Naat: Şiirin ufku
ABONE OL
Geçtiğimiz yılın yanılmıyorsam nisan ayında Sakarya Üniversitesi, Sakarya Belediyesi ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, “Hz. Peygamber’i Sanatla Anlatmak” adında mühim bir sempozyuma imza attı. Sempozyum, geleneksel ve modern sanatlarda Hz. Peygamber’in nasıl anlatıldığı sorusunu soran bildirilerle açılıp bu anlatımın nasıl yapılabileceği üzerine yapılan kimi tekliflerle kapanmıştı. Farklı kurumlarımızın böylesine bir gayrete ortaklaşa katılması güzel bir örnek teşkil etti. Sorulan soruların ve verilen cevapların yeterli olup olmayacağı bir yana, böyle bir meseleyi dert edinip bu meselelerin düzeyli bir şekilde tartışılacağı ortamlar oluşturmak hakikaten büyük emek… Zira ne yazık ki bu türden meseleleri polemik yapılabilecek birer alan olarak görüp sloganlar üzerinden tartışmalar yürütmek dışında yapabildiğimiz şeyler sınırlı. Söz gelimi Macid Mecidi’nin geçen yıl gösterime giren “Hz. Muhammed” filminin ardından çıkan tartışmaların hiçbiri yukarıda bahsini ettiğim türden bir tartışma ortamı yaratmadı. Filmin iyi ya da kötü olduğu tartışması bir yana, yönetmenin peygamberi anlatmak için seçtiği yöntemin, en azından tasvir meselesine dair düzeyli bir tartışma ortamı açması gerekirdi. Kavramla değil imgeyle anlatılacak Kutsal’ın nasıl anlatılması gerektiği gibi bir sorunun esastan ele alınıp tartışılması fevkalade zihin açıcı olurdu.

Fatih Andı Hoca, edebiyat dünyamızda hangi meseleyi ele alsa onu esasından konuşan bir akademisyen. Bahsini açtığım sempozyumun yapılmasına vesile olanların da başında o yer alıyor. Geçtiğimiz aralık ayında yine onun gayretleriyle Meridyen Derneği’nin üstlendiği bir başka sempozyum daha düzenlendi. Bu defa konu Hz. Peygamber’in roman türünün sınırları içinde anlatılıp anlatılamayacağı, anlatılabilecekse bunun nasıl olabileceğiydi. Öğrendiğime göre bu konu, şiir, sinema, tiyatro vesaire gibi farklı alanları kapsayan çalıştaylar şeklinden tartışılmaya devam edilecek. Öyle görünüyor ki Andı Hoca, Peygamber Efendimiz’in sanat eserlerinde dile gelişi, getirilişi meselesini layıkıyla önemsiyor. Nitekim geçen ay Hoca’nın Şule Yayınları’nca yayımlanan “Şiirin Ufku- Hz. Peygamber’i Şiirle Anlatmak” kitabı da okuruyla buluştu.

 İSLAM SANATI

Andı Hoca, Şiirin Ufku kitabında, İslamiyet’in kabulünden sonra akademide “Türk İslam Edebiyatı” şeklinde sınıflandırılan edebî dönemde Efendimiz’i manzum olarak anma geleneğinin modern halkasını, Cumhuriyet sonrası yazılmış naatları merkeze alarak, bu geleneğin şiirdeki akislerini tek tek örnekler üzerinden inceliyor. Kitabın ismi, epigraf cümlesi olarak da kullanılan, Sezai Karakoç’un “İnsanın ufku peygamber, şiirin ufku ise naattır.” cümlesinden mülhem: “Bir güzellik formu olan sanatın bir ahlak normu ile hemhal olmasıdır en genel anlamıyla İslam Sanatı... Bu yüzden, nadirattan da olsa İslam Sanatının poetikasından bahseden her metin ve sanat eseri, meşhur “güzeli sevmek” hadisine telmihte bulunur.” Andı Hoca, Şiirin Ufku kitabının sunuşunda “güzel olmak” ve “güzeli sevmek” mevzuundan hareketle Efendimiz’in, Mutlak Cemal Sahibi tarafından “övülmüş, seçilmiş” varlığından bahis açarak “İslam serâpâ güzelliktir.” diyen geleneğimizin izini sürüyor. Klasik edebiyatımızdaki naatlar silsilesini, genel anlamda birbirinden beslenerek bugüne gelen bu geleneksel edebiyatın temel meselesinin hiçbir zaman değişmediği, fakat form olarak modern şiirden beslendiğini orta koyuyor. Sonraki sayfalarda da tek tek modern Türk şairin Hz. Peygamber idrakini gösteriyor. Geleneksel edebiyatın kodlarından istifade ederek yaşadığı modern zamanı, ahvali şiirine (naatına) yansıtan günümüz şairlerinin, Peygamber Efendimiz’i “muhabbet, hürmet, hasret, şefaat” gibi duygular, olgular bağlamında andıklarını ve bu anışın geleneksel naat edebiyatıyla kurduğu ilişkiyi örneklendirerek ilerliyor. 

 HEDİYEDE YARIŞALIM

Hoca’ya göre: “Müslüman Türk şairi, edebiyat geleneğimizin birikiminden ve kodlarından faydalanmakla birlikte, Peygamber’ini büyük oranda yaşadığı çağın şartları ve bakış açısını da yansıtacak bir biçimde yeni bir idrakin penceresinden görmüş, böyle bir bakış açısı ile şiirine taşımıştır.” Kitapta modern şiirimizin 12 şairinden seçilmiş naatlar geleneğin içinden süzülüp gelen bir gözle yorumlanıyor. Burada bir şiirin nasıl yorumlanabileceğini dair fevkalade nazarlar var. Bu şiirlerin naat oldukları düşünüldüğünde elimizdeki kitaptaki şiirler ve yorumlar ayrıca kıymet kazanıyor. Muhatabından da böyle bir emeği bekliyor. Mehmet Akif’in, “Hazret-i Peygamberden İstimdat”ından, Arif Nihat Asya’nın, “Naat”ına, Karakoç’un “Ey Sevgili”sinden, Zarifoğlu’nun naatlerine, Akif İnan’ın “Olağanüstüler”inden, Ali Ural’ın, “Naatın Kıyısında”ya kadar uzanan şiirler boyunca “şiirin ufku”, kitaplar için de bir ufuk sunmuş oluyor.

Şiirin Ufku, tarihimizden, dinî hayatımızdan, geleneğimizden kopuş hamlelerine şiirimizin verdiği cevabı da gösteriyor kanımca. Şiirimiz her şeye karşın “ufku”ndan hiç kopmamış. Aksine buradaki naatlardan da görülebileceği gibi yaşanan zamana binlerce yıldan beri getirdiği ruhu kazandırmayı başarmış. Şiirin Ufku, bize “şiir”in ve “ufkun” mahiyetini layıkıyla hatırlatıyor. Hoca’nın sunuşunda belirttiği Efendi’sine sunmayı düşlediği hediyeden nasiplenmek isteyen okur, kendi hediyesinin peşine düşecektir umarım. Hepimiz, Efendimiz’e sunacağımız hediyede yarışalım… Dilerim Hoca’nın emeği buna vesile olsun…