Türk şiiri  İkinci Yeni’nin gölgesinde mi?
ABONE OL
İkinci Yeni Türk şiirinin en güçlü damarlarından. 1950’li yıllarda Garip şiirine tepki olarak başladı. Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece Ayhan başı çekti. İmgeyi, soyutlamayı sevdiler, hayal gücüne ağırlık verdiler. Lirizm onlarla yeni bir boyut kazandı. Kalple kurdukları rabıta çok güçlüydü. Belki o nedenle üzerinden yarım asır geçmiş olmasına rağmen haklarında çok konuşuluyor, hala tartışılıyor İkinci Yeni. En çok okunan şiir kitapları listelerinde ilk 10’dan beşi mutlaka İkinci Yeni şairine ait. Şiir konuşulan her sohbetin ucu bir şekilde onlara uzanıyor. Bugün kapılarını açan 37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı etkinlik programında, şiir dinletileri hariç üç şiir etkinliği var –bu kadar az olması şaşırtıcı değil mi?-, bunlardan biri tabii ki İkinci Yeni ile alakalı: “Cemal Süreya Şiirinde İmge ve Hakikat”. Biz de İkinci Yeni’nin bu gücünden hareketle bir şiir dosyası hazırlamaya karar verdik. Şiir üzerine kuramsal çalışmalar da yapan şairlere -onları biraz da kızdırmak pahasına- Türk şiirinin bugün İkinci Yeni’nin gölgesinde olup olmadığını sorduk. Elyasa Koytak gölgenin saye olduğunu hatırlatarak değerli bir katkı sundu soruşturmamıza. Osman Özbahçe ise “İkinci Yeni’nin sorunu çok iyi olmasıdır” diyerek sanırım son noktayı koydu.  
 
Öldü ama hala unvan maçına çağrılıyor
 
Celal Fedai: II. Yeni şiiri 1960 Kuşağı sosyalist gerçekçilerince “gerici bir sanat pratiği” olarak eleştirildi. II. Yeniciler, sosyalizme yakın olsalar da siyasî bir eylemi istemediler. 1970’lerde sosyalist gerçekçiler SSCB’nin sanat programına uydular. Okunan, kendini yenileyen ise o vakit de II. Yeni şairleriydi. 1980 Kuşağı şiiri estetik bir nesne gibi gördü. Bu süreçler boyunca mücadelede olan İsmet Özel’di. 1990’lar onun hâkimiyetinde geçti. 2000’ler, yaşadığı zamanın politik ahvalini çözemeyen yörüngesiz bir kuşak olarak karşımızda…
 
İlk şiirimi yayımlayalı 20 yıl oldu. Karakoç’a hürmet duydum ama İsmet Özel’i kendime üstad bildim. Arkasında saf tuttum, cenk ettim. An geldi yollarımız ayrıldı. Kimsenin rağbet etmediği bir şiiri yazmayı seçtim. O şiir, Türk şiir tarihinin meselesini üstlenecekti. Neoklasik olacaktı. Politik tutumu da Türkiye’nin tarihî kaderini savunacaktı. 15 yıl önce etrafımdaki solcuları, dedelerinin dağlarından taş kırıp “Bir Külliye İnşa Etmek” için gelmeye çağırdım. Gelmediler. Zannediyordum ki İslamcılar gelir. Aksine, akranlarım gibi sonradan gelenler de postmodern çağın ideolojisine kapıldılar, kuramlar etrafında savruldular. Şiir değil başka şeyler ürettiler, sattılar. Meydana getirmenin estetiği yalnızlık istiyordu. II. Yeni öldü ama neden maçlara çağrılıyor? Türkiye, tarihî kaderine dönmekten kaçıyor hâlâ da ondan. Aksi halde neoklasik şiirde buluşup yarışmamız lazım. Tek başına sürdürmek Deli Dumrul yalnızlığı demek. Kader… 
 
