Yazar önsözde bu kitap anı ve deneme olarak değerlendirilmemeli, bir derleme denilebilir demiş. Kanaatimce tüm bu türlerin birbiriyle kesiştiği bir kitap yazmış. Kitapta yer alan birbirinden güzel fotoğraflar, yazıya salt görsellik katmak üzere düşünülmüş değil. Sevinç Çokum, önsözde fotoğraflardan yola çıkarak yazdığını söylüyor Hevenk-Kayıp İstanbul’u. Fotoğrafların yazarın kendi geçmişini, tanıdıklarını ve artık geçmişte kalmış bir başka İstanbul’u anılarının süzgecinden geçirerek yazıya dökmesinde tetikleyici bir unsur oluşuyla bu fotoğraflara ayrıca dikkat edilmeli.
EDEBİ REFERANSLAR
20 bölümden oluşan kitapta, daha ilk bölümde şehrin ‘ışık’ından söz ediyor S. Çokum. Bir şehrin ışığı, rengi, kokusu değişir mi? Unutulmamalı, 50’ler, 60’lar, bir ölçüde 70’lerin İstanbul’udur sözü edilen. Ahşap evlere sızıp akşam karanlığı bastırıncaya kadar duvarları terk etmeyen büyülü bir ışık. Üstelik her bölümde İstanbul’un bir başka mozaiği irdelenirken, Ahmet Haşim’den Fuzulî’ye edebî referansların zenginliği, kitabın sonuna kadar okura eşlik ediyor. İstanbul vapurları adlı bölüm, insanı ister istemez hüzünlendiriyor. Vapur iskelesinin üst katında bir zamanlar düğünler yapılırmış. Bu töre(n)sel alışkanlıkları ne zaman yitirdik, ne zaman halk birbirinden uzaklaşan insanlarla dolup taştı, Çokum’u okudukça sorular çoğalıyor.
“Eski tabelaların özentisiz, sade fakat muhkem, sahibi gibi vakur duruşlarını hatırlar mısınız? Kimisi dikdörtgen, kimisi elips şeklinde, üstündeki yazılar farklı renkte kabartmalıydı. Hâlâ Sultanhamam’da, Mercan’da, Fatih’te böyle rengi uçuk tabelalar görebilir miyiz dersiniz?
Bugünkü yabancılaşmanın kıyısından geçmemiş halis Türkçe adlardı onlar.”
Kısa bir paragrafa sığan onca güzellik uçup gitmiş. Tabelaların gösterişsiz güzelliğinden Türkçe’nin İngilizce kullanım züppeliğine karşı kan kaybedişi. Çokum’un kitabı tadına varılması için ağır ağır, dikkatle okunması gereken bir çalışma. Bununla birlikte bu tadın buruk bir güzelliği var. Hevenk-Kayıp İstanbul, nasıl başladıysa öyle devam ediyor.
EYÜP TESTİLERİ
Eski Beşiktaş, Çokum’un hayatında ayrıcalıklı bir yere sahip. Romanlarında olduğu gibi Hevenk-Kayıp İstanbul’da da karşınıza sık sık çıkacak, hâlâ süregiden kendine özgülüğüyle. Macunculardan, fırıldakçılardan, düdüklü Eyüp testisi satanlardan, cambazhanelerden söz açıyor yazar, sanki olduğundan daha eski dönemleri çağrıştıran bu mahallî renklerin son demine yetişmiş S. Çokum. Yazarın anılarından çıkagelen o güzel insanlar, insanda merak uyandıran hayaletler için ne denilebilir? Bir kentin folklorundan söz edeceksek, öncelikle insan ile var oluyor. Osman Cemal Kaygılı’nın İstanbul üzerine gözlemlerini okurken aldığım keyfi aldım Çokum’u okurken. Öyle karakterler var ki, burada anlatılanlar sizi kesmeyecek, keşke yazar bu tanışların bir bölümünü öykülere, romanlara taşısın diyeceksiniz belki de.
MECİDİYEKÖY DUTLARI
Halide Edip Adıvar’ın son dönem romanlarında Amerikan popüler kültürünün yeni nesillerde yarattığı değişim ve bu değişimin olası sonuçlarından söz edilir. İşte bu endişelerin sonuçlarını Çokum’un kitabında görebilmek, özellikle sinemaya dair anımsayışlarda mümkün oluyor. Ekaliyetle ilgili gözlemlerdeki detaylar, bu iyice azalmış kültüre de yakından bakabilmemize imkân tanıyor. Mecidiyeköy’ün dut bahçelerinden söz açılınca insan bir masalın içinde olduğu duygusuyla sarmalanıyor. Hevenk-Kayıp İstanbul, İstanbul’un güzelliklerini özleyenlere ve merak edenlere iyi gelecek, özel bir kitap.