Modern dünyanın derin aklı
ABONE OL

Derin devlet nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır ve ne işe yarar? Devlet ile nasıl bir ilişki içindedir, gizli cemiyetler buna nasıl eklemlenir? Celal Tahir, geçtiğimiz ay Kaknüs Yayınları arasından çıkan kitabı Devlet ve Derin Devlet’te tüm bu kafa karıştıran sorulara cevap arıyor.

l Derin devlet meselesiyle ilgili zihinlerde oluşan net bir fotoğraf yok. Bu konu hep komplo teori söylemiyle birlikte anılıyor. Modern dünyanın derin aklına dair soru işaretleri hep olacak mı? Bu alandaki çalışmaların ayakları ne kadar sağlam basıyor?

Modern dünya komplolar dünyasıdır. Modern dünyada daha önceki devirlere, zamanlara göre komplolar ileri derecede yaygınlık kazanmıştır. Adeta toplumsal gidişatın hâkim öğesi durumuna gelmiştir. Bunun başlıca sebebi ise bireyler üzerinde ve toplumsal düzeyde insanlığın asli doğasından, fıtratından bir sapma olmasıdır. Bu insanın, insan zihniyetinin, insan doğasının, kişiliğinin, toplumun, toplumsal dokunun bütün düzeylerinin yani; kültürün, sanatın, iktisadın, siyasetin, devletin, ailenin, kadın erkek ilişkilerinin, dostluğun, doğanın, iklimin, hastalığın ve tedavinin bozulması demektir. Çünkü tüm bunların kaynağı olan, asli prensipler inkâr edilmektedir. Zaten modernite bu demektir. Ana mecradan, insan fıtratından sapma söz konusu olduğu için normlara uygun olmayan müdahaleler gerçekleşmektedir. İşte komploların ortaya çıkmasının nedeni burada yatmaktadır.

l Gizli cemiyetlerin ve masonluğun modern tarihteki rolünden biraz bahseder misiniz?

İnisiyatik yapılar bütün geleneklerde davet usulüne göredir. Esasen tarikat dişil bir yapıdır. Hazreti Allah’ın Rahman ismine dalalet eder. Çünkü tarikatta müridin iradesi esastır. Zaten, mürid irade eden demektir. Önce talip gelir talep eder. Bu durumda mürşid ile mürid arasındaki ilişkide mürşidin işlevi dişil mahiyettedir. İnisiyatik teşkilatların, dünyayla ilgilenme usulleri değişmeye başladıktan sonra bu özelliği zayıflar. Çünkü dünya işleri, devlet, siyaset, ticaret işleri aktif mahiyettedir.  Tarikat dünyaya ve devlete müdahil olduğu zaman işlevi akabinde tedricen mahiyeti de değişir. Ve eril bir pozisyona gelir çünkü devlet erildir.

l ‘Müslüman Masonluğu’ ifadesini kullanmışsınız kitapta. Bundan ne anlamalıyız?

Manevi yapılar ve önderler devlet adamlarına ve devlete yol göstermeli, akıl vermelidir. Doğrudan kendileri onun iş ve işlevini yüklendikleri zaman manevi yapının mahiyeti ve işlevi değişir, yönü de değişir. Ve mertebeler birbirine karışır. Burada söz konusu olan basit manada paraya, dünyaya dalmak değildir. Mesele ahlak ve edep kaidelerine dikkatle riayet edilmediğinde yapısal bir dönüşüm olmasıdır. Batı’da masonluğun ve diğer Batılı inisiyatik cemiyetlerin başına gelen budur. Bu masonluğun dünyevileşmesidir. Benzeri durum bazı Müslüman cemaatlerde de görülmektedir. Burada can alıcı mesele şudur: Bazı cemaatler tarafından, bir tarikat usulü motamot taklit edilmektedir. Onun otoritesi kullanılmakta ve onun gibi tasarrufta bulunulmaktadır. Bu şekilde bir cemiyet tarikatın yerine geçer. Ama tarikatın yapmayacağı bir iş yapar; siyaset ve ticaretle ilgilenir. Olan bu hak ve yetkiyi bâtıni alandan zahiri alana taşımaktır. Bu ise bir tür Müslüman masonluğudur.            

l Osmanlı’nın son Hahambaşı Hayim Nahum Efendi, Simavi ailesi, Kenan Evren, Orhan Kabibay gibi isimler Türkiye tarihindeki hangi rolleriyle derin devlet konusuna dâhil oluyor?

Orhan Kabibay’ın özellikle öne çıkması, Uğur Mumcu’nun belirttiği gibi cuntalar arası mekik dokuyan ve o dönem dışarıyla da temas kuran kişilerden biri olmasındandır. İki arkadaştan Alparslan Türkeş’in radikal-milliyetçi sağın, Orhan Kabibay’ın sol cuntanın başında olması, -en azından ilk örgütleyenlerden biri olması- nasıl izah edilir? Ve Kabibay hem sağ hem sol cuntanın kilit adamı mıdır? Yani sağ ve sol oluşumların üzerinde yer alan bu tür kişilerin var olması, çeşitli sorular akla getirmektedir. Şayet bu böyle değilse nedir? Bunu böyle anlatmak da muhtemelen tarihi bir başka türlü anlatmayı gerektirmektedir.  Diğerleri Hayim Nahum Efendi, Simavi ailesi, Kenan Evren’in rollerinin tam olarak aydınlatılması gerekir. Bunlar Türkiye’nin son 100 yıllık tarihinde kamuoyunun bilmediği veya bilse de iş ve işlevlerini fazla bilmediği isimler. Yakın tarihi biraz daha iyi anlamamın yollarından birisi de bu tip isimleri takip edebilmektir.

l İnsanlığın son 300 senedir içine düştüğü çatışma girdabının nedenlerini İngiltere ile ilişkilendiriyorsunuz. Britanya’nın ve modern dünyanın derin aklındaki konumlanışı nasıldır?

İngiltere’nin ABD ile özel bir ilişkisi vardır. Türkiye ile özel bir ilişkisi vardır; Lozan antlaşması onlarla imzalanmıştır. Araplarla özel bir ilişkisi vardır; onlara bu ülkeleri kazandıran da onlardır. Çin’le özel bir ilişkisi vardır; o da kısmen eski sömürgeleridir. Hindistan, Avustralya, Kanada... Demek ki dünyanın tamamıyla ayrı ayrı özel ilişkisi olan bir devlettir; imparatorluk geleneği olan bir devlettir.  Aynı zamanda devletler üstü organizasyonun en yakın irtibatta olduğu devlettir. Elbette 100 sene önceki politik-askeri gücü yoktur; ama ABD’nin, Türkiye’nin, İsrail’in, Arapların, Rusya’nın, Çin’in gücünü ayrı ayrı usta bir siyasetle kullanabilmektedir. Dünyanın formatlanmasında birinci dereceden söz söyleyen ülkelerdendir. Daima ikilik siyaseti yürütür ve bunu daim kılar. Dünyayı idare eden egemen zümre aklı İngiliz aklıdır. II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere geri çekildi ama bazı Amerikan kurumlarında içkin olarak varlığını sürdürdü.