İkinci Yeni “kullanışlı” bir reklam malzemesi
 
Hayriye Ünal: Ortalama okur ve çoksatar dergi için İkinci Yeni “kullanışlı” bir reklam malzemesi. Bu sebeple İkinci Yeni’nin kullanışlı mısraları yaygınlaşıyor. Köpürtülecek, duvar yazısı olacak yeni mısralar keşfetmekle meşguller. Bunu sadece İkinci Yeni’ye değil daha sonraki belirginleşmiş şairlere de uyguluyorlar. Bu, şiirin hem sömürgeleştiğini hem de şifalı olduğunu gösterir. Şiir onu sevmeyenleri bile kuşatır. Ortalıkta gezen kendi şiirini kuramamış şair çokluğu sadece İkinci Yeni’nin değil bireysel kuvvetli şairlerin de gölgesindedir. Hatta gerisindedir. Onlar için şiir ölür, gölgesinde kalınır. Onların vaziyetidir bu, Türk şiirinin değil. Benim de içinde olduğum, akranlarım diyebileceğim küçük bir grup şair İkinci Yeni’yi ilk gençlik çağlarımızda okuyup özümsedik, saygın bir rafa koyduk. Türk şiiri deyince ben sürükleyici beş-altı şairi anladığım için reyim bu: “Şiirimiz İkinci Yeni gölgesinde değildir”. Aktif şiir yazdığım ve teoriyle ilgilendiğim 1999’dan bu yana, aktif gözlemledim: Yarı-ömür boyunca dergiler, kuramsal kitaplar, çok yöne açılan şiirlerle Türk şiiri oldukça yabani, çoksesli, farklı değişimler gösterdi. Etkileri de dört koldan sürüyor. Bunları tespit edecek altından kalkabilecek yürekli genç eleştirmenler çıkıp yazarlarsa şiire dair soruşturmalar da umuyorum ki artık değişecektir.   
 
Şiir mitik bir söz sanatına evrildi
 
Hakan Şarkdemir: Türk şiirinde Garip ile birlikte Tanzimat ile başlayan modernliğin bittiğini düşünüyorum. Bu nedenle İkinci Yeni’nin asıl ortaya çıktığı yıllar (1954-59), bizde modern sonrası şiirin, bir başka deyişle postmodern şiirin başlangıcıdır. Genel olarak bu tarihler arasında ortaya çıkan şiir, anlamsız bulunarak eleştirilmiştir. İkinci Yeni’nin öne çıkan şairleri bu dönemin sonrasında uzun soluklu, epik ve dramatik unsurların ağırlıklı olduğu bir şiire yöneldiler. Ben bunu, İkinci Yeni’nin kendi kendini aşması olarak okuyorum. Bu aslında modern şiire geri dönüştür. Sanatta, edebiyatta aşmak, ya yıkmak ya da yeni bir alan/yol açmakla olur. Bu anlamda yetmişlerin agitprop şiiriyle, 80’lerin patetik postmodern şiirinin ardından, 90’ların sonunda yeniden modernliğe dönülmüş; yeni modern tavır, dünyanın aldığı şekle köklü bir itiraz olarak yükselmiştir. Bu hareketin dağılmasıyla birlikte popülist şiir, modern epik şiir, ironik gerçekçilik, görsel şiir, sağlam şiir, çoksesli şiir gibi anlayışlarla şiirimiz daha da zenginleşmiştir. Bunların yanı sıra felsefi şiir, dilci şiir (ücra), kekeme şiir, deneysel şiir, madde şiir, parçalı ham gibi anlayışların da dâhil edilebileceği büyük patlama 2001-2011 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu bence Türk şiirinde İkinci Yeni’nin 1954-59 yıllarındaki değişimden sonraki en belirgin değişimdir. Şiirin evreni, 2011’den bugüne genişlemeye devam etmiştir. Bugünün şiirinin mitik bir söz sanatına doğru evrildiğini söyleyebiliriz. Bugün artık, şiirin giderek romansılaştığını, algısal, mitik ve çok katmanlı bir söyleyişin devreye girerek, geçmiş edebi biçimlerin, tekniklerin, türlerin dirildiğini söyleyebiliriz.
 
