Danimarka Baþbakaný Lars Lokke Rasmussen, ülkesinin Sunnmorsposten gazetesine ‘Türkiye’nin olasý AB(Avrupa Birliði) üyeliði’ hakkýnda yaptýðý yorumda, “(Cumhurbaþkaný Recep Tayyip) Erdoðan’ýn baþkanlýðýndaki Türkiye’nin AB’de yeri yok” ifadelerini kullanmýþtý. Rasmussen’in bu sözlerini duyan, Ankara’yý Erdoðan öncesinde AB’nin baþkenti sanýr. Oysa Cumhurbaþkaný’nýn her fýrsatta ifade ettiði gibi, Brüksel zaten Türkiye’yi 1963’ten beri kapýda bekletiyor. Danimarka liderinin pek de orijinal sayýlamayacak ‘gerekçesi’ (Alman Dýþiþleri Bakaný Sigmar Gabriel de benzer ifadeleri sarf etmiþti) gerçeðe temas etmese de, Batý’da son yýllarda ortaya çýkmýþ bir tür ‘siyasal hastalýðý’ ortaya olduðu gibi seriyor. Nedir o siyasal hastalýk? Abdülkadir Özkan bunu, çok yakýn zamanda Kopernik Kitap’tan çýkan çalýþmasýnda ‘Erdoðanofobi (Siyasette Erdoðan Korkusu)’ olarak adlandýrmýþ. Özkan’ýn bir ‘kavramsallaþtýrma’ peþine düþtüðü deðerli çalýþmasýna geçmeden önce, size artýk hastalýk boyutuna varmýþ ‘sathi Erdoðan karþýtlýðýna’ Batý’yý daha da iten bir – iki örnekten bahsetmem gerekiyor.
BÝR SÖZÜN PEÞÝNDE
Washington’ýn en kýdemli diplomatlarý arasýnda sayýlan ve 2008-2010 arasýnda ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe giriþiminin ardýndan ‘Batý’nýn sessizliði’ hakkýnda çarpýcý –fakat bizi pek þaþýrtmayan- ifadeler kullanmýþtý. Jeffrey sözünü hiç sakýnmadan, “Erdoðan Washington’da sevilmiyor. Erdoðan Avrupa’da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadýðý düþüncesi hâkim. Batý daha önce Erdoðan’dan otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark þu: Suudlar, Mýsýrlýlar her koþulda bize yaltaklanýyor. Erdoðan ise bizimle çatýþýyor, çeliþkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalýþmýyor” demiþti.
Jeffrey’in tespitlerine katýlmamak mümkün deðil: Erdoðan bize yaltaklanmýyor... Bunun en net örneðini, Recep Tayyip Erdoðan’ýn Birleþmiþ Milletler Genel Kurulu’nda yaptýðý ve herkesin ezberlediði “Dünya beþten büyüktür” çýkýþýnda görüyoruz. Yazar Alev Alatlý, Cumhurbaþkanlýðý Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde yaptýðý konuþmada bu çýkýþtan hareketle þu ifadeleri kullanmýþtý: “Dünya beþten büyüktür dediniz ve tüm oligarklarý boþa çýkardýnýz. Bugün George Orwell olsa sizi ayakta alkýþlardý. O yetmez Daniel Defoe de kalkar, o da alkýþlardý.”
“Beþ” söylemi, Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, Fransa ve Ýngiltere’yi kapsýyor. Bu beþ üyeden biri bile “hayýr” dediðinde, BM’yi oluþturan 193 ülke durum ve þartlar ne olursa olsun BMGK kararý alamýyor. Orwell’in baþyapýtý 1984’ün, özetle; her þeyin bir üst akýlca gözlendiði, insanlarýn mercek altýnda olduðu ve her þeyin tek tipe indirgendiði distopik bir iklimde geçtiðini göz önüne alýrsak; küresel vesayet ‘distopyasýný’ üretmeye BM’de baþlýyor. Dolayýsýyla “Dünya 5’ten büyüktür” çýkýþý –Alatlý’ya göre- tüm oligarklarý boþa çýkartýyor.
