarıyla kurduğu “Lecnetu’n-Neşr Li’l Cami’iyyin / Üniversiteliler Yayın Komitesi”nde devletçe ve kamuoyunca dışlanan Necib Mahfuz’u koruyup kollaması ve kitaplarının yayını için onu desteklemiş olması ise bizi hem şaşırtmış hem de sevindirmişti.


TAHRİR’İ OKUMANIN YOLU MAHFUZ’DAN GEÇER

Buna ek olarak, Mısır’ın o kaotik ve ceberrut zamanlarında Seyyid Kutup’la olan samimiyetlerinin hiç bozulmaması ve birbirlerini hapisteyken ziyaret edişlerinden Seyyid Kutup’un idamla yargılanması sürecinde N.Mahfuz’un, O’nun başlıca ziyaretçilerinden ve savunucularından oluşunu okumak ise vicdan sahibi bir entelektüel olmanın ölçüsünü ortaya koyacak nitelikteydi.
Kuştimur Kahvehanesi işte bu yüzden oldukça kıymetli bir roman; zira bizim epeyce uzun bir okuma serüveninde ulaştığımız bu özel bilgilerin yazıya yedirildiği bir roman bu. Bu bir yana yüz yıllık süreç içerisinde olup bitenleri sokağın ve halkın gözünden görebildiği kadar, sokağı ve ortalama Mısır insanını da aynı yerden görerek yazılmış bir roman. O kadar ki, geçtiğimiz yıl Tahrir meydanı ısındığında neyi nasıl yorumlayacaklarını bilmeyen pek çok acemi strateji uzmanının ‘keşke okusaydım’ diyecekleri kadar da açıklayıcı ve sağlam bir gerçekliği var.
Utku Umut Bulsun’un oldukça temiz ve rahat çevirisiyle Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan Kuştimur Kahvehanesi, bütün hayatları Mısır’da geçen ve bir kurgu olarak şaşırtıcı gibi görünse de aslında hiç de şaşırtıcı olmayacak biçimde yetmiş yıllık bir arkadaşlığı paylaşan beş arkadaşın kimi yerde birbirine eklemlenen kimi yerde de ayrışan hikayelerinden oluşuyor. Sokakların bir kurgu olmaktan öte gerçek dünyanın da ta kendisi olduğunu söyleyen N.Mahfuz’un, beşincisini anlatıcı olarak konumlandırdığı beş kahramanı; Müslüman tüccar Sadık, romantik edebiyatçı Tahir, ehl-i keyf Hamada ve bence N.Mahfuz’a en çok benzeyen Vafd Partisi sempatizanı, idealist İsmail Kadri.
Ne mi yapıyorlar? Adeta ikinci adresleri /yuvaları konumundaki bu kahvehanede oturup nargile içerek rahat nefesler alıp sohbet ediyorlar. Onlar öylece akan zaman içinde hep bunu yaparak Kuştimur Kahvehanesi’ne gelip giderken / sığınırken dışarıda, Abbasiye Mahallesi’nde ise bir tarih akıyor adeta.

BEŞ ARKADAŞIN GÖZÜNDEN MISIR

N.Mahfuz’un insanı şaşırtacak kadar gerçekçi ve sağlam tasvirleriyle akan bu zaman içerisinde kahramanların çocukluk ve ilk gençlik yıllarını kuşatan İngiliz işgali, Vafd Partisi’yle özdeşleşen özgür Mısır arayışı, C.Abdulnasır’la başlayan Özgür Subaylar Hareketi, İsrail’le başlayan ve altı gün süren savaş sonunda bütün İslam dünyasını etkileyen ‘al-naksa / gerileme’ dönemi, E.Sedat’la gelen ‘İnfitah/Açılma’süreci, İhvan-ı Müslimin ve günümüzü hazırlayan daha nice olaylar Kuştimur Kahvehanesi’nin içinde ve dışından geçip gidiyor.
N.Mahfuz’un Kuştimur Kahvehanesi’nde büyütüp yaşlandırdığı bu beş kahramandan yola çıkarak anlattığı Mısır tarihi elbette azımsanacak gibi değil. Seyyid Kutup’un asıldığı ve İhvan’a küçücük bir bağışta bulunmanın bile suç sayıldığı o günlerde Vafd Partili İsmail Kadri ile İhvan sempatizanı Sadık’ın yıkılmayan dostluklarında bugünün Tahrir Meydanı’nı dolduran Mısır insanını görmek mümkün. N.Mahfuz’un Kuştimur Kahvehanesi’nde sadece oturmakla yetindikleri için ironik biçimde eleştirmekten de geri kalmadığı bir gerçekliktir bu. Belki o beş arkadaş, sadece konuşarak Kuştimur Kahvehanesi’nde oturdular bu yetmiş yıl boyunca ama hep birlikte oturabildiler işte...