Devraldığımız şiiri dönüştürdük
 
Osman Özbahçe: Türk şiiri İkinci Yeni’den net bir biçimde bizim kuşakla çıkmıştır. Bugün genç şairler İkinci Yeni şiiri yazmıyor. Nedeni bizim kuşaktır. Biz İkinci Yeni okuyup şiir yazdık. Yeni kuşak da bizi okuyup yazıyor. Biz devraldığımız şiiri dönüştürdük. Şiirde bütün hareket estetik kategoriden kopmadan hayata ve insana doğrudur. Biz şiiri yeniden hayatın içinde kurduk. Eleştiri gücüyle buluşturduk.
İkinci Yeni şairleri şiirlerinin sonuna kadar akıma bağlı kalmıştır. Şiirimiz karakteristik özellikleri somutlaşmış bu akımdan İsmet Özel ve Zarifoğlu’nun ikinci kitaplarıyla çıkmıştır. Biz günümüzü esas alarak bu farkı belirginleştirdik.
İkinci Yeni’nin sorunu çok iyi olmasıdır. İkinci Yeni modern şiirle özdeşleşmiş bir kavramlaştırmadır. Yani İkinci Yeni’den çıkış modern şiirden kopuş anlamına gelmektedir. Yeni boyutlar kazanarak süren modern şiirdir, İkinci Yeni değil. Sorun terminoloji yetersizliğidir. Şiirimize ilişkin yeterli kavramlaştırmalar ve teoriler üretilememesidir.
Bizim kuşakla şiirimiz altın çağlarından birini yaşamaktadır. İkinci Yeniden beş büyük usta kalmıştır. Bizden daha çok kalacak.
 
Öğretici bir deneyim
 
Veysel Çolak: Şiir anlayışlarının yaygınlaştığı, benimsendiği süreçler olur. 1960’lı - 1970’li yıllarda toplumcu şiirin etkili olması gibi. Bu, bir şiir anlayışının, diğer şiir anlayışlarını gölgelediği anlamına gelmez. İkinci Yeni şiir de 1955-1965 yılları arasında gündemde kalmış, gelişimini tamamlamış; hem bir şiir düşüncesi hem de bir şiir ağırlığı oluşturmuştur. Cemal Süreya, Osman Mazlum adıyla yayımladığı bir yazıda “Bir şiir mi, o şiirin deneyi aynı şairin bir önceki deneyi olduğu kadar, başka bir şairin bir önceki deneyi de olmuştur” saptamasını yapıyor. Bu açıdan bakıldığında İkinci Yeni kendinden sonra gelen şiir aranışları için önemli, öğretici bir deneyim olmuştur. Dilsel, yapısal, biçimsel, biçemsel, imgesel... bakımdan daha sağlam şiirlerin yazılmasına yeni olanaklar getirmiştir. İkinci Yeni’nin ve diğer şiir anlayışlarının getirdiği şiir bilgileri yazılacak her şiirde, bir biçimiyle, varlığını sürdürmektedir/ sürdürecektir. Bugün lirik şiir, modern şiir,  post-modern şiir, somut şiir, görsel şiir, deneysel şiir, neo-epik şiir, elektronik şiir...  yazma çabaları var. 2018 yılındayız. Bir şiir bilinci edinmiş şairler için şu rahatça söylenebilir: Onların hiçbirinin İkinci Yeni’nin parodisi olsun diye şiirler yazdıkları söylenemez.
 
Günümüz şiirinin kanına karıştı
 
Elyesa Koytak:  İkinci Yeni’nin gölgesi sonraki kuşağın üstündeydi. İsmet Özel ve Cahit Zarifoğlu’nun bazı şiirleri mesela Edip Cansever’in sayesinde boy atmıştır. Saye, gölge demektir. Garip şiiri bürokrasinin gölgesindeydi ve Garip’ten sonra siyaset ve biçimsel yapı, birbiriyle de ilişkili biçimde, Türk şiiri için iki temel açmaz olmuştu. Buna hemen verilen bir karşılıktır İkinci Yeni; boğulma tehlikesi atlatan birinin aldığı ilk nefes gibidir.

