Sekizinci Senfoni gibi, önce durağan sonra nevrotik
ABONE OL

Bazı kitap isimleri vardır ki, akılda kalıcı ve çarpıcıdır. İsimleriyle beni hep kendine hayran bırakmıştır, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar, 1933 Berbat Bir Yıldı, Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, bunlardan birkaçı. 

Son yıllarda böylesine bir kitap ismiyle karşılaşmamıştım. Serkan Üstüner’in ikinci öykü kitabı olan Fazilet’in Tımarhanesinde Sekizinci Senfoni tam olarak beni böyle karşıladı. Serkan Üstüner, Hükmen Mağluplar adlı ilk hikâye kitabının ardından Ötüken Neşriyat’tan çıkan ikinci kitabı Fazilet’in Tımarhanesinde Sekizinci Senfoni... Hükmen Mağluplar kitabında, kenar mahallenin, hep bir şekilde yenilmiş çocukların hikâyelerini yazan Üstüner, Fazilet’in Tımarhanesinde Sekizinci Senfoni’de de bu hikâyelerin üstüne koyarak devam ediyor. 

Öncelikle kitabın ithafına değinmek istiyorum: Üstüner kitabı Hakkari’de 11 aylıkken şehit olan Bedirhan’a ve oğlu Yavuz Selim’e armağan etmiş. Hepimizin belki de çoktan unutup gittiğimiz şehit Bebek Bedirhan gözünüzün önüne geliyor ve boğazınızda bir yumru ile kitaba başlıyorsunuz. 

Üstüner ilk kitabına oranla bu kez O.Henry tarzının biraz dışına çıkmış. İlk iki Novella okuru karşılıyor Üstüner. En beğendiğim öykü de kitapta ilk sıradaki yerini almış. “İyi de Aykut’la Songül neden alt kattaydı?” 

YEŞİLÇAM TADINDA

Hep yanı başımızda akan hayatı yazmaya gayret ediyor. Hepimizin görmezden geldiği belki de yaşadığımız hayatı yazarken belki de kendinden olanı yazıyor. İkinci kitabında bizi son anda karşılayan umutla hayata dair hikayelerle karşılıyor Üstüner. Kitabın ismini ise kendisi şu sözlerle açıklıyor “ Kitabın ismi aslında yine Fazilet’in özne olduğu bir isimdi ama gece saat 3:41’de Beethoven Sekizinci Senfoni’sine dair bir şeyler okurken yazdığım öyküyle Sekizinci Senfoni arasında bir bağ olduğunu gördüm. Benim hikayemde ilk olarak durağan başlıyor ve ikinci bölümde nevrotik bir durum hasıl oluyor. İkisi arasındaki benzerlik o gece beni çok mutlu etmişti. Sabah ilk iş kitabın ismini değiştirmek oldu. Sanatın tüm dalları arasındaki o güçlü bağ her daim tazeliğini koruyor, koruyacak da.” 

Serkan Üstüner’in ikinci kitabında Yeşilçam tadında öyküler olduğunu söyleyebilirim. İlk kitabına göre dilini bir hayli geliştirmiş. Kitabı okuyup bitirince şöyle hissediyor insan: “Yapacak şeyler henüz bitmedi, her an bir yol daha bulabilirim. Bir mucize olabilir.” Kendisi de bir söyleşisinde şöyle ifade ediyor durumu zaten: “Hani böyle son umudu da tüketmiş olduğunuz an var ya işte o anda elinizden tutan bir umut sizi hayata bağlar ve bambaşka bir hayata yelken açarsanız, işte bunu anlattık. Umuda dair bir şeyler olsun diye.”