ÞARKÝYATÇILIK DEÐÝNMESÝ
‘Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan nasýl bir lider?’ sorusunu Abdülkadir Özkan, çalýþmasý Erdoðanofobi’de “Statükoya meydan okuma cesaretini küresel ölçekte gösterebilmiþ önemli bir siyasetçi” þeklinde yanýtlýyor. James Jeffrey örneðini belki Özkan’a inanmazsýnýz diye verdim… Buradaki ‘küresel ölçekte’ ifadesi önemli… Çünkü ‘statükoya küresel ölçekte meydan okuma’ Erdoðan’ýn siyaset hayatýnda sadece yakýn zamana tekabül ediyor. Oysa, Cumhurbaþkaný’nýn ‘protest’ siyasal söyleminin ve siyasal aklýnýn büyük oranda þekillendiði yýllar, Milli Görüþ dönemidir. “(Erdoðan’ýn) Sahip olduðu protest ruh, Milli Görüþ’ün ilk yýllarýnda kendini gösterir. Milli Selamet Partisi ve Refah Partisi’nde genel merkezin aðýr toplarý ile girdiði ilk fikri ayrýþmalar onun Korkut Özal’ýn baþýný çektiði ‘yenilikçiler’ arasýnda anýlmasýna neden olur.” diyen Özkan, nihayetinde ‘bir fobiye sahip olacak siyasal rahatsýzlarýn’ odaklandýklarý noktanýn temeline iniyor.
YAKIN TARÝH ÇALIÞMASI
Bu noktada önemli bir parantez açmak gerekiyor: Elbette bütün ‘fobiler’ gibi, Erdoðanofobi de çarpýk/’gerçek’ten uzan bir bakýþýn tezahürüdür. ‘Yaltaklanýlmýyor olmak’ asla gerçek bir nefret etme sebebi olamaz. Yaþanan fobi’deki çarpýklýðý besleyen ‘sabit fikirlere’ de deðiniyor Özkan. Kitabýn, kabaca ‘Müslüman olan demokrat olamaz’ diyen Fransýz siyaset bilimci Prof. Olivier Roy ile baþlamasý tesadüf deðil. Buradan da þu tespite doðru ilerliyoruz: Edward W. Said’in ifadesiyle Batý ‘öteki’ olarak konumlandýrdýðý Ýslam toplumlarý hakkýnda Ýslam düþmanlýðý kodlarý üzerinden hareket eder ve bir fikir birlikteliði oluþturur. Batý’nýn tarihsel altyapýsýna göre de Doðu ‘ötekidir’ ve Ýslam Doðu’ya ait bir dindir. Bu nedenle Batý siyasetinin ve medyasýnýn ‘otoriterlikle eþitleyici bir söylem’ üzerinden Erdoðan’ý bir numaralý hedef haline getirmesi Said’in ‘þarkiyatçýlýk’ teziyle doðrudan irtibatlýdýr.
Kitapta, Erdoðanofobi’nin salt Cumhurbaþkaný ile Batý arasýndaki iliþki üzerinden okunamayacak, Doðu – Batý çatýþmasý baðlamýnda tarihsel ve felsefi temelleri olduðunu söylüyor yazar. Hatta, Ýslam’a yönelik önyargý ve oryantalizmin tahripkar bakiyesinin çoðu zaman Erdoðan’ýn üzerinde yoðunlaþtýðýndan bahsediyor.
‘Erdoðanofobi (Siyasette Erdoðan Korkusu)’, Cumhurbaþkaný’nýn ‘siyasi tarihine’ baþtan sona odaklanan, ‘biyografi’ niteliði de bulunan deðerli bir çalýþma. Üstelik, arka plan bilgileriyle yakýn tarihe meraklý okuyuculara da hitap ediyor.