Günümüz şiirinin kanına karışmış teknik bir tarafı var İkinci Yeni’nin. 1954-55’te ortaya çıktıklarında ibare ve mısra ölçeğinde imgeci, çapraşık ve deformatif bir tarzda yazıyorlardı. 60’larda ise insan-tarih ilişkisini merkeze alan, avangard yapılarda epik şiirler yazmaya yöneldiler: Malatyalı Abdo İçin Bir Konuşma, Köpük, Hızırla Kırk Saat, Göçebe, Ülke.. Bunlar, Türk şiirinin hangi sosyal gerçekliğimizi hangi biçimsel icadlar yoluyla dile getirebileceğini ortaya koyan önemli eserler. Mesela Neo-Epik şiirin son 20 yılda yayılan etkisi, saydığım tarih-şiirlerin mirasını içererek aşması sayesindedir. İkinci Yeni ikmal limanımızdır; uğramadan bugüne gelemezdik, hep orada kalmak da olmazdı.

İkinci Yeni modern şiirin birçok imkanını kısa sürede çok yoğun biçimde yoklayıp getirmiş, sonrakiler için masaya koymuştur. Malzemenin bir kısmı eskimiştir; mesela soyut imgecilik veya İlhan Berk’in hedonist deneyciliği.. Bugün artık konuşan, somut, günlük hayatın ortasında doğan bir şiir yazılıyor. En mahrem duygudan en nesnel olaya her deneyimi şiire kanlı canlı taşımak için gereken tekniklere sahip şairlerimiz var. Kendi kuşağımdan Murat Küçükçifci ile Ceylan Öztürk’ü örnek verebilirim. 
 
İkinci Yeni’nin asil süreğinde
 
Ömer Erdem: Türk Şiiri 2.Yeni’nin gölgesinden çıkabildi mi? Bana bunu soruyorsunuz. Demek böyle bir hüküm var öyle mi? Başlayalı neredeyse 60 yılı aşmış bir hareketin gölgesinden söz açmak en azından 1980’den beri yazılagelen yeni/ yenilikçi modern şiiri ve şairi görmezlikten gelip onu mahkum etmek demektir. Öyleyse gaddarca, tembelce ve gerçekten kopma pahasına konuşuluyordur. Oysa Haydar Ergülen, Lale Müldür, Birhan Keskin, Yücel Kayıran, Cevdet Karal, Şeref Bilsel, Gonca Özmen, Ömer Şişman isimlerini arka arkaya sıraladığımda kendiliğinden bir akış oluşur ve bu görüşü sürükleyip götürür. 2. Yeni ile açığa çıkan şey Çernobil türü bir yıkım değildir ki sonradan gelenleri öldürsün. Aksine, Tanzimatla hatta Şeyh Galip ile başlayan modern şiirimizin çevrimi tamamlanmıştır. Yaşadığımız hadise Türkiye kültürsüzlüğünün ve düşünce ve estetik algı kısırlaşmasının en çok bugünkü şiirin üzerine düşen pay yoğunlaşmasıdır. Bugün burada yazılan şiir dünya ortalamasının üstünde ve elbette modern bir akış olarak 2. Yeni’nin asil süreğindedir. Devamla soruyorsunuz ki, bugün bu şiirin kendi gücünü ortaya koyduğunu söyleyebilir miyiz? Şiirin/ şairin gücü eseridir. Yapılması gereken tek tek şairler ve kitaplar nezdinde üst üste konulduğunda Türkiye şiirinin yükselişinin hizası ile ona bakışın düşüklüğünün tespitidir. Bugün 2. Yeni’den bile söz açılıyorsa, yazılmakta olan şiirin değer katsayısının yüksekliği yüzündendir. Yoksa çoktan M. Emin Yurdakul çizgisi her şeye hakim olurdu ve sizin sorularınız bile imkansızlaşırdı.